Topçu Kışlası ve CHP'nin iftarı...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Taksim'e cami Gezi Parkı'na kışla yapılacağını söylemesi, eskimeyen bir tartışmayı yeniden gündemimize soktu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Taksim'e cami, Gezi Parkı'na
"kışla" yapılacağını söylemesi, eskimeyen bir tartışmayı
yeniden gündemimize soktu.
Tamamı olmasa da Erdoğan'a oy veren seçmenin büyük kesimi yapılan
açıklamayı destekliyor. Kimi AK Partililer de bu
inatlaşmanın yeni bir gerginliğin kapısını aralayacak olmasından
korkuyor.
Gezi olaylarını destekleyenler ise olaya farklı bir pencereden
bakıyor, Cumhurbaşkanı'nın kendilerinden intikam almaya çalıştığını
savunuyor.
Doğrusunu isterseniz ben bu açıklamanın bir inatlaşma veya intikam
alma amacıyla yapıldığını düşünmüyorum. Aksine Erdoğan'ın bu
açıklamayı yapmakta geç kaldığını bile düşünüyorum.
Neden böyle düşündüğümü anlatayım.
Amerika ve Avrupa Birliği'ne bağlı ülkeler, nice zamandır daha çok
hükmedebilecekleri, hatta siyasi köle olarak kullanabilecekleri bir
adam arıyor.
Kılıçdaroğlu'na gösterdikleri ilgi ve Demirtaş'a sundukları
sevginin altında bu arayış yatıyor.
Erdoğan'ın omuzları, kendisine biçilen bu cekete uymuyor.
Kısacısı istenmiyor.
ABD eski Dışişleri Bakanı Dick Cheney'in danışmanı John Hannah'ın
geçtiğimiz günlerde yazdığı bir makale, Erdoğan'ın neden
istenmediğine dair aradığımız cevapları verir nitelikteydi.
Hannah makalede, "Edoğan problemi giderek kötüleşiyor, yayılıyor
ve ABD çıkarları için büyük tehlikeler yaratmaya devam ediyor. Er
ya da geç bir hesaplaşma günü yaşanması ihtimal dahilinde"
diyordu.
Mesele şu ki çıkarları tehlikeye giren sadece ABD değil. İngiltere,
Fransa, Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği'ne bağlı ülkelerin
tamamı aynı hesaplaşma gününü bekliyor.
Neden mi?
Çünkü bir adam savaşıyorsa, bir şeyler istediği için savaşıyordur.
Onlara göre Erdoğan, koca bir ordunun kazanamayacağı zaferleri
kazandırdı ülkesine...
Onların yorumlarından yola çıkarak anlatacak olursak...
Erdoğan, kartalları andıran keskin algısıyla düşmanlarını hamle
yapmadan önce çok zekice bulup avlıyor.
İnsanlarını ırk, dil, din ve ideolojiler üzerinden değil, sadece
ama sadece vatana ve millete sadakatleri üzerinden değerlendiriyor.
Bu kıstasın dışına çıkan kim olursa olsun, gözünün yaşına bakmadan
bertaraf ediyor.
Daha da önemlisi, insanlarını milli ve manevi duygularla
sevindirmeyi çok iyi biliyor ve onları bir arada tutma işini
mucizevi bir şekilde başarıyor.
"Bunların Gezi Parkı'na kışla yapılmasıyla ne ilgisi var?"
diyebilirsiniz.
Anlatayım...
Yukarıda bahsini ettiğim ülkeler, Erdoğan'ı istemediklerini Gezi
eylemlerini destekleyerek ilk kez fiilen göstermişti.
Gezi Parkı'nda bulunan çevreci eylemcilerin arasında pek çok ülkeye
ait ajanların cirit attığı, sonraki günlerde boy boy yayınlanan
fotoğraflarla belgelenmişti.
Erdoğan'ın o günlerde yaptığı konuşmalara dikkat ediniz.
Bıçak kadar sert sözlerle hem Avrupa'ya, hem de Avrupa medyasına
eleştiriler yöneltmiş ve meydan okumuştu.
Şimdi ikinci meydan okumayı yapıyor!
Bir başka deyişle hem kendisinin, hem de ülkesinin
itibarını kurtarma savaşı veriyor. "Oraya Topçu Kışlası'nı
dikeceğiz" sözünün ortada görünenden daha fazla bir anlamı var
ve bu anlamı iyi okumak gerek.
Topçu Kışlası hem Osmanlının hem de Türkiye'nin itibarının düştüğü
yer olması bakımından sembolik bir eserdir.
Unutulmasın...
Sultan Abdulhamit, Selanik'ten gelen Hareket Ordusu'nun Toplu
Kışlası'ndaki isyanı kanlı bir şekilde sindirmesinden hemen
sonra sürgüne gönderildi.
Osmanlının yıkılışı ve ülkenin adım adım işgali o kışlanın
yıkılışından sonra gerçekleşti.
O kışla bir sembol!
Erdoğan o sembolü yıkıldığı yere hakettiği şekliyle yeniden dikerek
Gezi eylemcilerine değil, dünyaya mesaj vermek istiyor.
Mesele Gezi eylemcilerinden intikam almak falan değil. İntikam
almak için pek çok yol var ama bu onlardan biri değil.
Ha...
Eğer bu meseleyi Erdoğan'dan kurtulmak için iyi bir bahane olarak
görüp ayaklanmaya heveslenenler var ise onlara tavsiyem...
Sevgili Gezici arkadaşlar...
Erdoğan'ın yolu kendisinden önce ölümle veya zulümle gönderilen
siyasetçilerden daha az tehlikeli değil...
Ancak o yolu gitmesine bu kez izin verilmeyecek!
CHP İFTARI
CHP'nin verdiği iftara davet edilen halk organizasyonun
bozukluğu yüzünden aç bilaç geri dönmüş. Dün görüntüleri hayretler
içinde izledim.
Protokol masasındakiler önlerine konulan suyu kafalarına
dikerken arka taraftakiler, "Su yok mu, yemek yok mu?"
diye isyan ediyordu.
Güldür Güldür Şov'daki eşofmanlı Şevket Hoca'nın deyimiyle,
halkın ince bağursuğuyla kalın bağursuğu birbirine tutunmuş feveran
ederken, Kılıçdaroğlu önüne konan dondurmalı kunefeyi
gomuyordu!
Anlaşılan Kemal Kılıçdaroğlu cenaze törenlerindeki rezillikle
yetinmemiş, "Biraz da iftar sofralarında protesto edileyim"
demiş!
İnşallah salı günü ekrana çıkıp, "Bütün yurttaşlarımın vicdanına
sesleniyorum. AK Parti sayesinde bizim iftara davet ettiklerimiz aç
kaldı. Buna rıza gösterecek misiniz?" demez.
Neticede onun adı Kemal, yaptığı anca bu kadar! Yaptıkları
yapacaklarının teminatıdır!
Latife bir yana...
"Gönülsüz yapılan işten hayır gelmez" diye boşuna
dememişler. Acemisi oldukları bir organizasyon sonuçta.. Eğer iftar
etkinliği değil de bira festivali yapılsa, vallahi oraya kasa kasa
biralar yığılır, herkes zilzurna sarhoş oluncaya kadar serviste tek
aksama olmazdı.
Gidenler de kusura bakmasın artık. İçkili etkinlik olmayınca ancak
bu kadar oluyor!
Aslında iftar açmadan dönenlerin üzülmelerine bir anlam veremedim.
CHP'nin kuruş parası kursağınızdan geçmemiş kardeşim.
Sevinmeniz gerekiyor!
*****
twitter.com/slymnoz
facebook.com/suleymanozisik