BIST 9.673
DOLAR 35,18
EURO 36,61
ALTIN 2.960,42
HABER /  GÜNCEL

Toroğlu ile dobra dobra

Lafını esirgemeyen sözleriyle başı dertten kurtulmayan sivri dilli yazar Erman Toroğlu Milliyet yazarlarının sorularını cevapladı.

Abone ol Ercan Güven ve Bilgin Gökberk Maraton programının sunucuları Şansal Büyüka ve Erman Toroğlu ile röportaj yaptı. İkili sordu Toroğlu ilginç cevap verdi.

EG-Şansal abi siz sert bir müdürdünüz. Hatta bizim zamanımızda lakabınız "matkap"tı. Şimdi çok farklısınız. (Aslı; 'darbeli matkap'tı, yumuşatıyorum)
ŞB-Kurt kocayınca kimlerin maskarası olur biliyorsun. Diyorlardır arkamdan bir şeyler. Ercan, eskiden biliyorsun bir gol resmi gelmese masaların üstünden uçardım ama şimdi odadan dışarı çok az çıkıyorum. Sakinim, sakin!.. (Bağırarak)
EG-Eskiye oranla herkes sakin. Atlama, atlatmak falan kimsenin umurunda değil artık. Şansal abi, nedir bu Maraton'un sırrı?
ŞB-Maraton programı son derece kolay bir program. (Kaleşnikof gibi... Ne kadar basit, o kadar etkili) Haftanın maçları, görüntüler, canlı röportajlar. En önemli yanı, "taraflı yorumculuk" olmaması. Onun için herkesi zaman zaman cidden kızdırıyoruz ama sonuçta bunu yapmak zorundayız. Her renge aynı mesafede bir program olduğu için on küsur senedir devam edebiliyor.
EG-Erman Toroğlu'nun tanımı nedir Maraton'da?
ŞB-Benim partnerim, yorumcusu, ortağı, her şeyi programın. Rengi, yaşamın içinden sesi... Erman biliyorsun sadece futbol konuşmuyor, her şeyi konuşuyor. Dişilik üzerine de, sebze üzerine de, hormon üzerine de tavuk üzerine de konuşur. (Bazen hakemler üzerine de)
EG-Siz engelliyorsunuz bazı çıkışlarını. Maraton'un en çok tekrar edilen repliği; "aman hocam"... (ikincisi; 'oynat Uğurcuğum')
ŞB- Erman coştu mu pek freni yoktur onun. (bilmez miyiz ne balatalar yaktığını) Oysa ben programda işin RTÜK tarafını düşünüyorum. Onu, bunu düşünüyorum. Medyada elli bin türlü şey var ama bizim söyleyeceğimiz en ufak bir kelime, bize çok ciddi cezalar, yükümlülükler getirebiliyor. "Nouma tombala çekiyor" diye Meclis Başkanı da söyledi, Erman da söyledi. Meclis başkanına hiçbir şey olmadı; bize ceza geldi. (Düşünebiliyor musunuz Erman Hoca'nın parlamenterliğini)
BG-Size ve Erman Toroğlu'na da baskı var mı?
ŞB-Valla açık söyleyeyim, biz bugüne kadar büyük bir baskı yemedik ama herkesi mutlu etmek için de yapmıyoruz bu işi. Zaman zaman topluma hedef gösterildiğimiz de oluyor. Düşünün ki Fenerbahçe Kulübü Başkanı iki defa sırf Erman'la benim için özel basın toplantısı yapıp bizi hedef gösterdi taraftara.
BG-Senin karizman olmasa dayanabilir miydiniz baskılara?
ŞB-Yanında kim olursa olsun, Erman bildiğini söyler. Zaten bizim anlayışımızda bir sansürcülük falan yok. Erman maçtan geliyor, ben Erman'ı yayında görüyorum. Erman daha sivri konuşuyor, Türkiye'de herkesin söyleyemeyeceği şeyleri söylüyor. Ona ayıp olur, buna ayıp olur, o tribün bana küfür eder gibi bir çekinmesi yok. Doğru neyi biliyorsa onu söylüyor.
BG-"Eyvah" dediğin bir şeyler oluyor tabi...
ŞB-Beni sık sık şaşırtır ama çaresiz kaldığım yakın zamandaki Ümit Karan meselesi var. Sonra çok tartıştık Erman'la. Ona sorarsanız doğal karşılıyor, ben eleştiri yaptım diyor. Erman'ın da anlayışı bu. (Zamanı gelince ona da soruyoruz tabi)
BG-Toroğlu'nu biliyoruz da, bir de onu örnek alanlar var. (Birkaç Toroğlu fazla diyor Bilgin)
ŞB-Erman nev-i şahsına münhasır bir insandır. Yeni Erman'ları teşvik ettiğine, benzerlerini yarattığına pek inanmıyorum doğrusu. (İsteseler de olamazlar anlamında) Burada Erman'ı karıştırmamak lazım. Erman çok düz bir adam. Ciddi şekilde tarafsız. Bu Türkiye'de önemli bir örnek.
EG-Fenerbahçe havuzdan ayrılmak ve maçlarını kendi televizyonunda yayınlamak yolunda yürüyor. Ya da öyle söyleniyor diyelim.
ŞB-Bir kere şu var; Fenerbahçe havuzdan ayrılamaz. Şimdi niçin ayrılamaz?... Çünkü yasa var. Yasa, yetkiyi münhasıran Futbol Federasyonu'na vermiş. Ben ayrılıyorum deyip, elini kolunu sallayarak hiçbir kulüp bir yere gidemez. Kamuoyunu burada yanlış yönlendiriyorlar.
EG-Ama açık açık söylüyor sayın Yıldırım. Fenerbahçe'nin menfaatleri gerektiriyorsa havuzdan ayrılırız diyor.
ŞB-Şöyle ayrılır, maçlarını yayınlamaz. Havuzdan çıktığını düşünelim... Tutun ki, Fenerbahçe havuzdan çıktı. Götürüp maçlarını bir başka yerden yayınlatamaz. Burada 17 kulübün maçları yayınlanır. Eğer Federasyonun izni olmazsa kendi televizyonunda bile yayınlatamaz. Türkiye'de her türlü naklen yayın Federasyon iznine tabidir.
BG-Başkan adayınız var mı peki Federasyon için.
ŞB-Biz valla şimdi Federasyon'un ortağı gibiyiz. Yayıncı olarak Federasyon'la çok ciddi bir ekonomik ilişki var onun dışında iş ilişkisi var. O bakımdan bizim çok kesin taraf olmamız mümkün değil. Ama biz açıkçası Federasyon'da istikrar arıyoruz. Türk Futbolu'nun bütün taşları, üstelik temel taşları yerinden oynadı. Güven duygusu iflas etti Türk Futbolu'nu yönetenlere karşı. Bu duyguyu yeniden pekiştirecek, yeşertecek, insanlara güven tazeletecek, kuralları yönetmelikleri yerine oturtacak ve uygulayacak bir başkana ihtiyaç var.
EG-Kimi tarif ediyorsunuz
ŞB-Ben bu portreyi çizdiğimde karşıma Şenes Erzik çıkıyor. Gidip Şenes Erzik'ten hakem isteyemezsiniz. Gidip Şenes Erzik'e Tahkim'e şunu al diyemezsiniz. Gidip Şenes Erzik'e Futbol Federasyonu'na şu kulübün temsilcisi girsin diyemezsiniz. Şenes Erzik dönemindeki kurullarda, bir adama üç maç ceza verilip öbür adamın cezasını sıfıra indiremezsiniz. Ya da bir büyük takımın sahası kapanmışsa, ezeli rekabet maçı öncesinde, o ceza kaldırılamaz.
EG-Artık mesleğin en eskilerinden oluyorsunuz. Dünkü ve bugünkü medyayı kıyaslar mısınız?
ŞB- Ercan biliyorsun biz Namık Sevik'in okulundanız. Yani o şerefi alanlardan, o terbiyeyi almaya çalışanlardanız. Eski medyanın futbol sayfaları için söylüyorum; insani ve vicdani tarafı daha fazlaydı. Örneğin, sen de çok iyi biliyorsun biz maç günü maçı olan takımla ilgili haber yapamazdık. Rahmetli Namık ağabey olumlu ya da olumsuz etkilenirler diye bize yasaklamıştı bu haberi. Yoruma dönük haber yapamazdık. Şu ağır basıyor falan yoktu.
EG-Şimdi "icra geldi" diye yazılıyor
ŞB-Anlayışlar da değişti. Şu dönemde gazetecilik en azından teknik olarak daha kolaylaştı. Biliyorsun biz gittiğimiz yerlerden üç saat beş saat telefotodan bir tek görüntü geçmeye çalışırdık.
BG-Maraton şifreli kanal- açık kanal arasında gitti geldi. Neler oldu.
ŞB-Bunları anlatırsam bazı yöneticilerle selamı sabahı kesmem, belki de adresi değiştirmem gerekebilir. Onun için şimdilik susuyorum ama içimde yaradır. BİR GÜN BİR YERDE PATLAYACAĞIM merak etme... Bunu da yazabilirsin.

AZİZ YILDIRIM'A SİTEM

 EG-Şansal abi, baskıdan bahsederken hep Fenerbahçe'nin adı geçti.
ŞB-Bize olduğu için o örneği verdim. Baskı her yerden gelebiliyor. Şunu da itiraf edeyim; bize yaptırıma dayalı somut bir dayatma olmadı bugüne kadar. Ama nasıl oluyor?.. Örtülü ambargo oluyor. Röportaj yasaklanır, sahaya giremezsin, koridora giremezsin, aktüel kamera kullanamazsın... E, bu da bir nevi dayatma aslında.
EG-Sizinle yemekte yakalandı diye gitti Hakan Bilal Kutlualp. Aziz bey Divan'da söyledi. "Gelsin kurtarsınlar bakalım dostların" dedi.
ŞB-Onun gerçeği öyle değil aslında. Başkan öyle söylediyse ben de şunu söyleyeyimÖ Ben Hakan Bilal Kutlualp'le bir senedir yemek yiyorum. Başkan, daha başkanlığına ilk adımlarını atarken GECE GÜNDÜZ BENİMLE YEMEK YİYORDU. Ben Papermoon'da Galatasaray başkanıyla da yemek yiyordum, Beşiktaş bakanıyla da yemek yiyordum. Ben futbol dünyasıyla ilgili bir insanım.
BG-En rahat ilişki kurduğunuz kulüp hangisi?
ŞB-Açık söyleyeyim, meslek hayatımın son beş yılında en rahat Beşiktaş ile çalıştım. Beşiktaş yönetimleri, Serdar Bilgili olsun o dönemin Hüsnü Güreli'si olsun, Yıldırım Demirören olsun, özellikle Kıvanç Oktay olsun, bana göre çok uygar bir anlayış içindeler medyaya karşı. Bunu genelleme yapamam ama benim açımdan baktığımda böyle. Biz herkesin aksine; Özhan Canaydın gülmez diyorlar, aksidir diyorlar, biz Galatasaray'la da son derece rahat çalışıyoruz. Açık konuşayım bizim sıkıntımız ÇOĞU MEDYA KURULUŞUNUN OLDUĞU GİBİ Fenerbahçe ile.
EG-Aziz Bey'le dargınsınız galiba. (Ya da bundan sonra darılırlar artık)
ŞB-Değiliz konuşuyoruz ama... Eski "şey"in de olmadığı kesin.
EG-İlginç, ben çok iyi hatırlıyorum; en kötü devresinde sizin programınıza çıktı. Gözyaşı bile vardı. O geceden sonra insanlar sokaklara döküldü. Başkan kaldı, gitmedi ve Fenerbahçe'nin çıkışı başladı.
ŞB-Şöyle söyleyeyim o zaman... Aslında Başkan'ı ben biraz da zoraki destekledim o seçim döneminde. Çünkü o dönemde Show TV'deyiz. Cine 5 aynı patrona ait. Yayın bizde. Karşımızda Fenerbahçe'nin başında Ali Şen var. Maçları koparıp bir başka guruba götürmek istiyor. Ali Şen döneminin sonrası, Ali Şen'in adayı Vefa Küçük... E, maçların elimizden gitme riski var. Kim çıkarsa çıksın Vefa Bey'in karşısına; Aziz Yıldırım değil de bir başka aday çıksaydı, biz grup olarak onu desteklemek zorunda kalacaktık. O gün Aziz Yıldırım çıktı. Hatırlıyorum Aziz Yıldırım'ın yapılan anketlerde şansı "yüzde bir" gözüküyordu. Kendisi kulisi iyi becerir, o zaman da iyi beceriyordu... Şimdi de daha da iyi öğrendi. Hem kendi iyi çalıştı. Hem açıkçası biz ÇOK AÇIK gözle görülür biçimde destek verdik. Başkanlığı sürecinde de destek verdik. Çok uzun süre bu devam etti. Ama şurası var, yönetici-gazeteci, televizyoncu ilişkileri bir yerde kendi grubunun çıkarları yahut başkanın temsil ettiği kulübün çıkarları çatıştığında zedelenebiliyor. Aslında aramız iyi şu anda. Başkan - televizyon sorumlusu dışında bir şey yok.

'BEN FETHULLAH GÜLEN DEĞİLİM'

EG-En son ne zaman ağladınız sayın Toroğlu?
ET-En son 18 yaşında yeğenimi Mersin'de trafik kazasında kaybettiğimde ağladım.
EG-Başınız sağ olsun. Ne zaman vefat etti yeğeniniz?
ET-Yedi yıl oldu.
EG-Büyük acı... Ama ondan sonra da ağlamışsınız.
ŞB-Sen de iyi iz sürmüşsün Ercan!
EG-2003 Temmuz Bodrum yangını. Hem de canlı yayında ağlamışsınız.
ET-Haa orada ağladım doğru. Sık sık ağlamam da orada çok kötü oldum. Yani ormanın yanmasını yakından görünce...
BG-Çocuklar bir şey yapınca falan da ağlıyor musunuz...
ET-Yok yaa... Çocuk bir şey yaptı ağla... Bilmem ne oldu ağla... Öyle devamlı ağlamam. Yani beni Fetullah Gülen'le karıştırmayın.
ŞB-Siz manşeti çıkardınız ya! Benimle ne işiniz var.
ET-Abi ben seyretmedim de diyorlar ki Fetullah Gülen devamlı ağlıyor. Ağlıyormuş adamcağız. Tanımıyorum da adamı. Yani bilmiyorum.

VİDEO HAKEMİN DARAĞACI MI?

EG-Sayın Toroğlu, yaklaşık 15 yıl falan oldu. Ben sapanca'da sizinle bir röportaj yapmıştım. Şansal abi de müdürümüzdü ve bunu manşete koydu. İlgili herkes burada yani. Siz demiştiniz ki, "Video hakemin darağacıdır"... Al geri, oynat ileri olmaz. O hakem iflah etmez demiştiniz.
ŞB-Yine öyle...Yanlış değil.
ET-Bugün o fikrimden caymış değilim. Aynıyım.
EG-Ama siz yapıyorsunuz aynı şeyi. Oynat Uğurcuğum meselesi.
ET-Bizim yaptığımız olayın değerlendirmesini öyle de yaparsınız, böyle de yaparsınız. Biz programda pozisyonun yorumunu yapıyoruz. Yani pozisyon penaltıdır, fauldür o bizi ilgilendirmiyor. Biz anlatırken onun aslı ne... Onu anlatıyorum. Sen penaltı verirsin vermezsin. Yorum bizde farklıdır. Bizde kitabi anlatılmaz o.
EG-Hakeme as o düdüğü, yırt o lisansı diyorsunuz ama.
ET-Tabii diyorum. Ne zaman diyorum o düdüğü asmasını bir hakeme?..
ŞB-Son zamanlarda demiyor Ercan.
ET-Diyorum. Diyorum... Niye diyorum biliyor musun? Hakem düdüğü çalıyor. Futbolcu yanına geliyor s... .... diyor. Abi o bıraksın o işi. Yoksa pozisyonu vermezse, diyorum ki, bu adam kabiliyetsiz.
ŞB-İleri geri derken... Pozisyonu çözmek için yapmıyoruz onu. Erman hemen hemen tüm maçları çıplak gözle izliyor. Program başladığında, ya da başladıktan sonra geliyor. O ilk kez seyrettiğinde de anlıyor ama izleyici için biraz tekrarlatıyoruz.
ET-Hem maçı canlı izliyorum. Hem de yayın odasından izliyorum. Tekrarını görüyorum orada zaten..Ekranda anlatmak için oynatıyorum. TRT yıllarca kol mu ele çarptı, el mi kola gittiyi ağır çekim yaptı. Hala bizim bazı arkadaşlar da yapıyor. Ağır çekim yapmayın yahu.

HATIR GÖNÜL VE SİYASİ İRADE

BG-Şenes Erzik olmadı diyelim.
ŞB- Ayhan Bermek'i beğeniyorum. Özellikle milli takımlar düzeyinde heyecanı yeniden yeşertecek insandır. Celal Doğan var. Ama siyasi anlayış Doğan'a ne kadar izin verir? Aslında Türk Futbolu başına gelen bunca beladan dersini almış gibi görünmüyor. Gene benim adamım seçilsin, içeriye şunu atayım, koltuğun birinde bu otursun gibi çok vahim gelişmeler var. Görüyorum ki, kişisel çıkarlar, kulüp menfaatleri Türk Futbolu'nun çıkarlarından önde gidiyor. Hatır gönülle, siyasi iradeyle kurulan bir federasyon olacak diye endişeliyim. Öyle sanıyorum ki bu Genel Kurul, Haziran'daki yeni bir genel kurulun habercisi gibi düşünüyorum. Onun için 20 Ocak'ta yönetmelikleri kuralları uygulayacak bir başkanın çıkacağına ihtimal vermiyorum. HATIR GÖNÜLLE, SİYASİ İRADEYLE KURULAN bir federasyon olacak diye korkuyorum.

MEDYA HİÇBİR KULÜBÜ ENGELLEMEZ

EG-Okuyucu tarafından bakınca, yazılı medyanın çok büyük bir saygı yitirdiğini gözlemliyorum ben.
ŞB-Şimdi Türkiye'de saygı yitirmeyen kurum pek yok gibi geliyor bana... Yani Türk ordusunu bir tarafa bırak, bakıyorum ben Türkiye'de çok önemli kurumlar bile ciddi şekilde prestij kaybına uğruyor. Medya da bundan nasibini aldı diye düşünüyorum. Ancak şunu da kabul ediyorum, futbol medyasında ciddi bir haber araştırması da var. Bunun yanında eskiye oranla ÇOK FAZLA ARTAN YALAN HABER var.
EG-Kulüplerin haber cimriliği rol oynamıyor mu bunda.
ŞB-Kulüpleri o kadar alıştırdın ki, bırak yalan haber yapmayı, çok gerçekçi bir haber yapıyorsun. .. O kulübün çıkarına dokunuyorsa, bir anda o gazeteyi, o haberi yapanı taraftarına hedef gösterebiliyor. MEDYA BİR KULÜBÜN KÖTÜ GİTMESİNİ NİYE İSTESİN? Benim elimde olsa ben dört büyükleri kafa kafaya potaya sokmak isterim son haftaya... Neden isterim?... Tiraj orada, reyting orada, heyecan orada, ilgi orada... Şimdi Beşiktaş kalmış 20 puan geride, bana ne faydası var. Fenerbahçe 35 puan gerideyken bize ne faydası oldu kardeşim?

TARAFLI YAZAR ÇALIŞTIRMAM...

EG-Taraflı yorumcu olmamalı mı?
ŞB-Ben son zamanlarda Türkiye'nin başına ne geldiyse taraflı yazarlıktan geldiğini düşünüyorum. Çünkü taraflı yazarlar gerçekleri kendi camialarından hep sakladılar. Bir penaltıya bile "penaltı" diyemediler, bir ofsayta "ofsayt" diyemediler. Rakibinin yenen hakkına "yazık oldu" diyemediler. Gerçekleri örte örte ve 15 -20 yıldır böyle gele gele, şimdi en ufak bir şekilde söylesen müthiş tepki görüyorsun.
EG-Taraflı olmaya zorlandı aslında yazarlar.('Halk istiyor' lafı var ya)
ŞB-Burada suçlu arıyorsak hepimizin suçu var aslında. (Benim yok... Ne yöneticilik yaptım, ne de taraflı oldum) Şimdi ben gazete yöneticisi olsam, şu anda taraflı yazara yazı yazdırmam gazetemde. Kesin yazdırmam. Galatasaray'da, lafın gelişi Fenerbahçe'de, Beşiktaş'ta futbol oynadı diye niye sadece kendi kulübünü yazsın. Ama toplum öyle şartlandı ki, çok önemli bir futbol otoritesidir Fenerbahçelidir, Galatasaray için yazdığı en doğru yazı maksatlı kabul ediliyor. Yani nereden tutsan elinde kalıyor.

Kaynak: