BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Tek tıkla ekonomi gündemi

Ekofinans'la ekonomi gündemi başlıyor. Türkiye ve dünyanın önde gelen ekonomi ve finans haberlerini sizin için derledik.

Abone ol

Tüketici Örgütleri Federasyonu, elektriğe yapılan zamların kamuoyuna açıklanan zam oranının neredeyse 3 katı olarak faturaya yansıdığını belirterek, bunun tüketiciye yapılan bir insafsızlık olduğunu söyledi.

Tüketici Örgütleri Federasyonu (TÖF) Genel Başkanı Fuat Engin elektriğe yapılan zamma ilişkin olarak ''Kamuoyuna açıklanan zam oranının neredeyse 3 katı olarak faturalara yansıtılması, en hafif deyimiyle tüketiciye yönelik insafsızlıktır'' dedi.

Engin, yaptığı yazılı açıklamada, 31 Mart 2012 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 13. maddesi dayanak yapılarak, 1 Nisan 2012 tarihinden geçerli olmak üzere elektriğe yüzde 8,1 oranında zam yapıldığının açıklandığını, yapılan zammın konutlarda kullanılan elektriğe yüzde 9,26 oranında yansıyacağını kaydetti.

Zam kararının uygulanmaya başlamasıyla birlikte ''zammın zulme dönüştüğü''nün, yeni faturaların tüketiciye gönderilmesiyle ortaya çıktığını ifade eden Engin, şöyle devam etti:

''İlk gelen faturaları incelediğimizde Mart 2012 dönemine ait faturadaki tüketiminin birim fiyatı 0,161053 TL (kw/s) iken, zammın yürürlüğe girdiği Nisan 2012 dönemine ait bir faturada 0,198182 TL (kw/s) fiyat yansıtılmış olup, bu tutarın önceki fiyata göre oransal farkının yüzde 23 olduğu ortaya çıkmıştır. Kamuoyuna açıklanan zam oranının neredeyse 3 katı olarak faturalara yansıtılması, en hafif deyimiyle tüketiciye yönelik insafsızlıktır.

Yine ortaya çıkan bir başka haksız ve hukuksuz uygulama ise sayaçların önemli bir bölümünün okunmasının zammın yürürlüğe girmesinden en az 15-20 gün sonra yapılması nedeniyle çıkarılan faturalardır. 16 Mart 2012 tarihinde okunan bir sayaç, bir sonra 16 Nisan 2012 tarihinde okunması sonucu, 16-31 Mart döneminde yapılan tüketimi zamlı tarifeden hesaplandığından tüketici bir kez daha zarara uğratılmıştır.''

Engin, hakem heyetleri ve mahkeme kararlarıyla son verilmesine rağmen kayıp/kaçak bedeli, sayaç okuma bedeli, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedelinin alındığını, yapılan zammın yanında faturanın 3 katı ''gizli zam'' uygulaması ile sayacın geç okunmasından kaynaklı ''haksız'' uygulamaların dağıtım şirketlerinin ''haksız kazanç'' sağlamalarına olanak sağladığını ve tüketicileri mağdur ettiğini belirtti.

Haksız alınan/uygulanan tutarların tüketicilere iade edilmesi gerektiğini vurgulayan Engin, ''Tüketicilerimizi haklarına sahip çıkmaya ve faturalarını inceleyerek faturalara yansıtılan gizli zam ve diğer haksız tutarlara karşı hak aramaya çağırıyoruz'' dedi.

2B'DE 'SEHVEN' 20 MİLYON KIYAK OLACAKTI!

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Milli Emlak kontrolörlerinin yaptıkları incelemede, Çekmeköy'de iki ayrı 2B kapsamındaki arazideki ölçümlerin eksik olduğu saptandı. Üstelik eksik gösterilen iki arazi de son dönemin parlak iş adamlarından Ali Ağaoğlu'na ait.

 Tapu Kadastro 2B Yasası dolayısıyla işgal altındaki arsaları ölçüp yüzölçümlerini Hazine’ye bildirdi. Hazine’ye bildirilen 65 bin arsanın içinde en önemli hata Çekmeköy’deki 2 arazide çıktı. İşin ilginç yanı her iki arazi de ünlü işadamı Ali Ağaoğlu’yla bağlantılı.

Habertürk'ten Rahim Ak'ın haberine göre kamuoyunda 2B Yasası olarak bilinen, orman vasfını kaybetmiş alanların kullanıcılarına (işgalcilerine) satışını sağlayacak yasa Meclis’ten geçmeden Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, 2B kapsamındaki arsa ve arazilerin yüzölçümlerini belirleyip Hazine Müsteşarlığı’na gönderdi. Sadece İstanbul’da 65 bin arsa ve arazinin ölçümü gerçekleştirildi. Ölçümün amacı yasa çıktıktan sonra bu arazileri kullananların Hazine’ye ödeyeceği miktarın belirlenmesiydi.

Eksik ölçülen iki arazi de Ali Ağaoğlu'na ait

Ancak Milli Emlak kontrolörleri yaptıkları incemelerde, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün birçok arazinin yüzölçümünü Hazine’ye eksik bildirdiğini ve böylece işgalcilerin daha az para ödeyeceklerini ortaya koydu. Milli Emlak kontrolörleri, küçük gösterilen arazilerin büyük bölümünün son dönemlerin gözde bölgesi Çekmeköy’de olduğunu da tespit etti. Çekmeköy’de ise iki ayrı 2B kapsamındaki arazi dikkat çekti. Çünkü her ikisi de 10’ar bin metrekare eksik gösterilmişti. Üstelik eksik gösterilen iki arazi de son dönemin parlak iş adamlarından Ali Ağaoğlu’nun patronu olduğu Akdeniz İnşaat ve Eğitim Hizmetleri A.Ş.’ye aitti. Arazilerden biri Deliceduvar mevkiinde. Belediyenin tapu kayıtlarına göre arazi tam 15 bin 541metrekare. Ancak Hazine’ye bildirilen ve 2B Yasası çıktığında Akdeniz İnşaat’ın üzerinden bedel ödeyeceği yüzölçümü ise 5 bin 541 metrekare.

Yasa çıktığında şirket 5 bin 541metrekarenin bedelini ödeyip araziye sahip olacaktı. Diğer arazi ise aynı bölgede bulunan ve 91 ada 1 parsel numaralı alan. Buranın da aslında 13 bin 50metrekare olan yüzölçümü nasılsa 3 bin 50 metrekare olarak bildirilmiş. Bu arazide Ağaoğlu’nun yanında Roman Giyim’in sahibi Turgut Toplusoy ortak olarak yer alıyor. Toplusoy, söz konusu 13 bin 50 metrekarelik araziyi köylülerden satın aldıklarını doğruluyor.

20 milyon TL kurtarıldı

Milli Emlak kontrolörleri eksiklik için Tapu Kadastro’ya yazı yazdı ve “Sehven (yanlışlıkla) 1 rakamını unuttuk” yanıtı aldı. Ancak Maliye Bakanlığı olayda kasıt olup olmadığını araştırıyor. 2B Yasası’nda Hazine’nin işgalcilerden talep edeceği miktarın Çekmeköy bölgesinde her bir dönüm için 1 milyon lira olduğu ifade ediliyor. Buna göre Milli Emlak kontrolörlerinin dikkati Hazine’nin 20 milyon lira kaybetmesinin önüne geçti

DEVLET BES'TEN ÇOK İYİ PARA KAZANACAK!

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Hükümetin, bireysel emekliliği teşvik etmek amacıyla aldığı karar ile devletin kasasından yılda 400 milyon TL çıkması bekleniyor. Ancak BES’e giren ve 3 yıldan önce çıkanlar için devlet katkısı geri alınacak.

Hükümetin bireysel emekliliği teşvik etmek amacıyla aldığı karar aldığı yeni  sistemde 3 ila 6 yıl kalanlar devlet katkısının yüzde 35’ini alabilecek. 10 yıl ve üzerindekiler ise yüzde 60’ını alacak. Devlet katkısının yüzde 100’ünü ise sadece emekliliğe hak kazananlar alabilecek. Dolayısıyla yıllık ortalama devletin cebinden 400 milyon lira çıksa bile; bu paranın tamamı katılımcılara gitmeyecek.

RİSK PRİMİ DÜŞECEK

Devlet 400 milyonu harcarken kazanacak. Öyle ki Türkiye’de son yıllarda iç tasarruflarda yaklaşık 8 puanlık bir düşüş gerçekleşti. Türkiye’nin iç tasarruflarının gayri safi yurtiçi hasılaya oranı yüzde 12’ye kadar geriledi. tarihinin en düşük seviyelerindeki bu oran Türkiye’nin risk primini artırırken, cari açığının da yükselmesine neden oluyor. Çünkü Türkiye, büyüme için gerekli olan finansmanı iç tasarrufuyla karşılamak yerine ‘dışarıdan borçlanarak’ karşılamaya çalışıyor.

Diğer gelişmekte olan ülkelerde ortalama iç tasarruf oranı yüzde 30 seviyesinde iken Türkiye’de yüzde 12’ye düşmesi ekonomi yönetiminin devlet katkısını yüzde 25’e çıkarmasına neden oldu. Böylece Türkiye’nin tasarruf oranı artacağından, risk primi de düşecek. Dolayısıyla Hazine daha az maliyetle daha uzun vadeli borçlanacak. Fonlar özel yatırımlar için de kaynak oluşturacağından, özel sektörün dış kaynak kullanmasına da gerek kalmayacak. Bu sayede cari açık da düşmüş olacak.

KATILIM SAYISI YÜZDE 25 ARTAR

Sigorta şirketleri yöneticileri, yeni düzenlemeyle hem sistemdeki katılımcıların katkı paylarının artmasını hem de sisteme yeni girişler olmasını bekliyor. Sektör, 2.5 milyon olan sözleşme sayısında yüzde 20 ila 25’lik bir artış olacağı tahmininde bulunuyor. Ayrıca mevcut sözleşme sahiplerinin de katkı paylarını artırarak devlet katkısından daha fazla yararlanmak isteyeceklerini söylüyorlar.

Sigortacılar, yıllık prim tutarının 2 milyar civarında olduğunu göz önüne alarak devletin yıllık katkısının 400 ila 500 milyon TL olabileceğini; ancak gerçekte bu katkının yüzde 15 civarında kalacağını belirtiyorlar.

SADECE BES’İ KAPSASIN

Sigortacılar, yüzde 25’lik devlet katkısı hesaplanırken özel sağlık ve hayat sigortasının ‘hesaba katılıp katılmayacağının’ önemli olacağına dikkat çekiyorlar. Asgari ücret sınırlamasında bu iki sigortanın da dahil edilmesinin katılımcıların şevkini kıracağını belirtirken, “Biz sektör olarak sınırlamanın iki brüt asgari ücret olmasını talep etmiştik. Ancak kapsamın nasıl olduğunu şuanda bilmiyoruz. Eğer sadece BES’i kapsarsa beklenen yarar sağlanır” diye konuştular.

Ayrıca, özel sağlık sigortasına verilecek desteğin Sosyal Güvenlik Kurumu giderlerinin düşmesi açısından önemine de dikkat çektiler.

ELEKTRİK ZAMMI YÜZDE 8, YANSIYAN 3 KATI!

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Tüketici Örgütleri Federasyonu, elektriğe yapılan zamların kamuoyuna açıklanan zam oranının neredeyse 3 katı olarak faturaya yansıdığını belirterek, bunun tüketiciye yapılan bir insafsızlık olduğunu söyledi.

Tüketici Örgütleri Federasyonu (TÖF) Genel Başkanı Fuat Engin elektriğe yapılan zamma ilişkin olarak ''Kamuoyuna açıklanan zam oranının neredeyse 3 katı olarak faturalara yansıtılması, en hafif deyimiyle tüketiciye yönelik insafsızlıktır'' dedi.

Engin, yaptığı yazılı açıklamada, 31 Mart 2012 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 13. maddesi dayanak yapılarak, 1 Nisan 2012 tarihinden geçerli olmak üzere elektriğe yüzde 8,1 oranında zam yapıldığının açıklandığını, yapılan zammın konutlarda kullanılan elektriğe yüzde 9,26 oranında yansıyacağını kaydetti.

Zam kararının uygulanmaya başlamasıyla birlikte ''zammın zulme dönüştüğü''nün, yeni faturaların tüketiciye gönderilmesiyle ortaya çıktığını ifade eden Engin, şöyle devam etti:

''İlk gelen faturaları incelediğimizde Mart 2012 dönemine ait faturadaki tüketiminin birim fiyatı 0,161053 TL (kw/s) iken, zammın yürürlüğe girdiği Nisan 2012 dönemine ait bir faturada 0,198182 TL (kw/s) fiyat yansıtılmış olup, bu tutarın önceki fiyata göre oransal farkının yüzde 23 olduğu ortaya çıkmıştır. Kamuoyuna açıklanan zam oranının neredeyse 3 katı olarak faturalara yansıtılması, en hafif deyimiyle tüketiciye yönelik insafsızlıktır.

Yine ortaya çıkan bir başka haksız ve hukuksuz uygulama ise sayaçların önemli bir bölümünün okunmasının zammın yürürlüğe girmesinden en az 15-20 gün sonra yapılması nedeniyle çıkarılan faturalardır. 16 Mart 2012 tarihinde okunan bir sayaç, bir sonra 16 Nisan 2012 tarihinde okunması sonucu, 16-31 Mart döneminde yapılan tüketimi zamlı tarifeden hesaplandığından tüketici bir kez daha zarara uğratılmıştır.''

Engin, hakem heyetleri ve mahkeme kararlarıyla son verilmesine rağmen kayıp/kaçak bedeli, sayaç okuma bedeli, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedelinin alındığını, yapılan zammın yanında faturanın 3 katı ''gizli zam'' uygulaması ile sayacın geç okunmasından kaynaklı ''haksız'' uygulamaların dağıtım şirketlerinin ''haksız kazanç'' sağlamalarına olanak sağladığını ve tüketicileri mağdur ettiğini belirtti.

Haksız alınan/uygulanan tutarların tüketicilere iade edilmesi gerektiğini vurgulayan Engin, ''Tüketicilerimizi haklarına sahip çıkmaya ve faturalarını inceleyerek faturalara yansıtılan gizli zam ve diğer haksız tutarlara karşı hak aramaya çağırıyoruz'' dedi.

GÜL: 'AB'Yİ KRİZDEN TÜRKİYE KURTARABİLİR'

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Hollanda’da ki resmi ziyaretine devam eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, krizdeki Avrupa Birliği ülkelerine mesaj gönderdi. "Gümrük Birliği’nin tam üyesi Türkiye, bu resesyondan çıkılmasında önemli rol oynayabilir”.

Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile ortak basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Avrupa’da ekonomi ve finans krizleri yaşanırken Türkiye’de bütçe açığının yüzde 1.5 düzeyinde bulunduğuna dikkat çekti.

Türkiye ekonomik güç

Cumhurbaşkanı Gül Hollanda-Türkiye İş Forumu’nda yaptığı konuşmada da, iki ülke arasındaki ilişkilerin çok güçleneceğini belirterek, “Türkiye ekonomik, siyasi ve diğer alanlarda güçlü bir ülke haline geliyor. gibi sanayileşmiş ve ekonomisini güçlü ülkeler aslında kalkınma ve gelişmelerini tamamlamış vaziyette. Artık bu ülkelerin daha hızlı büyüme yapmaları ancak ülkeleri dışındaki faaliyetleriyle mümkün. Türkiye olarak dönemimiz yeni geliyor” dedi. Başbakan Yardımcısı Maxime Verhagen de, Mayıs sonunda bir özel sektör heyetiyle Türkiye’ye geleceğini söyledi ve ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı hedeflediklerini anlattı.

Ticaretin artması için vizeler kaldırılmalı

TÜRKİYE-Hollanda İş Forumu’nda konuşan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, iki ülke ticaret hacminin umut verdiğini söylerken, ticaretin istenilen seviyeye gelmesi için vize engelinin kaldırılması çağrısı yaptı. Türkiye’de 38 milyar doların üzerinde yatırım yapan firmalarına, Türkiye’ye gösterdikleri güven için teşekkür eden Hisarcıklıoğlu, Hollanda’daki Türk varlığının da her geçen yıl arttığını ifade etti. Hollanda’da yaşayan yaklaşık 400 bin Türk vatandaşının, 20 bin işletme ile 55 bin kişiye istihdam sağladığının altını çizen Hisarcıklıoğlu, “Vize, ikili ticareti olumsuz etkiliyor. Vizeler kalkmadıkça ticaret istenilen düzeye ulaşamaz” dedi.

GAYRİMENKULDE VERGİ YÜKÜ ARTIYOR

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Hürriyet Gazetesi yazarı Şükrü Kızılot, bugünkü yazısında gayrimenkul satışlarından alınan KDV, uygulanacak vergiler ve kira istisnası konularını ele aldı.

Yazar Kızılot satışlarında eleştiri konusu olan KDV uygulamasının yeniden düzenlendiğini belirterek konut dışındaki gayrimenkullerin satışında uygulanan yüzde 18 KDV uygulamasının devam edeceğini söylüyor.

KDV ve değeri toplamı hesaplanarak bulunacak

Konut satışlarında ise yeni düzenlemeyle KDV oranının değişiklik göstereceğinin altını çizen Kızılot, KDV oranının ve değeri toplamı esas alınarak bakanlar kurulunca belirleneceğini belirtiyor. Hürriyet yazarı, belli bir değeri aşan konutta metrekaresine bakılmaksızın daha yüksek KDV oranı uygulanacağını vurguluyor ve ekliyor: "Buna göre İstanbul Etiler’deki 140 metrekarelik evin KDV oranı ile Tatvan’daki 140 metrekarelik evin KDV oranı aynı yani yüzde 1 olmayacak."

150 metrekarenin üzerindeki konutlardan yüzde 18 KDV

Şükrü Kızılot, KDV oranı değişikliğini eleştiriyor ve yanlış olduğunu savunuyor. Kızılot'a göre, net alanı 150 metrekareye kadar olan konutların tesliminde yüzde 1 KDV alınırken, 150 ve üzerindekilerden yüzde 18 KDV alınmasının eskiden beri eleştiri konusu olduğunu ifade ederek, "Buradaki beklenti; 150 metrekareye kadar yüzde 1 KDV, bunun üzerindekilerde örneğin 200 metrekarelik konutta, aşan kısma yani 50 metrekareye yüzde 18 KDV uygulanması şeklindeydi. Oran düzenlemesi 120 metrekareye kadar yüzde 1, 120-160 arasına yüzde 8, 160 aşan kısma yüzde 18 KDV uygulaması şeklinde de olabilirdi. Yoksa Etiler’deki 140 metrekarelik evin değeri, Tatvan’daki 140 metrekarelik evin on katı ise, KDV tutarı da zaten on kat fazla oluyordu" diyor.

Kira geliri 3 bin liraya kadar vergiden muaf

Konut kira geliri istisnası konusunda da düşüncelerini söyleyen Kızılot, yeni tasarıya göre 2012 yılı konut kira gelirlerinin yıllık 3 bin lira ve gelir vergisinden müstesna olacağını anlatarak, ticari, zirai ve mesleki kazancını yıllık beyanname ile bildirmek zorunda olanların 3 bin liralık istisna uygulamasından yine yararlanamayacağını belirtiyor.

Yüzde 28 zaten yüksekti

Yazar, iki veya daha fazla konuttan kira geliri elde edenlerin, istisnadan her konut için ayrı yarı değil, toplam gelirleri üzerinden bir defada yararlanacağının altını çizerek, "Bu uygulama daha önce de böyleydi. Yapılacak olan yeni düzenlemede, yıllık konut kira gelirleri toplamı, gelir vergisi tarifesinin son dilimindeki tutarı, örneğin 2012’de 88 bin TL’yi aşanlar, 3 bin liralık istisnadan yararlandırılmayacak" diye konuşuyor.

Yazar, yıllık konut kira gelirleri 88 bin lirayı aşanların gelir vergisi oranı 88 bin liranın üzerindeki matrahlar için yüzde 28'den yüzde 35'e çıktığını belirterek, "Zaten yüksek oranda vergilendiriliyorlardı. O nedenle, istisnanın kaldırılmasına gerek yoktu" diyor.

Gayrimenkulü 2 yıl tutan KDV'den olacak

Kurumların aktifindeki kayıtlı gayrimenkuller konusu hakkında da konuşan Şükrü Kızılot, şöyle yazıyor: "Bir anonim veya limited şirketin aktifinde en az iki tam yıl süreyle bulunan gayrimenkulün, satışı yine KDV’den müstesna olacak. Ancak “gayrimenkul ticareti yapan” kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları gayrimenkullerin teslimleri, “istisna” kapsamı dışında tutulacak."

"Bedriye Teyze vergiden muaf"

Kızılot son olarak, şahısların eskisi gibi KDV'ye tabi olmayacağını söyleyerek, "Buna göre; Bedriye Teyze’nin yıllar önce aldığı evini satışı, Şevket Bey’in dükkânını satışı, KDV’ye tabi olmayacak" diye söylüyor.

Hürriyet Yazarı Şükrü Kızılot, tasarının son şeklini almadığını ve gözden kaçanların dikkate alınması ve yeniden geçirilmesinde fayda olduğunu vurguluyor.

KREDİ BORCU BİTTİ DİYE SEVİNMEYİN!

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Kredi borcunuzu ödediğinizi sanıp sevinmeyin. Ödemeniz gereken bir borç daha kaldı: ‘İpotek Fek Ücreti

Bankalar tüketicilerden 400 TL civarında değişen bu ücreti almadan kredinizdeki ipoteği kaldırmıyor.

Bankalar kullandırdıkları kredilerin teminatı olarak tüketiciye gayrimenkul üzerine konulmasını talep ediyor. Kredi borcu ödenip bittiğinde konulan ipoteğin kaldırılması gerekmektedir. Asıl şikayetler ise bundan sonra başlıyor. Kredi borcunu ödeyen tüketici bankaların kendilerin talep ettiği 400 TL civarında değişen ‘İpotek Fek Ücretini’ duyunca şok oluyor. Borcuna borç eklenen tüketici bankalara tepkili.

 “İpotek Fek Ücreti” Haksız Şarttır!

 Kredi sözleşmelerinin bankalar tarafından önceden hazırlanıp tüketici ile müzakere edilmeden imzalatıldığını kaydeden Şikayetvar Yöneticisi Dr. Ömer Deveci “Kredi borcu bittiği için sevinen tüketici tarafından istenilen ücreti ile şok oluyor. Kredi alırken dosya masrafı, sigortalar, ekspertiz ücreti ve hesap masrafları gibi bir çok ücret ödemek zorunda kalan tüketici bir de bitiminde ücret talep edilince çileden çıkıyor. Satıcı ve sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır. Yasal düzenlemeler karşısında, tarafından tek taraflı olarak standart sözleşmeye konulan ve tüketici ile ayrıca müzakere edildiği ispat edilemeyen fek ücreti alınacağına dair maddeler haksız şart olup, tüketici için bağlayıcı değildir. 

Fek ücretin miktarı sözleşmede açıkça gösterilmediği ve bankanın kendi alacağının güvenceye almak için tesis ettiği ipoteği kaldırmak için tüketiciden ücret talep etmesi hakkaniyete uygun değildir. İpotek fek ücretinin tüketiciye iade edilmelidir.” şeklinde konuşarak bankaların talep ettiği ücreti eleştirdi.

 Borcunu Ödeyene Bir Borç Daha

 “Yıllardır müşterisi olduğum borcunu ödediğim konut için fekki yazısı için 400 TL ücret istiyor. Ben de ödemek istemiyorum aylardır borcunu kapattığım evim ipotekli duruyor. Bu ücreti araştırdım ve yasal olmadığını öğrendim. İadesiniz istiyoruz.”

 Borcu Biten Aracını Satamadı

 “2009 yılında  bir galeriden araç satın aldım. Yakın olduğu için, galerinin de yönlendirmesiyle bankadan kullandım. Kredi ödemelerimi yaptıktan sonra kredim kapandı. Ancak kredinin tamamlanmasının üzerinden 6 ay geçmesine rağmen araç üzerindeki ipoteği kaldırılmamış. 2012 yılı Nisan ayında aracı sattım. Ancak bankadan ipotekli olduğu için ipoteğin kaldırılması gerekiyordu. Banka ipoteği kaldırmak için buraya gelmeniz gerekiyor dedi”

 Krediye Eklenen Ek Masraflar

 “2008 yılında bankadan konut kredisi çekerek ev aldık. Dosya masrafı, sigortalar sonrasında yapılandırma için çok sayıda ücreti bankaya ödedik. 2011 yılı Kasım ayında ödemeler tamamlandı. Bankadan ipoteğin kaldırılmasını istediğimde ise borcunun bittiğine dair fek yazısını 210 TL karşılığında vereceklerini, üstelik tapudaki işlemleri de bu kağıtla benim yapacağım söylendi. Ev üzerindeki benim değil bankanın isteği üzerine, bankanın kendini korumak üzere kendi lehine olması sebebiyle yapılmaktadır. Ben ödemelerimi tamamladığıma göre bankanın bu ipoteği kaldırmak görevidir. Bankanın tarafımdan herhangi bir ücret talep etmesini reddediyor, derhal tarafından kaldırılmaz ise yasal süreci başlatacağımı bildiriyorum.”

ZENGİNLERİN 6.2 MİLYAR DOLARI UÇTU!

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Bloomberg Milyarder Endeksi'ne göre ABD'den gelen karamsar şirket bilançoları, piyasalarda, en zengin 40 kişinin 6.2 milyar dolarını eritti.

Suudi Prensi Alwaleed bin Talal dün listesindeki milyarder sayısını iki katına çıkaran endekse girdi. Alwaleed'in serveti bu yıl sahibi olduğu Kingdom Holding Co.'nun yüzde 36 değerlenmesiyle yüzde 18.2 artışla 3.2 milyar dolara çıktı. 57 yaşındaki prens, endekste 20.5 milyar dolar net varlık ile 24. sırada yer alıyor.

"Başarının gizli formülü yok"

Başarının gizli bir formülü olmadığını söyleyen Alwaleed, bunun sağlam yatırım stratejileri ve ileri görüşlülükten kaynaklandığını belirtti.

Bloomberg Milyarder Endeksi, piyasa ve ekonomik değişikliler ile Bloomberg haberlerine dayanarak dünyanın en zengin isimlerini izliyor.

Alwaleed'ın serveti, prensi, Google Inc.'ten daha zengin bir konuma çıkarıyor.

FİNANSÇILAR GELECEKTEN 'UMUTLU'

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

EuroFinance'ın anketine katılan Türk finans uzmanlarının yüzde 66'sı önümüzdeki 12 ay içinde şirketlerinin performansı konusunda iyimser.

EuroFinance'ın anketine katılanların yüzde 66'sı önümüzdeki 12 ay içinde şirketlerinin performansı konusunda ''umutlu'' olduğunu söyledi.

EuroFinance'ın 17-18 Nisan 2012 tarihlerinde düzenlenen Nakit Hazine ve Risk Yönetimi konferansında uygulanan ankete katılanların yüzde 51'inden fazlası küresel büyüme planları için en önemli alanların hangisi olduğu sorusuna, ''MENA Bölgesi'ne açılmak'' yanıtını verdi. Yüzde 23'ü potansiyel büyüme için Asya'ya, yüzde 22'si Çin'e, yüzde 19'u Avrupa'ya ve yüzde 14'ü Latin Amerika'ya açılmayı düşündüğünü söyledi.

Katılımcıların yüzde 66'sı önümüzdeki 12 ay içinde şirketlerinin performansı konusunda ''umutlu'', yüzde 14'ü ''karamsar'' olduğunu belirtti.

Daha önceki anket sonuçlarıyla kıyaslandığında, Türkiye'deki katılımcıların yüzde 66'lık umutlu olan kısmının seviyesi, Kanada'daki, Çin ve Avrupa'daki katılımcılardan yüksek, Brezilya ve Meksika'daki katılımcılardan düşük.

EuroFinance Yazı İşleri Müdürü Katharine Morton, anketi şöyle değerlendirdi:

''Açıkça görülüyor ki, Orta Doğu ve Afrika (MENA), Türk şirketleri için küresel büyüme alanları açısından önemli. Ancak, bu muhtemelen şaşırtıcı bir sonuç değil. Çünkü oy veren şirketlerin yüzde 89'luk çoğunluğu, Euro krizinin bazı önemli olumsuz etkilerini hala yaşıyor. Bu durumda ilerlemenin yolu genişleme gibi görünüyor.''

MEMUR TOPLU SÖZLEŞME GÖRÜŞMESİNE HAZIR!

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Hazırlıkları süren yeni yönetmelik uygulamaya geçtiği takdirde, memurlar ile hükümet arasında ilk kez yapılacak toplu sözleşme görüşmeleri en geç 20 gün içinde sonuçlandırılacak.

'Toplu Sözleşme Görüşmelerinin Yapılma Usul ve Esasları İle Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kamu Personeli Danışma Kurulu ve Kurum İdari Kurullarının Teşkili Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik'' taslağı, görüş ve öneriler için sendikaları konfederasyonlarına gönderildi. Taslağa göre, toplu sözleşme görüşmelerine kamu idaresi adına Kamu İşveren Heyeti, kamu görevlileri adına da Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti katılacak. Kamu İşveren Heyeti, Devlet Personel Başkanlığı'nın bağlı olduğu Bakanın başkanlığında oluşturulacak.

Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti, bağlı sendikaların toplam üye sayısı itibarıyla en fazla üyesi bulunan konfederasyonun heyet başkanı olarak belirleyeceği bir temsilciyle her bir hizmet kolunda en fazla üyeye sahip kamu görevlileri sendikaları tarafından belirlenecek birer temsilci, bağlı sendikaların üye sayıları esas alınmak kaydıyla toplam üye sayıları itibarıyla birinci, ikinci ve üçüncü sırada bulunan konfederasyonlar tarafından belirlenecek birer temsilci olmak üzere on beş üyeden oluşacak. Heyet temsilcileri, sendika ve konfederasyonların yönetim kurullarınca belirlenecek.

Toplu sözleşme görüşmelerine, Kamu Görevlileri Sendikaları Heyetine dahil olan her üye tarafından belirlenecek birer temsilci, teknik heyet olarak katılabilecek. Teknik heyet üyelerinin sayısı 15'i geçemeyecek.

Sendikalar teklif hazırlayacak

Yönetmelik taslağına göre, Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti'ne dahil olan bütün konfederasyonlar, yani Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK, kamu görevlilerinin geneline yönelik mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme teklifi hazırlayacak. Her bir hizmet koluna özgü mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme teklifleriyse hizmet kolunda en çok üyeye sahip sendika tarafından hazırlanacak.

Toplu sözleşme teklifleri, toplu sözleşmenin kapsamını düzenleyen 4688 sayılı Kanun'un 28'inci maddesi hükümleri esas alınarak hazırlanacak. Devlet Personel Başkanlığınca bildirilen tarihten önce yazılı olarak ve elektronik ortamda teslim edilmeyen teklifler işleme alınmayacak.

Devlet Personel Başkanlığı, konfederasyonların ve sendikaların tekliflerini, toplu sözleşme görüşmeleri başlamadan önce Kamu İşveren Heyeti'ne sunulacak.

Toplu sözleşme görüşmeleri

Taslağa göre, toplu sözleşme görüşmeleri için taraflar, son rakamı tek olan yıllarda, Ağustos ayının ilk iş günü toplanacak. Toplantı yeri ve saati, görüşmelerden en az bir hafta önce taraflara bildirilecek.

Toplu sözleşme görüşmelerinin başlangıcında, genel ve hizmet koluna yönelik mali ve sosyal hakların görüşülmesine ilişkin gündem, görüşme takvimi ve çalışma usulü, Kamu İşveren Heyeti başkanı ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti başkanınca belirlenecek.

Kamu görevlilerin geneline yönelik mali ve sosyal haklar ile hizmet kollarına özgü mali ve sosyal hakların hangisinin önce görüşüleceği yine heyet başkanlarınca belirlenecek. Hizmet kollarına özgü mali ve sosyal hakların görüşülmesinde 4688 sayılı Kanun'daki hizmet kolu sıralaması esas alınacak.

Toplu sözleşme görüşmelerine, hafta sonu tatil günleri hariç olmak üzeri resmi tatil günlerine rastlayan günlerde ara verilecek.

Görüşmeler, sonuçta tek metin imzalanacağı hususu ile Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na başvuru ihtimali ve kurula karar almak için tanınan azami süre göz önünde bulundurularak uygun zamanda sonuçlandırılacak.

Sadece bu yıl için geçici bir madde var

Yönetmelik taslağında yer alan geçici maddeye göre, 2012 ve 2013 yıllarında kamu görevlilerine uygulanacak mali ve sosyal hakları belirlemek üzere yapılacak toplu sözleşme görüşmelerine, 4688 sayılı Kanun'da yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden bir aylık süreyi aşmamak kaydıyla, Kamu İşveren Heyet Başkanı'nca belirlenen tarihte başlanacak.

Bu yılları kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri, başladığı tarihten itibaren en geç 20 gün içinde sonuçlandırılacak. Bu süreye, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na ilişkin süreç dahil olmayacak.

Memur-Sen öneride bulundu

Yönetmelik taslağını değerlendiren Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, toplu sözleşme tekliflerinin, 4688 sayılı Kanun'un 28'inci maddesi hükümleri esas alınarak hazırlanacağına ilişkin maddenin taslaktan çıkarılması gerektiğini belirterek, bu hükmün sendikaların tekliflerini sınırlandıracağını ifade etti.

Taslağa göre, konfederasyonların ve sendikaların Devlet Personel Başkanlığı'na teklif sunacağına işaret eden Gündoğdu, ''Konfederasyonların ve sendikalarının tekliflerini sunduğu bir durumda, Kamu İşveren Heyeti de tekliflerini, görüşmelerin başlamasından en az bir hafta önce Devlet Personel Başkanlığı'na veya toplu sözleşme görüşmelerinin ilk oturumunda Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı'na teslim etmelidir. Görüşme sürecinde, konfederasyon ve sendikaların sundukları tekliflerin içeriğini yeniden düzenleyebilmelerine ve yeni teklifler getirebilmelerine ilişkin bir hüküm de yönetmeliğe eklenmelidir'' diye konuştu.

Gündoğdu, toplu görüşme sürecinde kaç oturum yapılacağına dair taslakta bilgi olmadığını belirterek, taslağa ''Toplu sözleşme görüşmelerinde, kamu görevlilerinin genelini ilgilendiren bölüm için en az 5, her bir hizmet kolu için en az 3 oturum yapılır'' ifadesinin eklenmesi gerektiğini savundu.

İmzaya yetkili konfederasyonlardan hiçbirinin görüşmelere katılmaması veya görüşmelerden çekilmesi hallerinde, kamu görevlilerinin geneline yönelik iki mali yıl boyunca uygulanacak mali ve sosyal hakların, genel hükümler çerçevesinde ''Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'' tarafından re'sen belirlenmesi gerektiğini belirten Gündoğdu, bu taslakta bunun ''Bakanlar Kurulu''nca belirleneceğinin hükme bağlandığını kaydetti.

TÜSİAD: 'TEŞVİK PAKETİ ADİL DAĞITILSIN'

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Ümit Boyner, teşvik paketinin rekabet unsurlurı ile çelişmeden, adil bir şekilde bölgesel kalkınmalara katkı sağlamasını umduklarını söyledi.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner ''Açıklanan teşvik paketinin adil rekabet unsurları ile çelişmeden bölgesel kalkınmaya katkı sağlamasını ölçek ekonomisini özendirmesini ve yenilikçilik kapasitesini güçlendirmesini bekliyoruz'' dedi. Boyner, Kayseri Sanayi Odası'nda düzenlenen ''Dış politikadaki Gelişmeler ve Ekonomik Görünüm'' konulu panelin açılışında yaptığı konuşmada, rekabetçilik yarışında bir sıçrama yapabilmek için birçok ülkenin üretim gamında yer alan ürünlerle sınırlı kalmak yerine, teknolojik ve yüksek katma değerli ve özellikli ürünler üretilmesi gerektiğini söyledi.

Rekabet büyümeyi getirir

Türkiye için daha rekabetçi olmanın ve bu sayede büyümenin önemli bir adımının, sanayiyi sıradan ürün üretmenin ötesine geçirebilmek olduğunu ifade eden Boyner, şöyle devam etti:

''Bunu sağlayabilmek için de başta eğitim olmak üzere, gerekli fikri haklar ve Ar-Ge yatırımlarını yapmamız şart. Yüksek teknolojili ürünlerin üretilmesi kendiliğinden gerçekleşecek bir iş de değil. Ciddi ve köklü bir vizyon değişikliğini, öncelikler sıralamasını gerektiriyor. İş dünyamızın geleceğini sahiplenmesi için bu vizyonu benimsemek, sürecin talep ettiği dikkat ve ihtimamı sergilemekten başka çaresi yok.''

Şirketler yeni dünyaya uyum sağlasın

Boyner, şirketler açısından da yeni dünyaya uyum sağlamanın kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldiğine dikkati çekerek, ''Şirketlerimizin yüzde 95'i aile şirketlerinden oluşuyor. Bu doğrultuda aile şirketlerinin temellerini güçlendirmek ve uluslararası standartlarda bir yönetim ve kontrol yapısına sahip olmalarını sağlamak, Türkiye ekonomisini sürdürülebilir kılmakla eş anlama geliyor'' dedi.

Türkiye'nin dış dünyada giderek BRICS adı verilen gruba dahil edilebilecek bir ekonomi olarak değerlendirildiğini vurgulayan Boyner, ''Henüz orada değiliz. Ancak olmamamız için de hiçbir neden yok. Yeter ki bugünkü başarılarımızın rehavetine kapılıp geleceğin çok farklı rekabet koşullarına uyum sağlamak için yapmamız gerekenleri ihmal etmeyelim'' diye konuştu.

"Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023 yılında Türkiye'yi bu yükselen yıldızlar arasında saydıracaksak yapmamız gereken bellidir'' diyen Boyner, şunları kaydetti:

''Bir yandan bugünkü ekonomik performansımızı koruyabilmek için gereken kısa vadeli tedbirleri alırken, diğer yandan da uzun vadede Türkiye ekonomisini teknoloji ürünlerinde ihtisaslaşmış, nitelikli ve üretken işgücüyle dünya piyasalarında rekabet edebilen bir konuma taşımak zorundayız. Ne bugünün ne de yarının işini ihmal etme lüksüne sahibiz.

Geçtiğimiz iki yılda ekonomik büyümede dünyanın liderleri arasına girdik. Ancak bu büyüme başarısı, cari açık sorunu ve finansal istikrara ilişkin riskler nedeniyle bir yandan da endişelere neden oldu. Her ne kadar Merkez Bankası'nın önlemleri sonucunda geçen yılın son çeyreğinde ekonomimiz biraz soğumaya başladıysa da hala yapısal bir sorun ortada duruyor.''

Boyner, küresel likidite ve küresel risk iştahının yüksek olduğu dönemlerde, sermaye hareketlerini kontrol etmenin zorluğu nedeniyle, Türkiye'nin hızlı kredi büyümesini izleyen yüksek büyüme dönemlerine girdiğini vurgulayarak, ''Likidite ve küresel risk iştahı koşulları olumsuza döndüğünde, iç talebi kontrol altına alıp, dış talep lehine dengelemeyi amaçlayan tedbirlerin etkisiyle büyüme hızı ciddi şekilde kısıtlanıyor. Ayrıca, dış koşulların ekonomi üzerindeki etkisinin ağırlığı nedeniyle, iç talebin kontrolü giderek daha fazla esneklik ve uyum hızı gerektiriyor. Bu açıdan bakıldığında, büyüme ve cari açık, büyüme ve enflasyon, enflasyon ve döviz kurları ilişkileri de yüksek hassasiyet kazanıyor'' diye konuştu.

''Yeni teşvik paketine büyük önem veriyoruz''

Bu yılın başından itibaren, ekonomi yönetiminin aldığı tedbirlerin sonucu olarak önlerine fırsat ve tehditlerle dolu bir tablo çıktığına işaret eden Boyner, şunları anlattı:

''İhracat büyüme hızımızın artıyor olması kuşkusuz çok olumlu bir gelişme. Aynı şekilde, Avrupa pazarındaki sorunlar nedeniyle bu bölgeye yönelik ihracatımız istenilen ölçüde artmaz, hatta bir ölçüde azalırken, yeni ihracat pazarlarına yönelik çabalarımızın sonuç vermesi, ihracatımızın bu yeni bölgelerde hızla artması sevindirici bir eğilimdir. Burada, ihracatçımızın uyum yeteneği ve esnekliği takdire şayandır.

Diğer yandan, bu resmin çok net görülemeyen iki bölümü daha var. Birincisi, nominal kur düzeltmeleri sonrasında sağlayabileceğimiz ihracat performansını, kurun yardımı olmadan nasıl sürdürebileceğimiz hayli müphem. Rekabetçiliği kurla sağlamak, ülkemiz ekonomisinin mevcut yapısı itibarıyla çok zor. İç talep ve üretimin yapısı, gelişmiş ekonomilerdeki talep ve pazar sıkıntıları dikkate alındığında, bu tür düzeltmeler kısa sürede enflasyon tarafından bertaraf ediliyor. Geriye tehlikeli bir kur-enflasyon-beklenti mekanizması kalıyor. Bu döngünün, kalıcı ve yapışkan hale gelmesi riski, kanımızca Türkiye ekonomisi açısından en büyük tehlikelerden birini oluşturmaktadır.

Resimde, bulanık olan ikinci bölüm ise, bu yeniden dengeleme çabasının, yani iç talepten dış talebe yönelmenin, GSYH artışındaki yavaşlamayı ne ölçüde ve ne kadar sürede tazmin edebileceği ve yüksek büyüme hızlarına yeniden nasıl çıkılacağına ilişkindir.''

Türkiye'nin sosyal ve ekonomik refahını artırmak için yıllık yüzde 5-6 oranında büyümesi gerektiğini, bu bağlamda, Türkiye'nin, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıya olduğunu savunan Boyner, ''Bir yandan büyümek, öte yandan da kalkınmak için çözüm üretmek zorundadır. Bu bağlamda, TÜSİAD olarak, yeni teşvik paketine büyük önem veriyoruz. Açıklanan paketin adil rekabet unsurları ile çelişmeden bölgesel kalkınmaya katkı sağlamasını, ölçek ekonomisini özendirmesini ve yenilikçilik kapasitesini güçlendirmesini bekliyoruz. Her teşvik uygulamasının amaçları doğrultusunda, belli süreler içinde bir tür sağlamasının yapılması ve geliştirilmesi de beklenir. Bu da beklentilerimiz arasındadır'' diye konuştu.

DÜNYANIN EN UCUZ BENZİNİ BU ÜLKELERDE!

HABERİ OKUMAK İÇİN BİR SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ…

Artan akaryakıt fiyatları sürücüleri çileden çıkarırken, özellikle petrol üreten ülkelerdeki benzin fiyatları bir hayli düşük fiyatlarda seyrediyor.