BIST 8.864
DOLAR 34,31
EURO 37,36
ALTIN 3.036,78

Tekrar seçimin tarihi belli oldu bile!..

Seçimlerin üzerinden 1 ay gibi uzunca bir zaman geçti. Geçtiğimiz bir ayda vardığımız noktayı yeniden gözden geçirelim.

Seçimlerin üzerinden 1 ay gibi uzunca bir zaman geçti. Geçtiğimiz bir ayda vardığımız noktayı yeniden gözden geçirelim.

MHP bırakın koalisyon ortağı olmayı, isminin HDP ile yanyana anılmasını bile istemiyor. CHP ile bir koalisyon düşüncesi olsa bile,  oyları hükümet kurmaya yetmiyor. HDP'nin bu ortaklığı dışarıdan destekleyeceği korkusuyla CHP ile bir araya gelmiyor.

AK Parti ile koalisyon kurmaları için ise üç şartları var.

17/25 Aralık darbe dosyalarının yeniden açılması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geri planda kalması ve en önemlisi Çözüm Süreci'nden vazgeçilmesi. 17/25 Aralık dosyalarının yeniden açılması konusu önemli değil. Ancak diğer iki şart kabul edilmeyeceği için geri adım atmamaları durumunda koalisyon kurulması ihtimali mümkün görünmüyor.

Gelelim CHP'ye...

Hükümet ortağı olmak için mümkün olsa Netanyahu'nun partisiyle bile koalisyon kurmaya hazır. HDP'yi işin içine katmaya çalıştıkça MHP ile aralarındaki uçurum giderek derinleşiyor.

AK Parti ile koalisyon kurmak için "İstemem, yan cebime koy" taktiği uyguluyor. 14 kırmızı madde açıkladılar ama o maddeler yavaş yavaş renk değiştirmeye, pembeleşmeye başladı bile... En önemli şartları Erdoğan'ı pasifize etmek olduğu için, geri adım atmadıkları sürece koalisyon ortağı olma ihtimalleri pek mümkün görünmüyor.

HDP'ye gelince...

CHP hariç AK Parti ve MHP'nin vebalı muamelesi yaptığı parti konumunda... Selahattin Demirtaş'ın ikide bir ekran karşısına geçip iktidar formülleri sunması ciddiye alınmıyor. 80 milletvekili ile Meclis'e girmeleri hiç bir önem arzetmedi. 120 milletvekili çıkarsalar dahi değişen bir şey olmayacaktı.

MHP ile AK Parti koalisyon ortağı olacak da Çözüm Süreci sona erecek diye ödleri kopuyor. "AK Parti ile MHP arasındaki koalisyon savaş koalisyonu olur" sözleriyle korkularını açık açık dışa vurmaya başladılar.

Şimdi gelelim AK Parti'ye...

Seçimde en çok oyu almasına rağmen, en az konuşan parti olarak göze çarpıyor. Ahmet Davutoğlu'nun koalisyonun kurulması adına sergilediği yapıcı tavırlar partinin hanesine artı puan olarak yansıyor.

Çözüm Süreci'nin devam etmesi ve Erdoğan'a dokunulmaması dışında kırmızı çizgileri yok. Gel gelelim ki bu şartlar, ne CHP'nin, ne de MHP'nin işine gelmiyor.

Lafı nereye getireceğimi sanırım anlamışsınızdır.

Türkiye son sürat erken seçime gidiyor. Parti temsilcilerinin ekran karşısında koalisyon ihtimallerini anlatmaları hava civa!..

AK Parti Genel Merkezi'nden tüm il ve ilçe teşkilatlarına gönderilen talimat, erken seçimin kapımıza dayandığını gösteriyor. Yazılı talimatta mevcut tablodan bir koalisyonun çıkma ihtimalinin çok düşük olduğu belirtiliyor, tüm teşkilatların Kasım ayının ilk haftasında yapılacak bir seçime hazırlıklı olmaları isteniyor.

Artık cevabı aranan sadece iki soru var.

Tekrar seçim olması durumunda HDP barajı aşabilir mi? AK Parti yapılacak olan seçimde tek başına iktidara gelebilir mi?

Ben seçmen kitlesine hayal satmayı seven biri değilim. O nedenle birileri gibi "AK Parti rahatlıkla tek başına iktidara gelir" gibi iddialı bir cümle kurmayacağım.

Ancak şunu söyleyebilirim...

AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesi, bir kaç basit formüle bağlı.

Birincisi; halkın karşısında olduğu veyahut istemediği isimlerin aday gösterilmemesi. Bir ön seçim veya temayül yoklamasında sandıktan çıkan isimlerin aday gösterilmesi. Kürt kesimini temsil edecek adayların tüm illerde uygun sıralara yazılması.

İkincisi; seçmenin oy kullanma konusunda eğitilmesi. Son seçimde 1 milyon beşyüz bin oy geçersiz sayıldı. Bu oyların yarısı bile AK Parti'ye gitmiş olsaydı, şu an HDP barajı aşmasına rağmen siyasi tabloda bir değişiklik olmayacaktı. Yani AK Parti tek başına iktidarını sürdürmüş olacaktı.

Üçüncüsü; HDP'nin kamp kurduğu bölgelerde seçim çalışmalarına ağırlık verilmesi. Doğu ve Güneydoğu'dan bahsetmiyorum. Daha önce defalarca yazdım, yine yazayım. İzmir, Adana, Mersin, Antalya ve İstanbul 3. Bölge'de yoğun ve ikna edici çalışmaların yapılması.

Dördüncüsü; Partiye kuruluşundan beri emek veren ancak sonradan gelen devşirmelerin kendi kişisel ikbal ve istikballeri için dışladığı küskünlerin yeniden kazanılması. AK Parti'nin içinde olup, yanında olmayanların biletinin kesilmesi, partinin içinde olmamasına rağmen yanında olmaya devam edenlerin ön plana çıkarılması. Ve tabi ki esnaf ziyareti, pazar ziyareti gibi demode olmuş seçim çalışmalarının terkedilmesi. 

Sonuncusu ve en önemlisi...

Doğu ve Güneydoğu'da sandıkların merkeze bağlı köylerde il merkezinde, ilçeye bağlı köylerde ise ilçe merkezinde kurulması. Bölgedeki vatandaşların nerede oy kullandığının bilinmemesi...

Kısacası taşımalı seçim sistemi...

7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan tablo bu bölgelerdeki sandıkların neredeyse tamamının hileli olduğunu gözler önüne seriyor. Bu sandıklarda geçersiz oy yok, başka partiye oy yok! Neredeyse tüm sandıklarda HDP yüzde yüz oy almış!

Ölüler bile dirilmiş oy kullanmış!

PKK'nın seçimden önce bazı köylere gidip, "Bu köyden AK Parti'ye kaç oy çıkarsa rastgele o kadar kişiyi öldüreceğiz!" dediği yönünde yapılan ciddi açıklamalar var.

Normalde bu sonuçlar seçimin iptali için başlı başına birer emsal ama, kimse itiraz edecek gücü kendinde bulmuyor. Çünkü itiraz edilmesi durumunda bölgede 6-8 Ekim olaylarına benzer yeni vahşi eylemlerin yapılacağı korkusu hakim.

Ekstra maliyet getireceği endişesi taşımalı seçim sisteminin önendeki en büyük engel. Ancak seçimin güvenliğinin sağlanması konusunda maliyet hesabı düşünülemez. Taşımalı eğitim yapıldığı gibi bu iş de pekala yapılabilir. Ortaya çıkacak maliyet, koalisyona mahkum olacak Türkiye'nin kaybedeceği kazanımların yanında çerez parası gibi kalır.

Eğer bu önlemler alınmazsa sonuç bir öncekinden farklı olmayacağı gibi, HDP'nin oylarını yüzde 15 seviyelerine çekmesine neden olur!