Türkiye Komünist Partisi ise, bu yasağın gündemlerinde olmadığını açıkladı. TKP faaliyetlerinin süreceğini belirtti.
Abone olTürkiye Komünist Partisi ise, bu yasağın gündemlerinde olmadığını açıkladı. TKP faaliyetlerinin süreceğini belirtti. TKP Merkez Komitesi, bugün şu açıklamayı yaptı: Anayasa Mahkemesi’nin komünist adıyla parti kurulmasını engelleyen ilgili yasa maddesini Anayasa’ya aykırı bulmaması “kanun yapanlar”la “onu yorumlayanlar”ın sorunudur. Bu kararla “işin içinden çıkamayacakları” bir sürece girmişlerdir. TKP’nin işi ise bellidir. TKP kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelesini sürdürmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin kararı 6’ya 5 oyla çıkmıştır. TKP üyeleri ise bundan iki yıl önce oybirliği ile aldıkları kararın gereğini bugün yine oybirliği ile yerine getirmektedir. Anayasa Mahkemesi Siyasi Partiler Yasası’nın 96. Maddesi’ndeki “komünist adıyla parti kurulamaz” hükmünü, 6’ya 5 oy dengesiyle aldığı bir ara kararla aklamış bulunuyor. Bu kararın ülkemizde antikomünist çevreleri ve sermaye diktatörlüğünün savunucularını memnun edeceği açıktır. Bu çevreler şimdi TKP’yi yıpratmak için ellerine bir fırsat geçtiğini düşünüyorlardır. Konunun hem siyasi hem de hukuksal boyutları açısından bu umutların uzun ömürlü olmamak bir yana geri tepeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Her şeyden önce TKP’nin hukuksallığı bizim açımızdan yasa maddeleriyle başlayıp biten bir gündem maddesi olmamıştır. Partimiz bu adı almazdan önce, komünizmin lanetlenmek istendiği bir karanlık dönemde kimliğini saklamayı bir gün bile düşünmedi. Komünist sözcüğünü siyasi mücadelemiz açısından bir handikap değil, tersine son derece güçlü bir değer olduğunu her zaman iddia ettik. Kaldı ki, adımızın yasaklanmaya kalkışılması da Türkiye’de egemen güçlerin bu değerin, tersinden farkında olduklarını gösteriyordu. TKP’nin adını değiştirmek biçiminde bir gündemi yoktur ve olmayacaktır. Adımız dünyanın dört bir yanında emekçilerin eşitlik ve özgürlük mücadelesini, insanlığın en ileri kazanımlarını, halkların yurtseverliğini ve kardeşliğini, ülkelerin bağımsızlığını ve barışı simgelemektedir. Hukuk boyutunu nasıl bir siyasi bütünlüğün parçası olarak kavradıysak, Anayasa Mahkemesi’nin ara kararıyla ortaya çıkan belirsizliği silecek olan da yine siyaset olacaktır. Üstelik TKP özellikle geride bıraktığımız iki yılı aşkın sürede kolay yıpratılabilir bir konumu geride bırakmış, ülkemizin saygın ve etkin bir siyasal kurumu haline gelmiş, bu anlamda hem 1920’ye dayanan köklü geleneği canlandırmış, hem de geleceğe dönük olarak halkımızın umut kıvılcımlarını yakmıştır. Belirsizlik taşıyan başlığın ne olduğu iyi bilinmelidir. Mahkemenin TKP davasında varacağı nihai karara ilişkin belirsizlik, siyasi mücadelemizin toplumsal mevzilerini tehdit edemeyeceği gibi hukuksal konumumuzda da köklü bir değişiklik yaratma gücüne sahip değildir. Karar mevcut hukuk sisteminin çelişkilerini teyit etmekten başka bir sonuç veremeyecektir. Kısaca özetlersek 2001 Kasım ayında bu adı almasından sonra TKP’ye öncelikle “ihtar” verilmiş, ihtarın yasal süresinin dolmasının ardından da kapatma istemiyle dava açılmıştır. Bugün Anayasa’nın siyasi partilerle ilgili maddeleri, adı dolayısıyla bir siyasi partinin kapatılmasını olanaksız kılmakta, öte yandan Siyasi Partiler Yasası’nın bir maddesi komünist adıyla parti kurulmasını yasaklamaktadır. Hukuksal açıdan bu çelişkiye işaret eden TKP savunması komünist parti kurulması ile ilgili ifadenin iptalini talep etmiş, üstelik bu talep Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da tekrarlanmıştı. Şimdi reddedilen bu taleptir; ancak komünist adına nasıl bir yaptırım uygulanacağı hem açık değildir, hem de yaptırımın “kapatma” olması mümkün değildir. Parti adıyla ilgili bir yasa ihlali, başka ihlallerden farklı olarak ek sorunlar yaratacaktır. Bu noktada, bugüne dek uygulama örneği olmayan olası başka yaptırımların da herhangi bir anlamı yoktur. TKP bir hukuk kurumu değil, siyasal partidir ve bu tuhaf durumun çözülmesi ülkemizdeki hukuk kaosunun çözümüne yapabileceğimiz tek katkı da bunlardır. TKP’nin halkımızı seçimler vesilesiyle daha büyük kitleler halinde örgütlü mücadeleye katması, NATO’nun karşısına dikilmesi, işçi ve emekçilerin mücadelelerine önderlik etmesi ile adı arasındaki “çelişki” giderek mevcut hukuk düzeninin içinden çıkamayacağı bir hal almaya mahkumdur. Türkiye komünist hareketinin defalarca baskı altına alındığı, tarihimizin kesintilere uğratıldığını hatırlayıp endişeye düşmenin gereği yoktur. TKP kesintiler defterini çoktan kapatmıştır. Son olarak ülkemizin ilerici birikimine, işçi sınıfımıza, basın emekçilerine, ilerici hukukçulara, sol kamuoyuna bir görev düşmektedir. TKP’nin yıpratılmak istenmesi, bir örgütsel varlık olarak TKP ile sınırlı bir başlık olarak düşünülemez. Bugün böylesi bir saldırı girişiminin; özelleştirmelerin önündeki engellerin zayıflatılması, işçi sınıfındaki kaynamanın soğutulması, ülkemizin emperyalizme teslimiyetinin derinleşmesi anlamına geleceği, kısaca AKP iktidarının temsil ve öncülük ettiği sermaye saldırısını güçlendireceği açık bir gerçektir. İlerici kamuoyunun TKP ile göstereceği dayanışmanın anlamı “komünist” sözcüğünün hukuksallığının çok ötesinde bir anlama sahiptir.