Medyanın peşinden koştuğu Orhan Pamuk CNN Türk'te Tayfun Ertan'ın programına çıkacak. Peki Ertan nasıl oldu da Türk basınına konuşmayan Pamuk'u ikna etti?
Abone olHürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök yazar Orhan Pamuk'un Tayfun Ertan'ı neden tercih ettiğini yazdı. Özkök herkesi atlatan Ertan'ın Pamuk'u nasıl ikna ettiğini yazısıyla açıkladı.
Yazı: Ertuğrulm Özkök
Kaynak: www.hurriyetim.com.tr
-HÜRRİYET dahil bütün gazete ve televizyonlar uzun süredir Orhan Pamuk’un peşindeydi.
Geçen hafta AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn onu ziyarete gittiği zaman, Orhan Pamuk’un yanında, Milliyet’ten Derya Sazak vardı.
Ancak hepimizin merakla beklediği bazı konuları konuşmadı.
Mesela Türklerin 30 bin Kürt’ü öldürdüğü yolundaki sözleri hakkında hálá aynı düşüncede mi?
Bu soruların cevabını öğrenemedik.
* * *
Sonunda CNN Türk’ten Tayfun Ertan hepimizi atlatarak Orhan Pamuk’u, hem de canlı yayında konuşmaya ikna etti.
Bu gece birçok insan gibi ben de televizyon ekranının başında bu programı izleyeceğim.
Ama bundan önce kafamdaki bir başka sorunun cevabını aradım.
Tayfun Ertan kendisini canlı yayına çıkmaya nasıl ikna etti?
Dün arayıp Ertan’la biraz sohbet ettim.
Orhan Pamuk’la öyle özel bir arkadaşlığı yokmuş.
Kendisine bir e-mail gönderip, konuşmak istediğini bildirmiş.
İkna etmek için de şu argümanları kullanmış:
‘Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlamasından sonra herkes görüşünü açıklıyor. Ama işin felsefi boyutu üzerinde fazla konuşulmadı. Bu konuda sizin de söyleyecekleriniz olmalı.’
* * *
Orhan Pamuk CNN Türk’te Tayfun Ertan’ın programının formatını beğeniyormuş.
Bu teklifi kabul etmiş.
Ancak bir şart ileri sürmüş.
Sorulara cevap verirken, ‘Hakkında açılan dava sürdüğü için, bunu etkileyecek türde polemiklere girmek istemediğini’ söylemiş.
Haklı bir uyarı.
Ama program canlı yayınlanacak.
Bu programın konukları oluyor.
Elbette onlardan da sorular gelecek.
* * *
Mesela ben kendi aklıma gelenleri Tayfun Ertan’a aktardım.
Türk devletinin 30 bin Kürt’ü öldürdüğü iddiasını neye dayandırıyor?
Daha dün bütün gazetelerde cenazeleri kaldırılan 5 şehit askerin fotoğrafları vardı.
1980’li yıllarda köylerde PKK tarafından katledilen kadınların, çocukların fotoğrafları gözümüzün önünden gitmedi.
‘Öldürüldüğü’ söylenen ‘Kürtlerin’ büyük çoğunluğu dağlardaki PKK’lı teröristler.
Yani karakol basan, köyde katliam yapan, iş makinesi yakan, yollara mayın döşeyen eli kanlı katiller.
Bir devlet böyle bir çeteye karşı ne yapmalıydı?
Güvenliği sağlama görevini bir yana mı bırakmalıydı?
Eminim bugün yüz binlerce insan ekranlarının başında bu soruların cevabını da öğrenmek isteyecektir.
Nobel ödülü de geçtiğine göre, Orhan Pamuk artık bu soruların cevabını daha rahat verebilir diye düşünüyorum.
Beethoven iyi, Mozart kötü mü
BAZI eleştirilerin aksine, ben 12 Ekim akşamı Alman Şansölyesi Schröder onuruna verilen iftar yemeğini çok olumlu buldum.
Düşünün, Hıristiyan dünyasının en güçlü üç devletinden birinin lideri, Müslüman dünyasının en güçlü devletinin başbakanının düzenlediği iftara katılıyor.
Kapıda mini etekli kızlar karşılıyor.
Mozart’tan parçalar çalıyor.
Ezan sesi geliyor.
28 Şubat döneminin en sembolik direniş olaylarından biri ünlü ‘Dokuzuncu Senfoni’ konseriydi.
O gün hepimiz bunu içten bir şekilde alkışlamıştık.
Öyleyse şimdi Mozart’a niye kızıyoruz?
Tabii aynı eleştiriyi o akşam iftara katılan AKP’lilere de yapabilirim.
O gün onlar da Dokuzuncu Senfoni konserine çok içerlemişlerdi. Mozart, arkasından Beethoven’ın aynı senfonisini çalıyorlar.
Demek ki Türk siyasetinde ‘Dün dündür’ sloganı toplumun bütün kesimlerine hákim olmuş.
Her şey bir yana, 12 Ekim iftarı, sadece Türkiye değil, dünya için de çok önemli bir sembolik adım olmuştur.