Başbakan Erdoğan'dan İran yolunda gazetecilerle sohbet etti.Dershanelerden, yeni anayasaya, Suriye'den, şike davasına kadar bir çok konuda açıklamalarda bulundu...
Abone olMilliyet yazarı Tayfun Devecioğlu Başbakan Erdoğan'ın İran yolculuğu sırasındaki sorulan sorulara verdiği cevapları kalemine aldı.
Gazetecilerin “Suriye’nin 6 maddelik Annan Planı’nı kabul etmesiyle” ilgili sorduğu soruya Başbakan temkinli cevap veriyor:“Seul’de otelden hareket etmeden önce Kofi Annan aradı, Pekin’den. ‘6 maddelik plan kabul edildi’ dedi. Tabii bunun uygulaması önemli. Bugüne kadar birçok şeyi kabul etti, uygulamadı. Bugün yine Humus’ta bombalamalar oldu. Muhalefetin Esad’a güveni yok. Bu sözün yerine geleceğine dair inançları yok. Temenni ederim ki yerine getirsin, akan kan dursun. Türkiye’nin hassasiyetine dünya önem veriyor. 1 Nisan’da İstanbul’da yapılacak Suriye’nun dostları toplantısı çok önemli.”
‘Esad bize çok yalanlar söyledi’
Tutulmayan sözler Erdoğan’ın Esad’a güvenini tamamen sıfırlamış. Net konuşuyor:
“Son verilen söze rağmen, Esad’a şu an itibariyle güvenmiyorum. Bize çok yalanlar söyledi. Bizim telkinlerimizi dinleseydi olay buralara gelmezdi. Kaddafi de maalesef öyleydi. Halkın hareketini durduracağına inanıyordu. Hatta oğluyla konuştuğumda, o daha ileri gidip “birkaç güne isyanı bastıracağız’ diye konuşuyordu. Her şeye rağmen Kaddafi’nin sonunun böyle olmasına çok üzüldüm.”Erdoğan’ın bu sözlerini, Seul’deki sohbetlerle birleştirince Ankara’nın Şam’da Libya’daki gibi trajik bir son temenni etmediğini anlayabiliriz. Ankara en azından Esad’ın ailesinin güvenli bir hayata kavuşturulmasını istiyor.
‘Dershaneler okullaşsın’
Gece yarısı sohbeti iç politikaya kayıyor. Başbakan Meclis’teki 4+4+4 görüşmesinin başlangıcı ve süratinden memnun. Konunun Nimet Çubukçu’nun Milli Eğitim Bakanlığı döneminde yapılan Eğitim Şzrası’nda gündeme geldiğini, kendisinin de “Dünyadaki uygulamalarla karşılaştırmalar istediğini” belirtiyor. Daha kapsamlı çalışmalar yapıldığını dile getirerek, daha önce Danıştay’ın iptal ettiği “özel okullardan hizmet alımı” uygulamasına yeniden start verileceğini söylüyor. Yani, devletin belli bir ücret karşılığı özel okullara öğrenci yerleştirmesini...
Erdoğan bazı itiraz ve kafa karışıklıklarına rağmen YGS’nin kalkacağını, dershanelerin de kapanacağını ısrarla yineliyor: “Vatandaşa ciddi külfeti var, Bu iş artık doyuma ulaştı. Belirli birikimleri, kadroları var. Dershaneler okullaşsın, biz de onlardan hizmet alalım. Aynı özel hastanelerden aldığımız gibi.” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Dershaneler kapanmayacak” demeci hatırlatıldığında “Bülent Bey tam ne demiş bilmiyorum. Bu iş, bu konuya odaklanan arkadaşlarla yürüttüğümüz bir çalışma. Liderler istikameti verir, ondan sonrası alttakilerin işidir. Bu iş de böyle yürüyor.”
‘Temennim kesintisiz Anayasa’
Erdoğan yeni Anayasa çalışmalarının yavaş gittiği eleştirilerine ise şu cevabı veriyor:Cemil Bey’le (Çiçek) görüştüm. Ciddi bir hızlanma olduğundan bahsetti. Önümüzdeki ay içinde teklif alımı bitecek ve değerlendirme süreci başlayacak. Sonra da bir taslak metin yazılımına geçilecek. Temennim “kesintisiz Anayasa”.
Diğer partilerin bazı kırmızı çizgilerinin bulunduğu sorusu üzerine Erdoğan “Arkadaşlara süreci tıkayan biz olmayalım” dedim. Derdimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Kısa süre önce yüzde 58 oyla milletin onayından geçen 26 maddelik bir paket var. Bunu geri çekemeyiz, bunu zenginleştirelim, buna varız.”
Erdoğan bu sözlerle muhalefet partilerine şu örtülü çağrıyı yapıyor: “26 maddelik paketi pazarlık konusu yapmayın. Özellikle “parti kapatma” gibi kritik maddeleri. Ama yeni Anayasa’nın geneli üzerinde bir uzlaşmaya varırsanız, bu 26 maddenin bazılarını sizlerin de önerilerini alarak gözden geçirebiliriz.”
Özgür Gündem’in kapatılması
Gecenin konusu ise Özgür Gündem’in mahkeme kararıyla kapatılmasının konuşulmasıyla başlıyor. Erdoğan “Kurumların kapatılmasına karşıyım. Failler cezalandırılmalı, tüzel kişilikler değil. Siyasette de böyle, partiyi 4-5 kez kapatıyorsunuz, yenisi kuruluyor” diyor.
“Şike konusunda da cezaların şahsiliğinden bahsetmiştiniz?” sorusu üzerine ise şunları söylüyor:
“Doğru. Platini’ye de söyledim. O da “Haklısınız ama uygulama böyle” dedi. Ben de “Düzeltelim o zaman” dedim. Şike sahaya yansımış mı bakılır, ceza ona göre verilir. Şikeyi sahadakiler mi yaptı, saha dışındakiler mi? Saha dışındakiler isteyerek yapmışsa, saha içindekilerin haberi yoksa, o zaman suçları ne? Bu durumda kulübü cezalandırmak neden? Para cezası vermek neden? 7-8 takım birden küme düşerse ne olur? Futbol biter, 10 yıl yerinden kalkamaz. Ceza davası ile federasyon kararlarını birbirinden ayırmak lazım. Platini’ye İngiltere örneğini verdim. Orada holiganlar yüzünden Thatcher İngiliz kulüplerinin Avrupa’ya çıkışını 5 yıl yasakladı. Ne oldu? Kendi aralarında gayet güzel devam ettiler. Döndükleri yıl Avrupa’da şampiyon oldular. Şimdi de son derece centilmence futbol oynuyor, seyrediyorlar.”