Topbaş'ın istifa nedeni ve referandum...
Kadir Topbaş'ın arkasından kem söz etmeyeceğim. Bu kararı almamın iki nedeni var.
Malum; Kadir Topbaş istifasını verdi, ama o istifanın
gerekçesini açıklamadı.
İstifanın nedenini merak edenler, günlerdir "Bu konuya
değinmeyecek misin" diyerek beni dürtüyor.
Değinmesine değineyim ancak önce şunu söyleyeyim.
Kadir Topbaş'ın arkasından, "Haindi, Fetöcü'ydü"
gibi kem sözler söylemeyeceğim. Bu kararı almamın iki nedeni
var.
Birincisi...
Orta ve yakın vadede bazı bir kaç belediye başkanı ile teşkilat
sorumlularının daha tıpkı Kadir Topbaş gibi istifa edeceğini
düşünüyorum.
Eğer her istifa edenin arkasından kötü konuşup onları birer hain
gibi damgalarsak, istifa gibi saygın bir müessesinin önünü kapatmış
oluruz. Neticede kimse Fetö'cü ya da hain damgası yiyerek gitmek
istemez.
İkincisi...
Ben; tüm seçimlerde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti hatırına Kadir
Topbaş'a oy verdim. Aleyhine yazdığım bütün yazılarda da, verdiğim
oyun hesabını sordum, o koltukta oturmaması gerektiğini
söyledim.
Bundan sonrası mı?
Ona artık yargı karar verecek.
Hata etmiş ise dokunlamayacak, ihanet ettiğine kanaat getirilirse
gereği yapılacak.
Ha, şunu da söyleyeyim.
Benim verdiğim oydan dolayı iğnenin ucu kadar bir hakkım geçmiş ise
onu da hakimlerin hakimine bırakıyorum.
Gelelim istifanın gerekçesine...
Topbaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde temmuz
ayında oy çokluğu ile kabul edildiği halde eksikleri olduğu ve
ileride Meclis’i sıkıntıya sokabileceği gerekçesiyle 5 imar
değişikliği dosyasını iade etmişti.
İmar değişiklikleri AK Partili meclis üyelerinin oylarıyla
değişiklik yapılmadan bir kez daha onaylanmıştı.
İstifadan bir gün önce bu dosyalar bir kez daha Belediye Meclis'ine
geldi.
Aldığım bilgilere göre, imar dosyaları olduğu şekliyle yeniden
oylamaya sunulmadan önce, içeride kıran kırana
bir tartışmalar yaşanmış.
Topbaş, imar değişikliklerinin büyük risk taşıdığını, bu
nedenle onaylanmaması gerektiğini söyleyince belediye meclis
üyelerinden bazıları kendisine şu ağır cevabı vermiş:
"Bu dosyalar, senin damadına açtırdığın
imar arsalarının binde biri kadar risk
taşımıyor!"
Bu sözlerden sonra Topbaş'a istifadan başka seçenek kalmamış. Zaten
istifa sonrası, "İnsanlar çok şeyi affeder adam yerine
konulmamayı affetmez" sözü de bu nedenle söylenmiş bir
söz..
Mesele bundan ibaret...
Peki Kadir Topbaş'ın boşalttığı koltuğa kim oturacak? Pek çok
kaynaktan duyurulduğu üzre, bir ilçe başkanının o koltuğa oturması
bekleniyor.
Ancak şunun bilinmesi gerekiyor. Gelecek isim, kim olursa olsun o
koltukta emanetçi olacak.
İstanbul'daki toplantıya katılan 25 ilçenin
belediye başkanı ile meclis üyeleri arasında yapılan temayül
yoklamasında ise ilk beş sırayı şu isimler almış:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Grup Başkan Vekili olarak görevini
sürdüren Avukat Temel Başalan,
İstanbul Büyükşehir belediye Başkan Vekili Göksel Gümüşdağ,
Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal,
Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu, Esenyurt Belediye Başkanı
Necmi Kadıoğlu...
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın Başakşehir
Belediye Başkanı Mevlüt Yüksel'in ismini telafuz ettiği iddia
ediliyor.
E tahmin edeceğiniz gibi, son sözü pek tabi ki Erdoğan
söyleyecek.
KUZEY IRAK VE REFERANDUM
MESELESİ
Bu konuda uzun uzadıya yazmayı gereksiz buluyorum. Kısaca şunu
söyleyebilirim.
Türkiye'nin artık akılcı, kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler
belirlemesi gerekiyor. Maalesef bu konuda zayıf kalıyor, çoğu zaman
üst aklın oyunlarına önlem almaya çalışarak durumu kurtarmaya
çalışıyoruz.
Futbol terimiyle anlatmak gerekirse, Türkiye'nin artık defans
yapmaktan çok, hücuma kalkması gerekiyor.
Çünkü biz millet olarak defans yapmayı bilmiyoruz. Yapmaya
çalıştıkça, karambol golleri yemekten kurtulamıyoruz.
Şimdi Kırım bir referandum yapmaya çalışsa, Rusya bizim
davrandığımız gibi olayları izleyip ona göre strateji belirler
mi?
Hayır!
Aksine, yarım günde tepelerine biner, gereken neyse onu yapar.
Belki "Bekara karı boşamak kolay" diyerek beni
eleştireceksiniz ama Türkiye'nin yapması gereken şey tam da
bu...
Çünkü bundan kaçış yok!
Kuzey Irak Kürt Yönetimi, 2003 yılından bu yana Türkmen kenti olan
Kerkük üzerine yoğunlaşmış, Türkmen, Arap ve diğer etnik grupları
sürgün etmiş. Sürgün edilenlerin yerine yaklaşık 750 bin peşmergeyi
yerleştirilmiş.
O dönemde bu etnik gruplarla müzakere etmeyen Barzani'nin şimdi
"Gelin müzakere masasına oturalım" demeye hakkı yoktur.
Bundan büyük tuzak da yoktur!
Kerkük'te kalan Türkmenler şu an bile büyük bir baskı ve
saldırı altında. Kerkük başta olmak üzere, diğer Türkmen
bölgelerinde yarın bir gün büyük olaylar çıkacak, belki katliamlar
yaşanacak.
Bundan kaçış yok.
İran, Irak ve hatta Suriye gibi komşu ülkeler bu bölünmeye
karşıyken, Türkiye'nin azametini gösterip, önce askeri, sonra
da ekonomik gerekçeleri devreye sokması
gerekiyor.
Türkiye oraya girmez ise İsrail girecek, bunun net olarak bilinmesi
gerekiyor.
Son olarak...
Musul ve Kerkük sanki bugün elimizden gitmiş gibi konuşanları
anlamıyorum. Benim bildiğim, 1926 yılında Ankara
Antlaşması ile Musul ve Kerkük üzerindeki haklarımızdan
vazgeçmiştik!
Sahi, o dönemde ülkeyi kim yönetiyordu?
Dipnot: Ankara Numune
Hastanesi Başhekimi Nurullah Zengin bana avukatı aracılığıyla bir
tekzip metni göndermiş! Benim bildiğim, tekzip kararını sadece
mahkemeler alabiliyor.
Ancak Nurullah Zengin noteri mahkeme yerine noter üzerinden tekzip
metni gönderiyor.
Güzel taktik!
Ama bana işlemiyor maalesef.
SOSYAL MEDYADA TAKİP İÇİN: