BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Tayyip Erdoğan iki ruhlu!

TEMPO'ya göre, Erdoğan, Erbakan mirasına sahip. Tezkerede pasif kalarak siyasi alanda zayıf olduğunu belli etti.

Abone ol

ABD ondan 2. Özal misyonu bekliyordu. Oysa Erdoğan, Erbakan mirasına sahip. Tezkerede pasif kalan Erdoğan ezildi. İmajı ve gerçeği arasında. ABD yanlısı pragmatist rolde zorlanıyor. ABD-karşıtı rolü ise AKP'de Bülent Arınç kaptı. Tayyip Erdoğan zor durumda. "Kasımpaşalı, delikanlı Tayyip" son tezkere krizinde tam anlamıyla 'karizmayı' çizdirdi. Ortada kaldı, bocaladı, AKP grubunu serbest bıraktı ve yenildi. Şimdi bu açık liderlik zaafını, 'demokrasi kazandı' palavrası ile örtmeye çalışıyor. Ne yani, 19 çekimserden 4'ü daha 'Evet' verip tezkere geçse 'demokrasi kaybetti' mi denecekti? Tezkere sonrası AKP Hükümeti'nin IMF paketini aynen kabul edip, ekonomik faturayı halkın cebinden çıkarmak istemesi ise Tayyip Erdoğan için yenilginin ötesinde bir hüsran oldu. "Vergi yok, fakir fukarayı rahatlatacağız, köylüye gelir desteği" diye bol keseden atan Tayyip Erdoğan'ın liderliğindeki AKP hükümeti, zaten krizle bunalmış Türkiye halkının gırtlağına basıp haraç alma yoluna gitti. Böylece Tayyip Erdoğan'ın inandırıcılığı sıfırlandı. Şimdi 'karizması çizik, sözüne güvenilmez' Erdoğan 9 Mart Siirt seçimlerinde milletvekili seçilip başbakanlık görevini üstlenmeye hazırlanıyor. Ancak çok istediği bu makam ona 'ateşten gömlek' olarak geliyor. Çünkü Ortadoğu'da ABD'nin savaş gemileri Türkiye'nin kapısına dayanmışken, Ankara'daki bir başbakanın göstermesi gereken vizyon, cesaret, liderlik, birikim ve yetenek maalesef Tayyip Erdoğan'da yok. Olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Peki neden yok? Ve şimdi ne olacak? Erdoğan'ın dramı onun 'imajı ve gerçeği' arasındaki derin çelişkiden kaynaklanıyor. AKP'nin son seçim zaferinden sonra parti içinde ABD'ye yakınlığı ile bilinen işadamı Cüneyd Zapsu ve bazı odaklar Tayyip Erdoğan'ı Beyaz Saray'a ve Bush yönetimine '2. Özal' imajıyla pazarladılar. O sıralar Erdoğan'a yakın olan Yeni Şafak'ta yazan gazeteci Cengiz Çandar'ın da ABD yönetimine yönelik bu pazarlamada katkısı oldu. Erdoğan tıpkı Özal gibi 'ılımlı İslamcı, pragmatist, cesur, değişimci, reformist genç lider' olarak tanıtıldı. Yoksul halkın sevgilisi, yeni umudu, demokrasi kahramanı ve rejim muhalifi. Ankara'nın askeri ağırlıklı milli yönetim modelini, halktan aldığı destekle değiştirip Batı yanlısı, reformist, halkçı açılımları sağlayacak lider olarak pazarlandı Erdoğan. Avrupa ülkelerine de aynı şekilde tanıtıldı. Kasım-aralık aylarında Türkiye'nin AB adaylığı için attığı tur Türkiye'yi Batı'ya taşıyacak lider havasındaydı. Gerçi bu tur, beklenen sonucu vermedi, ama Erdoğan Avrupa'ya iddialı bir çıkış yaptı. Kıbrıs konusunda Denktaş'a karşı çıkan uzlaşmacı tavrı ise Yunanistan ve AB'de umut yarattı. Özalvari çözümlere yatkın olduğu kanısı uyandı. Beyaz Saray kapısında nice lider kuyrukta beklerken Bush'un Erdoğan'ı kabul edip izzet-ikram göstermesi bu beklentilerin sonucuydu. Baba Bush-Özal ikilisinin 1. Körfez Savaşı'nda gösterdiği yakın işbirliği ve dayanışmanın Oğul Bush-Tayyip ikilisi tarafından 2. Körfez Savaşı'nda tekrarlanması bekleniyordu. Doğrusu Erdoğan, Beyaz Saray'da bu beklentileri güçlendirecek bir tutum sergiledi. Saddam'sız bir Irak özlemini vurguladı, Bush'la dayanışma mesajı verdi. Bush'un Irak operasyonu düğmesine basmasında Erdoğan'dan aldığı bu desteğin de payı oldu. Cüneyd Zapsu ve ekibinin ABD'de 'Tayyip marketing' ile yarattığı imaj, Ankara'da ipleri eline alan güçlü bir liderin olduğu şeklindeydi. Ezici Meclis çoğunluğu ile Erdoğan, Türkiye'nin kaderini değiştirecek ve Ortadoğu'daki büyük değişimde ABD'nin yanında sağlam duracak bir lider profili çiziyordu. Böylece Türkiye 'tek Müslüman demokrat' ülke olarak ABD desteği ile Ortadoğu'da 'model ülke' haline gelecek ve diğer Arap ülkelerinde rejim değişikliği sırasında ABD'nin stratejik müttefiki rolünü, siyasi ve ekonomik anlamda oynayacaktı. Ancak Özal'ın talip olduğu ve kısmen oynadığı bu rolün Erdoğan'a ağır geldiği kısa sürede ortaya çıktı. Erdoğan, ABD'ye pazarlanan imajının ötesinde böyle bir role hazır değildi. Çünkü Erdoğan'ın bütün eğitimi, görgüsü, bilgisi Erbakan'ın dizinin dibinde edinilmişti. Erbakan ekolünün bütün özelliklerine taşıyordu. İmam-cemaat ilişkisine uygun bir liderlik havası, kendisine kişisel bağlılığa duyulan özgüven, sorunları kendi kutsal varlığının çözeceğine olan inanç ve konuşmada bol keseden atma. Ama Erbakan ekolünün bir özelliği daha vardı: Anti-Amerikan hatta Anti-Batı olmak. Tayyip Erdoğan da bütün imaj marketinge rağmen derin Amerikan karşıtı bir geçmişten geliyordu. Erdoğan'ın ABD-Türkiye ilişkileri üzerine pek düşünmediği ve Ortadoğu'da ABD'nin girişmeye hazırlandığı büyük operasyon hakkında hiçbir fikri olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Erdoğan, Beyaz Saray'ın kendisinden beklediği 'Pro-Amerikan Türk lideri' rolünü oynamaya hazır değildi. Siyasi birikimi ve eğitimi bu role müsait değildi. Tam tersi Anti-Amerikan bir muhalefet lideri olarak yetişmişti. Yapısı ve bilgisi bu role uygundu. Bu yüzden ABD'nin beklediği adımları atamadı, ABD operasyonunda onun yanında yer almayı açıkça savunamadı. Erdoğan'ın Türkiye topraklarını ABD askerine açan tezkereyi ürkek ve mahcup savunması, ekonomik gerekçelerden öteye gidemedi. Globalleşen dünyada ABD Ortadoğu'yu yeniden dizayn etmeye hazırlanırken, Erdoğan bu yeni oyunda kendi yerini ve rolünü net olarak çizemedi, belirleyemedi. Böyle tarihi ve kritik bir dönemde 'derin bir siyasi kişilik bölünmesi' yaşayan Erdoğan, şimdi başbakanlık görevini üstlenmeye hazırlanıyor. ABD hâlâ kendisinden 'bölgede pro-Amerikan liderlik rolü' ve 'Tezkere'yi geçirmesini bekliyor. Erdoğan ise şimdilik bu konuda sessiz kalmayı sürdürüyor. Erdoğan AKP içinde 'Amerikan yandaşı' rolü üstlenmekten kaçınırken, Amerikan karşıtı rolünü de büyük ölçüde Bülent Arınç ve Ertuğrul Yalçınbayır gibi isimlere kaptırmıştır. Erdoğan başbakan olsa da, bundan sonra böyle bir dönemde, böyle bir bölgede Türkiye'yi sağlıklı bir şekilde yönetmesi çok zor olacaktır. Çünkü Erdoğan'ın ikilem içindeki siyasi çizgisi buna uygun değildir. Erdoğan, Özal misyonu ve Erbakan ekolü arasında sıkışıp kalmıştır. Net, açık ve düzgün bir siyasi duruş gösterememektedir. İmajı ve gerçeği arasında ezilmiştir. Bu derin ikilemin ve siyasi çelişkinin ağır faturasını ise korkarız yalnızca AKP değil tüm Türkiye ödeyecektir.