BIST 9.631
DOLAR 34,61
EURO 36,33
ALTIN 2.972,72

Toplumsal kirlilikten arınma

İnsan hayatını, çevresini ve toplumsal düzeni bozan en büyük etken elbette ki gönül ve ruh kirliliğidir. Belirli bir vade içinde yoğrulan “hayat” kavramını açıklamak fazla zamanımızı alacaktır, lakin John W. Gardner'ın “Hayat, silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır.” sözünden bir şeyleri almak yeterlidir şimdilik.

Hakikatte, bu hayatta yanlışların olması, yaşamında bir mahluk olduğunu göstermektedir. Yaratılan her bir şey yanlış yapmaya açıktır. İlla ki hatalar bulunacaktır, el-mühim hataların asgari tutulmasını sağlayacak sebeplerdir. İslam geleneğinde, Hayatın kirliliği insan kirliliğine bağlıdır. Yani insanoğlu ne kadar mahiyetini kaybederse gönlü o kadar kirlenir gönlün kirlenmesi de günahları doğurur. Günahlar ise yaşam sıhhatini bozan birer zilettir. Hataların, öğreti olduğunu bilen insan sayısı azaldıkça hatalar daha da büyük çığlara dönüşüp altında kalanları yutuyor maalesef. Çağımızın getirmiş olduğu noksanlıklardan biriside manadan uzaklaşıp maddecilik peşinde koşmak, insan hayatının her anında ne yazık ki kötü yaralar bırakıyor. Aslında düzensizliğin verdiği çabasızlık, amaç ve gayeden beri olmamızı dâhi amaçsız bireylere dönüştürürken aynı zamanda gönüllerden de bir şeyleri koparıyor. Böylelikle insan evvela kendi ailesinden başlamak üzere mahallesine, çevresine ,atmosferine ve düşüncesine kirlilikler dağıtıyor.

Bu kirlenme, yaşamın başından itibaren sonuna dek olacaktır olmuştur da. Ama bugün üzerinde duracağımız konu son dönemlerde kirliliklerin hat safhaya ulaşması ve toplumsal ahlaki yapının her geçen gün zayıflaması üzerine olacaktır.

 

Bir çoklarımız yalnızca günü kurtarır, var olmakla yetinirken kendi ağırlıkları altında ezilir. Post modern bireylerin en büyük zaafı, kendilerinden korkmasıdır. Korku yüzünden yaşanmamış bir yaşamı idame ettirmekten yorulan kişiler, kendilerinin uydurduğu binlerce mazeretle yaşama arkasını dönerler. Öylesine korkarlar ki güçsüzlüklerinden, birçok kötülüğü sanal medyanın sayesinde hayata geçirerek birçok faciaya yol açarlar. Gönüllerinde sevgiyi unutmuş olan devrin insanı, saf bir aşkın düşüncesiyle bile titrer, kaçarlar. Kalabalıktan korktuğu kadar yalnızlıktan da korkar, böylelikle hayatın hiç bir haline dayanamaz durumlara gelirler. Kalbinde taşıyamadığı hayatı, onu önünde yaşanacak günleri ile, geçmişi arasında sıkıştırır. Hal bu olunca hakikatten uzaklaşır faniyat  ve sahte duygularla kendini tatmin eder insan.

 Gündelik hayatta hemen her gün okuduğumuz, duyduğumuz haberlere bir bakalım arkadaşlar, günde onlarca taciz, cinayet, hayasızlık ve kötülüklerin çoğaldığı yerde nefesleniyoruz hep beraber. Toplumumuz her geçen gün daha da şiddetli bir şekilde sürükleniyor yokuşa. Oysa ki Batıya sevginin ve hakikatin ne olduğunu öğretmiş bir Ülke olarak, toplum yapısıyla imrenilen bir vatandık zamanında. Parçalanmış toplumumuz, gerçeğin hangisi olduğuna karar veremeden yokluk içinde kayboluyor. Bu da ne yazık ki daha kötü şeylerle meşgul olup hürriyetimizi kaybetmemize yol açıyor. Gençlerimizin realiteden uzaklaşması onları  sahteciliğe itiyor. Bu sebepten hakikatsel dürtüleri bilmeden kendilerini bir çok akıma kurban ediyorlar. Orta yaşlılarımız ise henüz devre ayak uydurmak isterken, devri en iyi yaşayan olarak nitelendirdikleri gençlere özenip, kemaliyetin çok daha altında kalıyorlar. Bir çok kirliliğin var olmasını sağlayan insanoğlu kendi varlıklarıyla çelişki içinde olmaya devam ediyorlar.

 

Kirliliklerden arınmak, kalplerin temizlenmesiyle mümkündür. Bedendeki bütün a’za, kalbin emrindedir. İnanmak, sevmek, korkmak, insanın kalbindedir. İnsanı kötülüğe iten kalp olduğu gibi iyiliklerde şahlandıranda insanın kalbidir. Bu sebeple yazımın başında gönül kirliliği terimi kullanmıştım. Bizim sorunumuz aslında budur. İnsanın gönlünde ki bu kirlilik bütün azalara dağılır oradan da tüm evrene yayılır. İmtihan için geldiğimiz şu kainatta imtihanları unutup da kendi ellerimizle yaptığımız kirlilikler nice insanları da böylelikle içine çekmektedir. Sonuç itibariyle uhrevi olarak da, dünyevi olarak da bir kaybın içindeyizdir.

 

Yaşamı bizlere veren Hakka, hizmet etmek ve emirlerini yerine getirmek şüphesiz ki Dünyamızı da hakkıyla düzeltir. Öyle olmasaydı Alemin sahibinin insanlıktan istediği şeyler kendi varlığına ve yaşamına nasıl kötülük getirebilir? “Şayet o emretmişse bizler için en iyisidir” şuurunda olmak, dünyayı yeniden yeşertmemize yol açar. İnsanoğlunun Rabbinden ve emirlerinden uzaklaşması bahsettiğimiz bütün kötülükleri doğurup, müreffeh bir yaşam sunmaz. Kirlilikler ve noksanlıklar bizdedir. Bizi, kendisini tanımamız ve ibadet etmemiz için yaratan Allah, kendi ibadetlerinde birbirimize olan hoşgörülü, huzurlu, saadetli bir hayatı gizlemiştir. Bizim O’na olan kulluğumuzun derecesi, yaşam standardımızı belirler. “Kulluğunu iyi yapasın ki hayatı güzelleştiresin” der İslam Büyüklerimiz.

 

Hata işlemek en tabii halimizdir, önemli olan hatalardan çıkaracağımız dersin farkında olup bu kirliliğin önüne geçmektir. Müslümanlık (Teslimiyet) bunu gerektirir. Temizliğin dini olan İslam her bir şahısa Dünyanın daha iyi bir yer olmasını sağlar. Temizlikten kasıt basit anlamda ki bedeni temizlikten ziyade ruhani temizliktir. Gönüllerin sahibi Allah’a iman, Resulullaha sadakat ve emrine riayet bizleri çok daha güzel yarınlara ulaştırabilir. Kalbin kirlenmesine izin verme ki insanlıkta kirlenmesin.

 

“Kalplerinde hastalık olanların ise, iğrençliklerine iğrençlik ekleyip arttırmıştır. Ve onlar kafir kimseler olarak ölmüşlerdir.” (Tevbe 125)

 

Selametle..