BIST 9.640
DOLAR 34,64
EURO 36,60
ALTIN 2.936,65

TBMM’ye gelen o telgrafları hatırlatmak!

Güneydoğu’muzda yaşanan gelişmelerle Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) geçtiğimiz günlerde yayınladığı 14 maddelik sözde özerklik deklarasyonu her şeyi apaçık ortaya çıkarmıştır...

Türkiye  hiçte yabancı olmadığı  tezgah ile yine karşı karşıya..

Güneydoğu’muzda yaşanan gelişmelerle Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) geçtiğimiz günlerde yayınladığı 14 maddelik sözde özerklik deklarasyonu  her şeyi apaçık ortaya çıkarmıştır...

Devletin bütün iyi niyeti bir kez daha ihanet ile cevap bulmuştur..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kez daha görmüş ve demiştir ki “Ne kadar bölgeye yönelik hassas bir duruş ortaya koyarsak koyalım, ne kadar açılım yaparsak yapalım karşımızda ki bölücü zihniyet, özerklik (ayrılma) dışında tatmin olmayacaktır. Ve bu planın arkasında uluslararası tezgah da vardır.”

Sözde özerklik içeren ayrılıkçı  14 madde milletin ve devletin gözünde  bir kez daha tarihin çöplüğünde yerini almıştır...

Çünkü..

Özerklik isteyenler emperyalizmin Türkiye üzerindeki 100 yıllık rüyasının güdümlü ve gönüllü taşeronları olduğunu göstermiştir.  Sevr’in güncellenmesinden başka bir şey olmayan bu istekler, dün olduğu gibi bugünde gerçekte emperyalizmin talepleridir. İleri sürülen  bu taleplerin, “demokrasi” ve “barış” ile bir ilgisi olmayıp; Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik olduğu apaçıktır..

Çünkü..

İstenen  “özyönetim” ve “özerklik” talebiyle, ülke toprağının belli bir bölümünün merkezi yönetimin dışına çıkarılarak parçalanmayla sonuçlanacak bir yola girilmesi, Anayasa’nın değiştirilemeyecek ilk üç maddesinin ortadan kaldırılmasına yöneliktir de..

Çünkü…

Kendisini  “Türkiye” partisi olarak göstermeye çalışan, bölgedeki feodal düzene karşı tek kelime etmeyen, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki varlığından rahatsız olmak bir yana onları davet eden, olaylara etnik gözle bakan, “demokrasi”, “barış”, “siyasi çözüm” sözcüklerini dilinden düşürmeyen bu parti, gerekse terör örgütü hiçbir şekilde Kürt kökenli yurttaşlarımızı  asla temsil etmemektedir.

Sonuç şudur..

Emperyalizm ve işbirlikçilerinin 100 yıllık bu “rüyası” yine “rüya” olarak kalacaktır.

***

Çünkü..

Bölgeyi karıştırmak isteyen  iç ve dış odakların  bugünde  Kürt kökenli insanlarımızı temsil etmediği  dünkü tarihi belgelerle açık ve nettir..

Bu   isyanlar bu ayrılıkçı  girişimler  Cumhuriyet kurulurken de, kurulduktan sonrada  defalarca yaşandı.                                           

Ama her defasında milletin duvarına çarparak geri döndü. Bölge halkı her defasında  bölücü, ayrılıkçı emellere alet olmayıp  ‘Bu vatan topraklarında kardeşçe yaşamaktan mutluyuz’ diyerek tavrını  sonuç itibarı ile koydu.

İşte size  bunun ne kadar önemli olduğunun tarihe not düşen bir kanıtı..

***

Tarihi araştırmacı yazar Yılmaz Koç’un, Meclis tutanaklarından ve arşivinden yararlanarak hazırladığı Kurtuluş Savaşı’nın bilinmeyen veya unutulmaya yüz tutmuş detaylarını irdelediği "Unutulanlar" isimli kitabı, bugün ülkemizin Güneydoğu’sunda yaşatılmak istenen bölücü oyuna karşı devlet ve bölge halkı adına anlamlı belgelerle dolu..

Okusun o sözde özerklik heveslisi bölücü kafalar!..

İŞTE O TELGRAFLAR..
Lozan Konferansı'na "Kürdistan" temsilcisinin davet edilmesi üzerine, Meclis’te 17 Mart 1921 tarihinde genel görüşme yapılıyor. Bu görüşmede, Kürdistan meselesi diye bir meselenin mevcut olmadığına dair Doğu vilayetlerinden gelen Kürt ileri gelenlerinin  telgrafları okunuyor..
Meclisi yöneten Başkan, “Son günlerin hadisesi durumuna gelen Kürdistan meselesi ile ilgili olarak Kürt kardeşlerimiz böyle bir meselenin olmadığına dair telgraflar göndermişlerdir.

Bunlardan bir tanesini okuyalım” diyerek bir telgrafın okunmasını istedi.  Çok sayıda aşiret reisinin imzasının olduğu telgraf şu anlamlı cümlelerle şekilleniyordu.

“Ankara’da Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine;
Kürtler, küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletinden saymazlar. Kürtlerin mukadderatı, Türk’ün mukadderatıyla beraberdir. Biz Kürtler TBMM hükümetinden başka kurtarıcı beklemediğimiz gibi itilaf devletlerinden merhamet dilenmeye tenezzül etmiyoruz. Misak-ı Milli dahilinde sulh yapılmasını temin için bütün varlığımızla hükümetimize yardım edeceğimizi, TBMM hükümeti dahilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak bilinmesini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ve başarılar temenni ederiz.”
Bu telgraf okunduktan sonra Hariciye Vekaletine havale edildi.
24 Mart 1921 tarihinde tekrar Kürdistan meselesinin mevcut olmadığına dair muhtelif yerlerden telgraflar olduğu bildirilir.

Bölge halkının  o günlerdeki duruşu takdire şayandır..
TBMM’ye telgraflar gelmeye devam eder. 31 Mart 1921 tarihinde de Malatya Milletvekili Fevzi Efendi bu telgraflar Meclis’e gönderilmişse, cevap yazılması gerektiğini söyler.

Oturumu yöneten Başkan, bu telgraflardan bir tanesinin daha okunmasını ister..

Tek tek isimlerin yer aldığı telgrafta şöyle yazıyordu:
"Altı buçuk asırdır ki, Türkiye idaresinde rahat ve huzur içinde yaşıyoruz. Hiçbir zaman Türkiye’den ayrılarak ayrı bir hükümet kurmak, Kürtlerin hatırına gelmemiştir. Tarihimiz, dinimiz ayrılık kabul etmeyecek bir manevi ve maddi mahiyet ile birbiriyle iç içedir. Kürdistan namına konferansta söz söyleme yetkisi, yalnız Büyük Millet Meclisi hükümetini temsil eden Türkiye heyeti üyelerine aittir. Onlardan başka Kürdistan namına söz söylemek isteyen herhangi bir cemiyet ve ferde tarafımızdan hiçbir vakit yetki ve vekalet verilmemiştir. Memleketimizin vaziyetiyle, tarihiyle ve iktisadiyle, bir Ermenistan idaresine az çok benzetilmekten pek uzak olduğunu bütün hakseverler tasdik ederler. Binaenaleyh, öyle bir hayal ile uğraşmayacağımızı ve konferans heyeti azasından kati surette ümitli olduğumuzu heyet üyelerine bildiririz.”
Bu telgraf da okunduktan sonra Kütahya Milletvekili Cemil Bey bu telgraflara Meclis namına teşekkür yazılmasını ister ve yazılır..

***
İşte o günlerde bölgenin ileri gelenlerinin ve bölge halkının duruşu budur..

"Altı buçuk asırdır ki, Türkiye idaresinde rahat ve huzur içinde yaşıyoruz” diye haykıran bu duruşlarla, bu vatan topraklarında Kürdistan meselesi olmadığına dair görüşmeler TBMM’de alkışlarla bitiyordu.

TBMM tutanakları böyle anlatıyor..
Yani Güneydoğu halkı o günlerde Kürdistan meselesini böyle reddediyordu..
Şimdi bugünkü durum da o günden farklı değil!..

Bölge insanının Türkiye’den ayrılma gibi bir derdi olmadığı, sadece dış güçlerin maşası olan   bölücü terör örgütü ve siyasi uzantısı parti tarafından zor kullanılarak isyan ettirilmeye çalışıldığı  gerçeği ortadadır..

O günkü telgraflar, bugün bölgedeki kardeşlerimizin de sesidir..

Bunlar  iyi anlatılmalıdır..
Türk milletinin birer ferdi olarak asırlardır bu topraklarda yaşayan, üzerlerine  oynanan ayrılıkçı oyunları her defasında bozan bölgedeki Kürt kökenli vatandaşlarımıza atalarından kalan TBMM’deki bu telgraflar, bugün için de bir yol haritasıdır..

TBMM arşivindeki bu telgraflar çıkarılıp TBMM kürsüsünden özellikle HDP sıralarında oturanların gözlerinin içine baka baka ibretle okunup tarihe not düşülmelidir.

En iyi ders ve mesajdır!

İŞTE ABD BÜYÜKELÇİSİ’NİN RAPORU…

Bu oyun dış tezgahlı dedik ya..

Bu vatan topraklarında ‘Kürt sorunu var mıdır yok mudur’ anlamında size bir başka tarihi belge daha..

Bundan 65 yıl önce, 5 Eylül 1951 günü, ABD'nin Ankara Büyükelçisi George Wadsworth, ABD Dışişleri Bakanı'na çok gizli bir rapor gönderiyor.

Türkiye'de 4 yıl boyunca görev yapan Wadsworth, raporunda açıkça Türkiye'de Kürt sorunu olmadığını yazarken daha da önemlisi Türkiye'de bir Kürt sorunu oluşturma gayreti olduğunu ve bu çabaların tamamen dış güçler kaynaklı olduğunu açıkça vurguluyor..

Raporunda aynen böyle yazıyor..

***

Açıkçası bugün tarih tekerrür ediyor..

ABD Büyükelçi'sinin o günkü raporu bugün de geçerli değil mi?

Dış güçlerin, yerli iş birlikçileri  ile el ele vererek büyümekte  olan Türkiye’nin önünü nasıl kesmeye çalıştığını gözler önüne sermiyor mu?

Bunlar iyi anlatılmalı..

Yine başaramayacaklar..

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balıkesir'de yaptığı bir konuşmada ülkede Kürt sorunu olmadığını savunarak kullandığı “Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Neyin eksik senin... Ne istiyorsun daha ne istiyorsun? Allah aşkına bizden farklı neyiniz var, her şeye sahipsiniz” sözleri noktadır.

Sözün özüdür..

Tezgah bellidir..

Geleceğe daha büyük umutlarla bakan, gelişen, büyüyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önünü bütün enerjisini kendi içerisine harcayarak kesmek.!

Bakın ‘Bayrak şair’ olarak bilinen  Arif Nihat Asya  ne söyler:
"Gök mavi başak sarışın..

Adı ne güzel barışın..

Fakat senin on savaşa değer..

Ey yurt! Bir karışın.."

İşte  etnik kökeni ne olursa olsun kendini bu milletin bir ferdi olarak gören, bu vatan topraklarında el ele kardeşçe yaşamaktan gurur duyan  herkesin söyleyeceği son söz budur.