BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  MEDYA

Today's Zaman'dan hükümete ağır yorum

Zaman grubunun İngilizce gazetesi hükümete yönelik sert atışlarına devam ediyor. Bu kez MİT ve hükümet, askeri vesayetle eş tutuldu.

Abone ol

Gülen cemaati bünyesindeki yayınlardan Today’s Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, köşesinde hükümet ve MİT’e yönelik sert eleştirilerde bulundu.

Keneş, AK Parti hükümetini eleştirdiği yazısında MİT için çok ağır bir yorum yaptı ve "TSK vesayetini şimdiye tercih ederim" dedi.

Pazar günü yayımlanan “Yeni Türkiye bu mu?” başlıklı yazısında hükümete ve MİT’e yüklenen Keneş, “Yeni Türkiye bu” başlıklı yeni yazısında da AKP öncesi "askeri vesayetle" mücadele ettiklerini hatırlatarak "bugünkü nokta da maalesef kısaca bahsettiğim bu arkaik düzenden çok farklı değil. Sadece eski sistemin merkezindeki TSK’nın yerini yeni bir kurum almaya başladı o kadar" dedi.

Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş’in yazısı şöyle:

TSK'NIN VESAYETİNDEN BİR BAŞKA VESAYETE GEÇTİK

İlla ki Türkiye’den bir “model” olarak bahsedeceksek bu model hala inşa sürecindeydi. İşte bu inşa sürecindeki “demokratik Türkiye modeli”nin radikal bir değişimle farklı bir rotaya yöneleceğini nereden bilebilirdim ki!

Dört tarafı “düşmanlar”la çevrili ve içerisi her cinsten “hainler”le dolu olduğu propagandasıyla üretilen sözde “Türkiye’nin özel koşulları”nın gereği olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) merkezinde yer aldığı bir vesayet sisteminden kurtulup yepyeni bir vesayet sistemine varabileceğimizi nasıl kestirebilirdim ki!

Hiç abartmıyorum… Neticede eski düzenin hatıraları hala taptaze hafızalarımızda. Nüfuz ettiği bütün kurumları ve medya aracılığıyla topluma sürekli olarak iç ve dış tehditlere karşı bir güvenlik paranoyasının empoze edildiği o dönemde anti-demokratik rejimin omurgası TSK merkezli kurgulanmıştı. TSK ve generaller toplum hayatının her alanındaydı ve her yere nüfuz etmişlerdi. Generaller eğitimden kadın haklarına, çevreden dış politikaya, ekonomiden dini hayata varıncaya kadar her konuda tek söz sahibi ve belirleyici hale gelmişti. Normal demokratik bir ülkede “anormal” kabul edilecek ne varsa bu ülkenin “normali” olmuştu.

"TSK'YI YIPRATTIRMAYIZ" ANLAYIŞI YENİDEN ÜRETİLDİ

Bu anormal yapıya yönelik herhangi bir eleştiriye karşı ise derhal “TSK’yı yıprattırmayız” korosu devreye sokuluyordu. İlgili her konu el çabukluğuyla bir milli güvenlik meselesi ve rejim krizine dönüştürülüyordu. Böylece bir çeşit kutsallık atfedilen bu güvenlik kurumu üzerinden anti-demokratik rejimin dokunulmazlığı ve hatta sorgulanamazlığı maharetle tesis ediliyordu. Eleştirel yaklaşımlarında ısrarcı olanlar için ise etiket bulmakta hiç sıkıntı çekilmiyordu: Onlar satılmış “devlet düşmanları” veya “vatan hainleri”ydi.

MİT EN FAZLA TSK KADAR MİLLİDİR

Demokratikleşme umuduyla girişilen onca mücadeleden ve atlatılan onca badireden sonra vardığımız bugünkü nokta da maalesef kısaca bahsettiğim bu arkaik düzenden çok farklı değil. Sadece eski sistemin merkezindeki TSK’nın yerini yeni bir kurum almaya başladı o kadar.

Şimdilerde bildiğiniz o ceberrut devlet sistemi harıl harıl bu yeni kurum merkezli olarak yeniden şekillendiriliyor. Bu şekillendirme süreci henüz tamamlanmamış olsa da gidişatın yönü apaçık ortada. Yani silahlı kuvvetlerin boşalttığı sistemin merkezine şimdi istihbarat örgütü yerleşiyor. Konu sadece millilikse, hemen belirtmeliyim ki, evet MİT de en az veya en fazla TSK kadar millidir.

TSK MERKEZLİ DEVLETİ MİT MERKEZLİ DEVLETE TERCİH EDERİM

İtiraf etmeliyim ki ben istihbarat ve polisiye işlerden pek anlamam. O kadar ki, bugüne kadar ne bir polisiye, ne de casusların kol gezdiği o heyecan verici istihbarat alemine dair bir roman bile okumuşluğum yoktur. Ama gözlerimizin önünde yeniden şekillenmekte olan ve Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere tüm anti-demokratik rejimlerde örneğine çokça rastladığımız dehşet verici bir devlet sisteminin inşa sürecini göremeyecek kadar da kör sayılmam. Son haftalarda MİT merkezli yaşanan olaylardan bağımsız olarak, Ankara’dan sıklıkla yükselen ve eski günlerden aşina olduğumuz o gür devlet sesine ya da her dönemde olduğu gibi iktidar odaklarına iliştirilmiş bazı gazetecilerin yazdıklarına bakarsanız ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

Haaa…“TSK merkezli devleti mi, yoksa MİT merkezli devleti mi tercih edersin?” diye bir soru gelse vereceğim cevap elbette “katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, şeffaf ve hesap verebilir demokratik devletin suyu mu çıktı?” olur. Ama illa ki bir tercih yapmaya zorlansam, doğası gereği işlerini büyük bir gizlilik içinde yürütmesi gereken istihbarat örgütü merkezli bir “Muhaberat Devleti”nin diğer berbat seçeneğe karşı tercihim olabileceğini de hiç sanmam.

AKP, AA VE TRT'YE 5-10 YILDA NÜFUZ ETTİ PEKİ MİT'TE NE OLDU?

AKP için demokratikleşmenin hala önemli olduğu o eski süreçte, eski düzen tarafından zehirlenmiş devlet kurumlarının tek tek vesayetçi sistemden ne güçlüklerle koparıldığını hepimiz biliyoruz. Sonuçlarının iyi mi olduğu yoksa kötü mü olduğu ayrı bir konu ama AKP hükümetinin TRT ve Anadolu Ajansı gibi kurumlara nüfuz edebilmesi bile en az 5-10 yılını aldı. Bu yöndeki her çabasında ise büyük gürültüler koptu. TRT ve AA benzeri kurumlarda bile bu kadar zaman alan ve gürültü koparan sivilleşme süreçlerinin MİT ayağında ise her ne hikmetse hiçbir şey duyulmadı.

MİT KİRLİ DEVLETİN PİSLİKLERİNDEN SIYRILDI MI?

Başarılı ve değerli bir bürokratın başına atanmasıyla nasıl olduysa MİT’in eski kirli devletin pisliklerinden sıyrıldığı peşinen kabul edildi. MİT, “o gömleği çıkardık” diye tarif edilen eski düşünce geleneğine aşağı yukarı aynı zamanlarda yeniden dönen AKP’nin sil baştan inşa etmeye giriştiği devlet sisteminin çekirdeğine aşama aşama yerleşmeye başladı. Muhtemel her eleştiriyi, tıpkı eskiden “TSK’yı yıprattırmayız!” formülünde olduğu gibi, içi boş bir “MİT’i yıprattırmayız,” “eleştirilerin asıl hedefi Başbakan” sloganları aldı. Akabinde de bu konuda görüş beyan eden herkesi sindirme faslına geliverdik.

BİZİM İŞİMİZ SORGULAMAK

Bütün demokratik medeni ülkelerde olduğu gibi kendi görev ve işlevleri çerçevesinde kaldığı müddetçe bir ülkenin aydınları neden bir milli kurumunu yıpratsın ki? Bundan nasıl bir çıkarları olabilir ki? Demokrasinin şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorgulanabilirlik ilkelerinden herhangi bir kurum yasal ve siyasal koruma zırhlarına büründürülerek istisna tutulabilir mi? Evet evet biliyorum, kamu adına denetim görevi olan Sayıştay gibi kurumların iş yapamaz hale getirildiği bir dönemde bu sorularım size çok naif gelebilir. Ama bizim işimiz de gücümüz yettiğince sormak ve cesaret edebildiğimiz kadar sorgulamak değil mi?

ELLERİNDE VATANPERVERLİK ÖLÇER BİR BAROMETRE Mİ VAR?

Ama haklısınız, bu iş artık o kadar kolay değil. İşimizi hakkıyla yapmaya çalıştığımızda ve bunun gereği olarak gidişatı her eleştirdiğimizde önceden örgütlenmiş insanları hemen tugaylar halinde üzerimize saldırtıyorlar. Siyasal/sosyal/medyatik mobingi hızla aşıp saldırıları kitlesel bir lince dönüştürüyorlar. Sonra da karşımıza geçip ukalaca ve küstahça “ne istiyorsunuz?” diye niyet sorgulaması yapıyorlar. Aralarından her duruma göre pozisyon alan bazıları bu sorguyu bile es geçip doğrudan hüküm veriyor: Vatan hainisiniz!..

Sanki ellerinde vatanperverlik ölçer bir barometre varmışçasına insanlar hakkında hüküm veren her devrin adamı bu cüretkar küstahlar, sonra iştahla devrin muktedirlerinin kendilerine bahşedeceği ulufenin yolunu gözlüyorlar. Onlar adına ne iyi ki bu beklentileri asla boşa çıkarılmıyor.