BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Tren kazasına otomotivciler seviniyor

37 masum insanın hayatını kaybettiği tren kazası, çoğumuzun yüreğini sızlattı. Ancak, bu kazaya sevinenlerde oldu. Peki böyle bir kazaya hiç sevinilebilir mi? malesef evet.

Abone ol

Ankara İstanbul seferlerini yapan Hızlandırılmış Tren faciası, hergün yeni bir tartışma konusu ile gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Gazeteci yazar Koray Düzgören'in savunduğu bir iddia yaşadığımız acıları ikiye katladı. İşte Düzgören'in iddiası... Tren kazasına en çok otomotivciler sevindi? Böyle bir kazaya hiç sevinilebilir mi? 37 masum insan, Ankara İstanbul arasını ilk defa bu kadar kısa bir zamanda katedecek olan yeni bir trene binmenin hazzını daha doğru dürüst tadamadan hayata veda etti. Medya, bunu 'hızlı ölüm' olarak nitelendiriyor. Hızlı treni zamanından önce sefere koyarak insanların hızlı trene olan özlemlerini dile getirenlere gönderme yapıyorlar. Ölenlerin AK Parti iktidarının popülizmi uğruna can verdiğini anlatmaya çalışıyorlar. Böyle bir kaza vesilesiyle, hükümetle ya da bu işin sorumluları olduğu varsayılan bazı yöneticilerle hiç bu şekilde alay edilebilir mi? Burası Türkiye ve alay ediliyor. "Hızlı tren falan gibi mümkün olmayacak şeylere tevessül ederseniz işte sonunuz bu olur" demeye getiriliyor. Hele bazı gazeteler ve televizyonlar var ki meredeyse zil çalıp oynacaklar. "Hızlı tren kim biz kim" der gibiler. "Otomotiv sanayii neyimize yetmiyor?" demiyorlar ama bu anlaşılıyor. 50 yıldır ulaşım politikamızda demiryollarına değil de otomotiv sanayiine ağırlık verildiği ve ülkenin bütün kaynaklarının bu yolda harcandığı bir kalemde unutulmuş görünüyor. Üstelik de çarpık otomotiv politikası nedeniyle, motorlu taşıtların sayısındaki artışla yol şebekesi ve yol güvenliğine yatırılan para arasında meydana gelen büyük uçurum nedeniyle 20-25 bin vatandaşın her yıl karayollarında can verdiği de unutulmuş görünüyor. AK Parti hükümeti, popülizm ya da değil, demiryollarına yatırım yapmak ve demiryollarını katılmayı çok arzu ettiğimiz AB ülkelerinin hiç olmazsa bazılarının seviyesine getirmeyi istiyor. Fransa, Almanya, Belçika seviyesinde değil. Oralarda bazı trenler saatte 350 kilometreye varan hızla gidebiliyor. Bazı mesefalerde artık uçak kullanmaya gerek kalmadı. Brüksel Paris arası trenle 1 saat 15 dakikaya indi. Brüksel Londra arası ise 2 saat 20 dakika. 2 saate indirmeye çalışıyorlar. Türkiye demiryollarındaki ortalama hız ise, hadi iyimser konuşalım, 70-80 kilometreyi geçmiyor. Bu şartlarda kim biner trenlere? Nitekim binmiyordu da...Demiryolları iflasın eşiğinde bir kamu kuruluşu olarak kimsenin ilgisi çekmiyordu... Sadece yolcuların değil, politikacıların da, devlet yöneticilerinin de... Devlet otomotiv sanayiine büyük imkanlar, olanaklar tanırken demiryollarına yatırım için bir milyar dolar ayırmayı bile lüks sayıyordu. Özellikle de bu konuda, "hızlı tren" diyerek milletin iştahını kabarttıktan sonra, otomotivcilerden baskıyı yiyince Ankara-İstanbul hızlı demiryolunun ilk etabı olan Ankara-Ayaş hattına milyarlarca doları gömüp sonra da bu projeyi unutan Demirel akla geliyor. Sonra Özal'ın, 'demirperde' yakıştırması yaparak demiryollarını ve hızlı tren projelerini lanetleyerek otoyollara yöneldiğini biliyoruz. Yanlış anlaşılmasın, otoyolları da destekliyorum. İyi ki, onca yolsuzluk söylentisine rağmen memlekete bu kadar otoyol yapıldı. Daha sonra gelen yönetimler otoyol yapımlarını da durdurdular. Yıllar sonra Türkiye, Ankara-İstanbul hızlı tren yolundan vazgeçip eski güzergahın düzeltilmesiyle hızlandırılacak tren projesine yönelince İspanyollarla anlaştı. Bu mesafedeki yolculuğu 3 saatte indirmesi karara bağlandı. Bu iş yaklaşık iki milyar dolara malolacaktı. Hızlı tren projesinden daha ucuza çıkacaktı. Fakat anlaşma bir türlü imzalanamadı. Bilinmez bir güç ya da güçler imzayı yıllarca sürüncemede bıraktı. İki milyar dolarının demiryollarına aktarılması bazı çevreleri rahatsız etmişe benziyordu. Bu proje ile bu yatırımların arkasının gelmesi durumunda kaynakların bir bölümü otomotiv sektörü yerine demiryollarına yönelebilecekti. Neyse, sonunda Tayyip Erdoğan işbaşına geldikten sonra bu anlaşmayı imzaladı ve proje başlatıldı. Bir yandan da ufak tefek düzeltmelerle mevcut yolun üzerinden gidecek, şimdikinden daha hızlı bir trenle, sanıyorum kamuoyunun bu hızlı trene alıştırılması düşünüldü. Ankara-İstanbul arası ilk defa beş saate indirildi. Böylece birdenbire demiryollarına büyük bir ilgi doğdu. Eski yıllarda olduğu gibi insanlar trene binmek için büyük bir arzu duymaya başladılar. Kaldı ki Ankara-İstanbul arasını beş saatte gitmenin uçak yolculuğundan bile daha avantajlı yanları vardı. Fiyat ise çok makuldu. Evet, uzmanlar uyarılarını yapmışlardı. Gereken tedbirler alınmalıydı. Böyle bir facia ile karşılaşıldığında sorumluların, özellikle de siyasi sorumluların eleştirilmesi, istifalarının istenmesi doğaldır. Bunlara karşı kızmak, gazeteci haşlamak çare değildir. AKP iktidarı, madem hızlı tren gibi bir meselede riskleri göze alarak bir ilki başlatma kararlılığını göstermişti, bunun sorumluluğunu da üslenerek bu işin siyasi sorumluluğunu da ye-rine getirebilmeliydi. Böylece bu sefer de siyasi etik anlamında bir ilke imzasını atma fırsatı yakalayabilirdi. Olay çok üzücü. Ama otomotiv lobisinin medyası tarafından yapılan yayınlar bana göre daha üzücü. Buna rağmen iktidar, otomotivci medyanın ve başka meselelere kızıp bu vesile ile AKP'ye yüklenenlerin baskısı ile hızlı tren projesinden vazgeçmemeli. Gereken tedbirleri alarak hızlı trenleri işletmeye devam etmeli. Siyasi sorumluların istifasına malolsa da... Kaynak: Yeni Şafak