Tek tip teröristler ve Erdoğan'ın KHK talimatı!
Sivillere yargı dokunulmazlığı getiren KHK ile ilgili her kafadan bir ses çıkıyor. Muhalefet bu kafa karışıklığından feci halde nemalanmak istiyor. Abdullah Gül'ün çıkışı da, aslında net olan fotoğrafı daha da flulaştırdı.
"Güvenli İnternet"in hayata geçirildiği günleri
hatırlıyor musunuz?
Neler yazıldı neler...
Toplu yürüyüşler, protestolar, "sansür"
çığlıkları...
Oysa yapılmak istenen belliydi...
AK Parti iktidarı İnternetteki zararlı
içeriklerden bizi ve ailemizi korumak istiyordu.... İsteyen
istediği profili seçecek, çoluk çocuğunu
koruyabilecekti...
Ama şer cephesi ve bu cephenin gemisine binenler binenler
farklı şeyler söylüyordu. "İnternetime
dokunma" kampanyaları başlatıldı. AK Parti iktidarına
günlerce, ekranlarda, gazetelerde, İnternet sitelerinde
saldırdılar...
Tüm bu saldırıların sebebi neydi biliyor musunuz?
"Güvenli İnternet" millete iyi
anlatılamamıştı.
Kimse ne olduğunu bilmiyordu...
BTK Başkanı Tayfun Acarer'le bir olduk, "Güvenli İnternet"i ekran ekran dolaşarak dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Meslektaşlarımla toplantı üzerine toplantılar yaptık. Doğruları anlattık sadece... "Güvenli İnternet"in bir sansür olmadığını bilakis kullanıcılara özgürlük getirdiğini söyledik.
Sonuç ortada...
Millet yıllardır çoluk çocuğunu "Güvenli İnternet"
sayesinde İnternet'teki zararlı içeriklerden
koruyor... Kimsenin şikayeti yok; isteyen istediği zaman
"Güvenli İnternet" kullanımından
vazgeçebiliyor.
Sözü, sivillere yargı dokunulmazlığı getiren 696 sayılı KHK'ya getireceğim. Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti'nin dünkü MKYK toplantısında, KHK'nın millete iyi anlatılması talimatı vermiş:
- (...) kimin ne didiği önemli değil. Biz işimize bakalım, doğruyu anlatalım. Mesele millete iyi anlatılmadı, siz iyi anlatın. KHK'daki sivillere dokunulmazlık getiren düzenlemenin 15-16 Temmuz 2016 günlerini kapsadığını dile getirin. Her hukukçu okuduğunu farklı değerlendiriyor. Yanlış anlaşılmalar oluştu. Bu yanlış anlaşılmaları doğru ve güzelce anlatın...
Erdoğan haklı...
Sivillere yargı dokunulmazlığı getiren KHK ile ilgili her kafadan
bir ses çıkıyor. Muhalefet bu kafa karışıklığından feci halde
nemalanmak istiyor. Abdullah Gül'ün çıkışı da, aslında net
olan fotoğrafı daha da flulaştırdı. AK Parti kurmaylarının
karşı cenahla laf yarışına girmesine gerek yok...
O şunu demiş, şu şunu demiş...
Desinler...
Yapılması gerekeni Erdoğan söyledi...
Ekranlarda, özel söyleşilerde, kapalı salonlarda ve meydanlarda
sivillere yargı dokunulmazlığı getiren KHK'nın katil
sürüsüne karşı canını ortaya koyan halkın korunmasına yönelik
olduğu iyi anlatılırsa, kimin ne dediğinin önemi o zaman
kalmayacak...
Örneği yukarıda asılı duruyor!
FETÖ teröristlerinin "tek tip" giyinecek olması, belli bir kesimi rahatsız etti. Kimi kalem erbabı, işi "insan hakları"na kadar indirgedi.
Arkadaş siz neyin kafasını yaşıyorsunuz?
Şöyle bir etrafınıza bakın, hangi ülkeler teröristlere tek tip
elbise giydiriyor bir bakın...
ABD mesela... Yıllardır ABD, hapishanelerinde tek tip
uygulaması var. İngiltere, 19. yüzyıldan itibaren mahkumlara tek
tip giydirmiş... Almanya'da var, Çin'de var...
Sözünü ettiğim ülkelerde, sıradan mahkûmlar bile tek tip kıyafet giyiyor. Bizde ise, bu mecburiyet sadece teröristlere getirildi. FETÖ'cülere, DEAŞ teröristlerine, PKK'ya... DHKP-C militanlarına...
Siz neyin rahatsızlığını yaşıyorsunuz peki?
Kimi savunuyorsunuz?
Terörist haklarını mı, yoksa insan haklarını
mı?
Söyleyin de bilelim...
Oda TV'deki köşesinde yine zırvalamış
Nihat...
Diyor ki:
- (...) yazılarımızı alıp sitesinde (yazaroku.com) telif
bedeli ödemeden yayımlıyor...
Ah be Nihat...
Sen adam olmayacaksın...
Benim "yazaroku" diye bir sitem yok bir kere...
Gazeteoku'yu kastediyorsan...
Senin o kirli yazılarını alıp gazeteoku.com da yayımladığım gün
Allah benim canımı alsın...
Diyor ki:
- Hadi Özışık ilkokul mezunu.
O kadar iletişim mezunu varmış, ben nasıl olur da gazetecilik
yapıyormuşum... Seninle aynı safta yer alan başka bir
soytarının lafıyla lağım çukuruna düşmüşsün
Nihat...
Dilersen diplomamı sana da rulo yapıp göndereyim...
Son sözüm şudur sana Nihat...
Tedavin mümkün olabilir mi diye, senin ismini anarak ikidir
buraları pislettim (okuyucularımdan özür dilerim) Ama gördüm ki,
senin hastalığın kronik... Tedavin mümkün görünmediğine
göre, seni kuduruk halinle baş başa bırakıyorum.
Var git kendi pisliğinde boğul!
Yallah!