TBMM’ye gelen o telgrafları hatırlatmak!
Güneydoğu’muzda yaşanan gelişmelerle Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) geçtiğimiz günlerde yayınladığı 14 maddelik sözde özerklik deklarasyonu her şeyi apaçık ortaya çıkarmıştır...
Türkiye hiçte yabancı olmadığı tezgah ile yine karşı karşıya..
Güneydoğu’muzda yaşanan gelişmelerle Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) geçtiğimiz günlerde yayınladığı 14 maddelik sözde özerklik deklarasyonu her şeyi apaçık ortaya çıkarmıştır...
Devletin bütün iyi niyeti bir kez daha ihanet ile cevap bulmuştur..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kez daha görmüş ve demiştir ki “Ne kadar bölgeye yönelik hassas bir duruş ortaya koyarsak koyalım, ne kadar açılım yaparsak yapalım karşımızda ki bölücü zihniyet, özerklik (ayrılma) dışında tatmin olmayacaktır. Ve bu planın arkasında uluslararası tezgah da vardır.”
Sözde özerklik içeren ayrılıkçı 14 madde milletin ve devletin gözünde bir kez daha tarihin çöplüğünde yerini almıştır...
Çünkü..
Özerklik isteyenler emperyalizmin Türkiye üzerindeki 100 yıllık rüyasının güdümlü ve gönüllü taşeronları olduğunu göstermiştir. Sevr’in güncellenmesinden başka bir şey olmayan bu istekler, dün olduğu gibi bugünde gerçekte emperyalizmin talepleridir. İleri sürülen bu taleplerin, “demokrasi” ve “barış” ile bir ilgisi olmayıp; Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik olduğu apaçıktır..
Çünkü..
İstenen “özyönetim” ve “özerklik” talebiyle, ülke toprağının belli bir bölümünün merkezi yönetimin dışına çıkarılarak parçalanmayla sonuçlanacak bir yola girilmesi, Anayasa’nın değiştirilemeyecek ilk üç maddesinin ortadan kaldırılmasına yöneliktir de..
Çünkü…
Kendisini “Türkiye” partisi olarak göstermeye çalışan, bölgedeki feodal düzene karşı tek kelime etmeyen, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki varlığından rahatsız olmak bir yana onları davet eden, olaylara etnik gözle bakan, “demokrasi”, “barış”, “siyasi çözüm” sözcüklerini dilinden düşürmeyen bu parti, gerekse terör örgütü hiçbir şekilde Kürt kökenli yurttaşlarımızı asla temsil etmemektedir.
Sonuç şudur..
Emperyalizm ve işbirlikçilerinin 100 yıllık bu “rüyası” yine “rüya” olarak kalacaktır.
***
Çünkü..
Bölgeyi karıştırmak isteyen iç ve dış odakların bugünde Kürt kökenli insanlarımızı temsil etmediği dünkü tarihi belgelerle açık ve nettir..
Bu isyanlar bu ayrılıkçı girişimler Cumhuriyet kurulurken de, kurulduktan sonrada defalarca yaşandı.
Ama her defasında milletin duvarına çarparak geri döndü. Bölge halkı her defasında bölücü, ayrılıkçı emellere alet olmayıp ‘Bu vatan topraklarında kardeşçe yaşamaktan mutluyuz’ diyerek tavrını sonuç itibarı ile koydu.
İşte size bunun ne kadar önemli olduğunun tarihe not düşen bir kanıtı..
***
Tarihi araştırmacı yazar Yılmaz Koç’un, Meclis tutanaklarından ve arşivinden yararlanarak hazırladığı Kurtuluş Savaşı’nın bilinmeyen veya unutulmaya yüz tutmuş detaylarını irdelediği "Unutulanlar" isimli kitabı, bugün ülkemizin Güneydoğu’sunda yaşatılmak istenen bölücü oyuna karşı devlet ve bölge halkı adına anlamlı belgelerle dolu..
Okusun o sözde özerklik heveslisi bölücü kafalar!..
İŞTE O TELGRAFLAR..
Lozan Konferansı'na "Kürdistan" temsilcisinin davet
edilmesi üzerine, Meclis’te 17 Mart 1921 tarihinde genel görüşme
yapılıyor. Bu görüşmede, Kürdistan meselesi diye bir meselenin
mevcut olmadığına dair Doğu vilayetlerinden gelen Kürt ileri
gelenlerinin
telgrafları okunuyor..
Meclisi yöneten Başkan, “Son günlerin hadisesi durumuna
gelen Kürdistan meselesi ile ilgili olarak Kürt kardeşlerimiz böyle
bir meselenin olmadığına dair telgraflar
göndermişlerdir.
Bunlardan bir tanesini okuyalım” diyerek
bir telgrafın okunmasını istedi. Çok sayıda aşiret reisinin
imzasının olduğu telgraf şu anlamlı cümlelerle
şekilleniyordu.
“Ankara’da Büyük Millet Meclisi Riyaseti
Celilesine;
Kürtler, küçük lokmanın pek kolay yutulacağını
vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak
zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletinden saymazlar.
Kürtlerin mukadderatı, Türk’ün mukadderatıyla beraberdir. Biz
Kürtler TBMM hükümetinden başka kurtarıcı beklemediğimiz gibi
itilaf devletlerinden merhamet dilenmeye tenezzül etmiyoruz.
Misak-ı Milli dahilinde sulh yapılmasını temin için bütün
varlığımızla hükümetimize yardım edeceğimizi, TBMM hükümeti
dahilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak bilinmesini hiçbir zaman
işitmek istemediğimizi arz ve başarılar temenni ederiz.”
Bu telgraf okunduktan sonra Hariciye Vekaletine havale
edildi.
24 Mart 1921 tarihinde tekrar Kürdistan meselesinin mevcut
olmadığına dair muhtelif yerlerden telgraflar olduğu
bildirilir.
Bölge halkının o günlerdeki duruşu takdire
şayandır..
TBMM’ye telgraflar gelmeye devam eder. 31 Mart 1921 tarihinde
de Malatya Milletvekili Fevzi Efendi bu telgraflar Meclis’e
gönderilmişse, cevap yazılması gerektiğini söyler.
Oturumu yöneten Başkan, bu telgraflardan bir tanesinin daha okunmasını ister..
Tek tek isimlerin yer aldığı telgrafta şöyle
yazıyordu:
"Altı buçuk asırdır ki, Türkiye idaresinde rahat ve
huzur içinde yaşıyoruz. Hiçbir zaman Türkiye’den ayrılarak ayrı bir
hükümet kurmak, Kürtlerin hatırına gelmemiştir. Tarihimiz, dinimiz
ayrılık kabul etmeyecek bir manevi ve maddi mahiyet ile birbiriyle
iç içedir. Kürdistan namına konferansta söz söyleme yetkisi, yalnız
Büyük Millet Meclisi hükümetini temsil eden Türkiye heyeti
üyelerine aittir. Onlardan başka Kürdistan namına söz söylemek
isteyen herhangi bir cemiyet ve ferde tarafımızdan hiçbir vakit
yetki ve vekalet verilmemiştir. Memleketimizin vaziyetiyle,
tarihiyle ve iktisadiyle, bir Ermenistan idaresine az çok
benzetilmekten pek uzak olduğunu bütün hakseverler tasdik ederler.
Binaenaleyh, öyle bir hayal ile uğraşmayacağımızı ve konferans
heyeti azasından kati surette ümitli olduğumuzu heyet üyelerine
bildiririz.”
Bu telgraf da okunduktan sonra Kütahya Milletvekili Cemil Bey
bu telgraflara Meclis namına teşekkür yazılmasını ister ve
yazılır..
***
İşte o günlerde bölgenin ileri gelenlerinin ve bölge halkının
duruşu budur..
"Altı buçuk asırdır ki, Türkiye idaresinde rahat ve huzur içinde yaşıyoruz” diye haykıran bu duruşlarla, bu vatan topraklarında Kürdistan meselesi olmadığına dair görüşmeler TBMM’de alkışlarla bitiyordu.
TBMM tutanakları böyle
anlatıyor..
Yani Güneydoğu halkı o günlerde Kürdistan meselesini böyle
reddediyordu..
Şimdi bugünkü durum da o günden farklı değil!..
Bölge insanının Türkiye’den ayrılma gibi bir derdi olmadığı, sadece dış güçlerin maşası olan bölücü terör örgütü ve siyasi uzantısı parti tarafından zor kullanılarak isyan ettirilmeye çalışıldığı gerçeği ortadadır..
O günkü telgraflar, bugün bölgedeki kardeşlerimizin de sesidir..
Bunlar iyi anlatılmalıdır..
Türk milletinin birer ferdi olarak asırlardır bu topraklarda
yaşayan, üzerlerine oynanan ayrılıkçı oyunları
her defasında bozan bölgedeki Kürt kökenli vatandaşlarımıza
atalarından kalan TBMM’deki bu telgraflar, bugün için de bir yol
haritasıdır..
TBMM arşivindeki bu telgraflar çıkarılıp TBMM kürsüsünden özellikle HDP sıralarında oturanların gözlerinin içine baka baka ibretle okunup tarihe not düşülmelidir.
En iyi ders ve mesajdır!
İŞTE ABD BÜYÜKELÇİSİ’NİN RAPORU…
Bu oyun dış tezgahlı dedik ya..
Bu vatan topraklarında ‘Kürt sorunu var mıdır yok mudur’ anlamında size bir başka tarihi belge daha..
Bundan 65 yıl önce, 5 Eylül 1951 günü, ABD'nin Ankara Büyükelçisi George Wadsworth, ABD Dışişleri Bakanı'na çok gizli bir rapor gönderiyor.
Türkiye'de 4 yıl boyunca görev yapan Wadsworth, raporunda açıkça Türkiye'de Kürt sorunu olmadığını yazarken daha da önemlisi Türkiye'de bir Kürt sorunu oluşturma gayreti olduğunu ve bu çabaların tamamen dış güçler kaynaklı olduğunu açıkça vurguluyor..
Raporunda aynen böyle yazıyor..
***
Açıkçası bugün tarih tekerrür ediyor..
ABD Büyükelçi'sinin o günkü raporu bugün de geçerli değil mi?
Dış güçlerin, yerli iş birlikçileri ile el ele vererek büyümekte olan Türkiye’nin önünü nasıl kesmeye çalıştığını gözler önüne sermiyor mu?
Bunlar iyi anlatılmalı..
Yine başaramayacaklar..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balıkesir'de yaptığı bir konuşmada ülkede Kürt sorunu olmadığını savunarak kullandığı “Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Neyin eksik senin... Ne istiyorsun daha ne istiyorsun? Allah aşkına bizden farklı neyiniz var, her şeye sahipsiniz” sözleri noktadır.
Sözün özüdür..
Tezgah bellidir..
Geleceğe daha büyük umutlarla bakan, gelişen, büyüyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önünü bütün enerjisini kendi içerisine harcayarak kesmek.!
Bakın ‘Bayrak şair’ olarak
bilinen Arif Nihat
Asya ne
söyler:
"Gök mavi başak sarışın..
Adı ne güzel barışın..
Fakat senin on savaşa değer..
Ey yurt! Bir karışın.."
İşte etnik kökeni ne olursa olsun kendini bu milletin bir ferdi olarak gören, bu vatan topraklarında el ele kardeşçe yaşamaktan gurur duyan herkesin söyleyeceği son söz budur.