BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Teşkilat Ercan’ın ardından

Arkadaşlar,  dostlar onu “Teşkilat Ercan” diye tanırdı. Çünkü o başlı başına bir teşkilattı.  12 Eylül öncesinin önemli isimlerindendi... İstanbul Anadolu Yakası adeta onlardan sorulurdu. Bu kısa boylu yağız Anadolu delikanlısı, o fırtınalı yılların önemli yiğitlerindendi... Hapishaneler, işkenceler onu yıldırmamış, davasına daha sıkı sarılmıştı hep... Birçok arkadaşını şehit verdi. Birçoğu gazi oldu, ama o hiçbir zaman o arkadaşlarına vefasızlık etmedi. Şehit ailelerinin yakınlarını hiçbir zaman unutmadı, unutturmadı. Unutanlara hatırlattı. Gazileri ziyaretsiz bırakmadı. Onun ruhu hep o zor günlerde at koşturdu. O, “zor günlerin erkek aslanlarıydılar, sustular” tabirini tamı tamına hak eden bir insandı.

 

Çok sıkıntılı günler geçirdi. Ama sıkıntılarını en yakın dostlarına bile anlatmadı. Zaman zaman sıkıntılarıyla baş başa kalmak için telefonları kapatır evine çekilirdi. Böyle günlerde onun en yakın dostları kitaplarıydı. İyi bir okurdu. Yeni çıkan önemli kitapları ilk o okur dostlarına tanıtır, tavsiye ederdi. Hatta hangi semt olursa olsun kitap sipariş verenlere kitabı ulaştırırdı. O kitabın satışından kazanacağı paranın daha fazlasını yol parasına verirdi. Ama o yine de mutlu olurdu. Bir kişiye daha kitap ulaştırmak onu mutlu ederdi. Dava ile ilgili kitapları en iyi o bilirdi. Hatta satırı satırına ezberlerdi.

Son zamanlarda 1980 öncesinden kalma bir dava yüzünden yeniden yargılanmaya başlamıştı. Yaklaşık 30 yıl geçmiş bir dava için yeniden gözaltına alınmış sorgulanmış ve hâkim önüne çıkarılmıştı. Birçok hırsızın soyguncunun davaları zaman aşımına uğratılırken hayatını memleketine adamış bir dava adamına 30 yıl sonra bile hesap soruluyordu. Neyse ki, bu davadan beraat etmişti. Sağlık sorunları peşini bırakmamış, onlarla ilgili de hastanede gerekli tedavilerini yapmıştı. En son sanırım bir hafta önceydi aradığında “Dava sonuçlandı. Sağlık işlerini de hallettim. Kuş gibi hafifledim demişti” ama sabah telefonuma düşen bir mesaj acı haberi veriyordu. Ercan Poyraz’ı kaybettik.

Evet, o vefanın sadece Fatih’te bir semt adı olmadığını ispat eden biriydi. Vefa deyince, dava adamı değince, geçmişe sadakat denince ilk adı akla gelen kişilerdendi. 1980 öncesinin o mücadeleli dönemlerinde şehit verilen arkadaşlarını anlatırken gözleri dolardı.

 

Ercan abinin 12 Eylül döneminde Büyük Ülkü Kitapevini nasıl yaşatmaya çalıştığını Erol Cihangir şöyle anlatıyor: “Ercan ağabeyle 78’li yıllardan beri tanışırdık. Onu ilk tanıdığımda Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısında “Büyük Ülkü Kitabevi’ni,12 Eylül cuntacılarına rağmen nasıl yaşatmağa çalıştığına şahit olmuştum. Ne var ki, cuntacılarının yapamadığını, “artık öküz öldü ortaklık bozuldu” zihniyetinden hareket eden bir takım müptezelin her şeye rağmen nasıl pespaye hale getirdiklerine de görmüştük”

 

Davasını, onun gibi her şeyiyle yaşayan kaç kişi vardır bilmiyorum. Ama onun attığı her adımda, her hareketinde davasına olan bağlılığın işaretleri vardı. O, ülküsünün büyüklüğünü ve yüceliğini bilen ve bu yüce ülkü peşinden bir ömür boyu koşan adamdı. Rüzgâra göre yön değiştiren insanlardan değildi. Hak bildiği yoldan yalnız da olsa yürüyen bir ülkü eriydi. Ahhh! Ercan abi ah! gün gelip senin arkandan yazı yazacağımı hiç mi hiç düşünmemiştim. Seni mücadele ettiğin insanlar yenemedi, fikirleri alt edemedi ama yüksek tansiyona yenik düştün be Ercan abii!!!

O hep davasıyla yaşadı. Davasıyla öldü. Ülkü devleriyle kucaklaşmaya uğurladık “Teşkilat Ercan”ı...

 

Ruhun Şad mekânın cennet olsun...