DSP Genel Sekreteri Tayfun İçli, Birgün Gazetesi’nde yazmaya başladı. Birgün’de her hafta Çarşamba günü yazacak olan Tayfun İçli’nin ilk yazısının konusu AB
Abone olTayfun İçli’nin, “Tavizin adı zafer oldu” başlıklı ilk yazısı aynen şöyle: Tavizin adı zafer oldu Ülkemizin dış politika ve ulusal güvenlik konuları son iki yıldır AKP Hükümetince kapalı kapılar ardında ahbap çavuş ilişkisi içerisinde sürdürülmektedir. Sayın Başbakan, yabancı devlet ya da hükümet başkanları ile yaptığı kimi görüşmelerde geleneklere aykırı olarak yanına Dışişleri görevlilerini almamaktadır. Dolayısıyla bu görüşmelerin tutanakları tutulmamaktadır. Brüksel’deki son AB Doruğu’nda yaşananlar AKP Hükümeti’nin nasıl bir dış politika sürdürdüğünün somut göstergesidir. AB Dönem Başkanı ve Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot’un Hollanda televizyonuna verdiği demeç, bu dış politika uygulamalarına ait vahim örneklerden biridir. Hollandalı Bakan, bakın ne diyor: “Ne zaman Erdoğan bir şeyi kabul etse, bir danışmanı kulağına bir şeyler fısıldıyordu; o zaman Erdoğan hemen vazgeçiyordu.” Bu nedenle danışmanları dışarı çıkarma ve görüşmeleri baş başa sürdürme kararı aldıklarını ve odada sadece çevirmeni bıraktıklarını anlatan Bot, sözlerini şöyle sürdürüyor: “O zaman bile ilerleme sağladığımızı düşündüğümüz anda, koridorun sonunda bulunan odasına giden Erdoğan yeni koşullarla dönüyordu.” Bu arada, Erdoğan’ın dış politika danışmanlarından biri; ABD, İngiliz ve Alman Büyükelçilerine cep telefonuyla, “Bu iş bitti, biz uçuyoruz” diyerek, yine devlet gelenekleri ve ciddiyeti ile bağdaşmayacak bir tutum izleyebiliyordu. Çizgi mizgi kalmadı Öte yandan, ülkemizin vazgeçilmez “kırmızı çizgileri” de AKP İktidarınca büyük bir uysallıkla bir bir terk edilmiştir. Yani çizgi-mizgi bırakılmamıştır. Sayın Başbakan, Brüksel’e giderken “Gerekirse çekiliriz” diyerek rest çeken bir tutum izlemesine karşın tavizci tutumunu sürdürmüştür. AKP Hükümeti, 1999 yılında Helsinki’de kazandığımız,-başta ön koşulsuz ve ayrımsız üyelik hakkı olmak üzere- hiçbir hakkın takipçisi olamamıştır. Kabul edemeyeceğimiz dayatmalara boyun eğmek zorunda kalmıştır. İlerleme Raporu’nda yer alan ve kabul edilemez olan konuları da olduğu yerde bırakmıştır. Hollandalı Bakan’ın, “Ben bunu tatsız bir düşünce olarak görüyorum. Bir yerde maç sırasında kurallar değişmiş oldu” şeklindeki değerlendirmesini dahi, ne yazık ki, ülkemizin Başbakanı da ve Dışişleri Bakanı da yapamamıştır. AB’nin 6 Ekim 2004 İlerleme Raporu’ndan sonra 17 Aralık Brüksel Doruğu kararında da Türkiye ile ilgili olarak ucu açık müzakerelerden söz edilmiş ve bu artık geri dönülemez biçimde kayda geçirilmiştir. Hükümet, buna karşı da hiçbir şey yapamamıştır. Hükümet, 1963 Ankara Anlaşması’na bazı koşullar koyarak Kıbrıs Rum Yönetimi’ni fiilen kabul etmekle, Kıbrıs Türkleri’nin varlığını ve geleceğini tehlikeye atmıştır. Rum Kesimi’ni sözlü olarak tanıyacağını ilan etmekle yazılı olarak kabul etme arasındaki fark, en iyi olasılıkla Türkiye’yi sözünde durmaz bir ülke hâline sokma dışında bir sonuç vermeyecektir. Kaldı ki, bu sözlü güvence kayıtlara geçirilmiştir. Anlaşılan o ki, AKP Hükümeti’nin tutumundan cesaret alan AB, ülkemizin sorumlu olmadığı, kendi hukuksuzluklarını bile bize temizletme çabası içine girmiştir. Türkiye üye olsa bile serbest dolaşım hakkının tanınmadığı tek ülke olacaktır. Bu da Türkiye’nin -kabul edilecekse- ayrı bir statüde kabul edileceği anlamını taşıyacaktır. Dahası, Türkiye, istenen her şeyi yapsa bile üye ülkelerden biri üyeliğimize karşı çıkarsa, ülkemiz AB’ye kabul edilmeyecektir. AKP, tüm bunları; devletin üst yönetiminin 7 Aralık’taki ortak görüşünü yansıtan kararına aykırı olarak, hiçbir somut güvence almadan ve her an, küçük bir bahaneyle kesilebilecek olan müzakere başlama tarihini almanın karşılığında yapmıştır. Sayın Başbakan, bunların sorumluluğunu da kayıtlara imza attırdığı Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay’ın sırtına yıkmaya çalışmıştır. AKP bütün bu olup bitenleri sanki büyük bir zafermiş gibi şenliklerle kutlarken, destekçileri de alkış tutarak halkı yanıltmaya çalışmaktadırlar. Sözün özü: AKP, izlediği bu tutumla tavizin adını zafere dönüştürmüştür.