BIST 9.949
DOLAR 35,15
EURO 36,75
ALTIN 2.975,32
HABER /  GÜNCEL

Tavır koymayan savcıya küfrederim

Zaman Gazetesi'nden Nuriye Akman'a bir röportaj veren Vural Savaş önemli konulardaki sorulara cevap verdi...

Abone ol

Yargıtay eski Başsavcısı Vural Savaş, Türkiye’de savcıların tarafsız olamayacağını belirterek, “Eğer bir savcı cumhuriyetten yana, laiklikten yana tavır koymuyorsa ben o savcıya küfrederim.” dedi. Nuriye Akman’a konuşan eski başsavcıya göre bir savcının en önemli vazifesi cumhuriyeti ve laikliği korumak. Geçmiş dönemdeki iddianamelerinde kullandığı ‘vampirler, habis ur’ gibi ağır terimler için kendini savunan Savaş, “Bir savcı işin vahametini belirtecek kelimeleri her zaman kullanabilir.” diyor. Doğu Perinçek’in Ulusal Kanal’ında program yapan Vural Savaş, Perinçek’in son zamanlarda söylediklerinden memnun. Eski başsavcıya göre bugünlerde en Atatürkçü çizgide fikir üretenlerden biri Perinçek. Eskiden kendini sosyalist olarak tanımlayanların hepsinin Atatürk’ü çok eleştirdiklerine işaret eden Savaş, “Şimdilerde ise bir kuva-yı milliye ruhu şahlanıyor. İkiz sözleşmelere ilk defa karşı çıkan Perinçek oldu. Bu da beni çok memnun ediyor.” şeklinde konuşuyor. Savaş, Haşim Kılıç’ın eşi için sarf ettiği ‘başını halıyla örttü’ ifadesinin yanlış anlaşıldığını, ancak bedelini ödediğini ve pişman olmadığını kaydetti. ******* Vural Savaş’la 28 Şubat’ın en hararetli günlerinde çok konuşmak istedim. Bir türlü randevuyu kopartamamıştım. Nasip Zaman’aymış. Koruma yönergesinin değişmesi onu yeniden gündeme taşıdı. Yazdığı kitaplar nedeniyle emekli olduktan sonra bile popülaritesini koruyan Yargıtay eski Başsavcısı ile dört saat aralıksız konuştuk. Enerjisine hayran kaldım. Tabii sıra konuşmayı özetlemeye gelince çok zorlandım. Savaş, söyleşiye alamadığım kısımda BM’ce önem verilen ikiz sözleşmeler gibi bazı uluslararası sözleşmeleri Türkiye’nin çekince koymadan imzalaması ve Terörle Mücadele Yasasının 8.maddesinin kaldırılmasını Türkiye gibi bölücülük cereyanına fazla muhatap olan bir ülke için son derece sakıncalı bulduğunu anlattı. 312’inci maddenin tehlikeleri önlemeye yetmeyeceğini, anlaşmalardaki hükümler Türkiye’nin ülke bütünlüğüne imkan verecek tarzda yorumlanamaz gibi bir çekince konmadığı için, Avrupa Parlamentosunun 1994’de aldığı Türk hükümetinin ülkenin bütününü temsil etmediği yolundaki kararı nedeniyle self determinasyon hakkının şimdi tanınmış olacağını söyledi. “Emekli oldum. Nerede görsem ordu mensupları bana sevgili gibi davranırlar” diyen Savaş, sadece genç subayların değil ordunun tümünün bu gidişattan rahatsız olduğunu belirtti ve “Her ülke kendi anayasal düzenini korur. Bunu siviller başaramazsa görevi gereği askerler devreye girer. Otuz bin evladını kaybetmiş memlekette sen gelip bölücülük propagandasını serbest bırakırsan, bunun sonucuna da PKK eylemleri yarın beş misline çıkar, ülke tamamen paramparça olacak atmosfer doğarsa, ordu vazifesini yapmasın mı?” diye sordu.(NA) ******* Yargıtay eski Başsavcısı Vural Savaş’a göre Son zamanların en Atatürkçüsü Perinçek! Haşim Kılıç’ın eşinin açtığı davayı niye kaybettiniz? İnsan doğruları söyler, sonucuna katlanır. Kaybettiğinize göre doğruları söylemiyordunuz… Ben doğruyu söylediğime inanıyorum. Öyle bile olsa misafirinizin onuruyla niye oynuyorsunuz? Bazıları sizin gibi düşündü: İşte evine misafir gelmiş birisinin davranışını söylememesi gerekirdi. Ben meseleye başka açıdan baktım. Çünkü Anayasa Mahkemesi türban meselesinde karar verme mecburiyetinde. Bunların da kamuoyunca bilinmesinde yarar var. Açıkladım, hayatım boyunca mertçe görüş açıklamaya devam edeceğim. Davayı niye kaybettiniz? Ben gerekçeyi bile okumadım. Bu işleri avukatlarıma veriyorum. Ne kadar tazminat ödediniz? 4 milyara yakın ödedim. Eşiniz aleyhinizde tanıklık yaptı mı? Efendim, karı koca münasebetlerimiz inanılmaz derecede iyidir. Ben kendisine giderken dedim aklında ne kaldıysa onu söyle. O da gitmiş tanıklık yapmış. Söylediklerini öyle yorumlayan Akit gazetesi oldu. Benim ağzımdan şu çıktı: Halıyla başını örttü de falan. Öyle değil de yani böyle gözü görünmeyecek şekilde halıya başını eğdi tarzında söylemek istedim. Ama ikisi arasında çok fark var. Ne kastettiğimi burada açıklığa kavuşturuyorum. Ben gidip mahkemede konuşmadım. Yani halıya öyle bir eğildi ki, ayaklarıyla da yere vuruyor. Başı da ben görmeyeyim diye halının üzerinde. Eşim “Ben tepsiyle çay dağıtıyordum, arkamda anormal bir şeyler oldu. Ben hissettim kadının Vural’ın gelişinden rahatsız olduğunu. Hiç o tarafa bakmadan Vural’a doğru gittim. Vural, hastaysa hastaneye götürelim, dedi. Yok ben sana sonra açıklarım, sen git, dedim, o da gitti.” tarzında ifade vermiş. Eşimin söylediği, orada halıyla başını örttüğü doğrulanmadı gibi yorumlanmış. Halıyla başını örtmesine imkan var mı, koskoca halı. Öyleyse neden sürç–ü lisan ettiğinizi kabul etmiyorsunuz? Sürç–ü lisan değil efendim, halıyla başını örttü, yani başını öyle eğdi ki, halıdan yüzü görünmeyecek hale getirdi kendisini. O günlerde Cumhurbaşkanı ile sürtüşmenizin öfkesini Kılıç’ın eşinden mi aldınız? Hiçbir ilgisi yoktur. Ben Anayasa Mahkemesi ve Cumhuriyet kurumlarına son derece önem veren bir kişiyim. Bu Haşim Kılıç olayını da yazdığım bir kitapta detaylı anlatacağım. Sizi sadece Akit kınamadı. Mehmet Yılmaz, “Çok çirkin bir suçlama.” dedi. Efendim, yanlış anlamışlar, düzeltiyorum. Hakkı Devrim de Cumhurbaşkanı sizi değil de başkasını seçti diye köpürdüğünüzü söyledi. Gönül Kılıç’ın sara nöbeti geçirdiğini söylemenizi ayıpladı. Sara nöbeti demedim. Dediniz, Hulki Cevizoğlu’nun programında. Hakkı Devrim “Bu zatın kimliğini daha yakından tanımaya yaradığı için bu program faydalı oldu. Ama Türkiye Cumhuriyeti’ni savunmak, bu ruh ve mizaçta insanlara kaldıysa, vay bize.” diye yazdı o günlerde. Hiç pişman değilim, doğruyu söyledim, bedelini de ödedim. İncittiğimiz kişiler olursa dava açar, cezai sorumluluğu varsa ona da katlanırım. Neden büyük kanallar sizi programa çıkarmıyor artık, sadece Perinçek’in kanalında varsınız. Acaba toplum nezdinde militan demokrasinin kıymet–i harbiyesi kalmadı mı? Değil bilakis, benim hasbelkader bir seçim çalışmam oldu. Beni utandıracak kadar bütün kanallardan davet aldım. O dönem bitti. Üç dört ay öncesine kadar böyleydi. Benim E TV’de Vural Savaş’la Başbaşa programım vardı fakat o ayda bir kereydi. Ben muntazaman bir program yapmak istiyorum ve söylediğim hiçbir şeyin beni çağıran kanalları rahatsız etmesini istemiyorum. Şimdi bir tek Perinçek’in kanalı rahatsız olmuyorsa sizden, niye o zaman İP’ye üye olmuyorsunuz? Ben herhangi bir siyasi partiye üye olmak istemiyorum. Muntazaman bir program yapmaya karar verdiğimde en uygun kanal olarak Ulusal Kanal’ı gördüm. Zaten son zamanlardaki tutumunu da son derece beğeniyorum. Perinçek’in siyasi görüşlerini beğeniyor musunuz? Bir insanın tüm görüşlerini benimseme diye bir şey olamaz. Ancak son zamanlarda en Atatürkçü çizgide fikir üretenlerden biri. Doğu Perinçek’in söylediklerinde beni rahatsız eden hiçbir şey yok. Perinçek’in neydi en büyük hatası? Doğu Perinçek hakkında fazla konuşmak istemiyorum. Hepimiz daima değişiyoruz. Bernard Shaw’un meşhur bir lafı var. “20 yaşında sosyalist olmayan eşek, 40 yaşında hâlâ sosyalist kalan eşekoğlu eşşek.” Şu anda Bernard Shaw’un penceresinden Perinçek’in durumu ne? Ben bunu İşçi Partisi lideriyle ilişki kurarak söylemedim. Yalnız beni çok memnun eden bir gelişme oluyor Türkiye’de. Eskiden, kendini sosyalist diye tanımlayanlardan hepsi Atatürk’ü de son derece eleştiriyorlardı. Şimdi Türkiye’de bir kuva–yı milliye ruhu şahlanıyor. İkiz sözleşmelere ilk defa karşı çıkan Doğu Perinçek oldu maalesef. Siz Perinçek’i bir zamanlar Kürtçülükle, ayrımcılıkla suçlamadınız mı? Ben şimdi geçmişe bakmıyorum. Keşke Tayyip Erdoğan’lar da antiemperyalist çizgiye gelseler de biz onların defterleri üzerinde pek kafa yormasak. ABD’de bir hakim, trafik suçu işlediği iddiasıyla yargılanan bir Lübnanlıya sadece ‘Terörist misin?’ diye sorduğu için dava edildi ve istifa etmek zorunda kaldı. ABD’de olsaydınız size ne yapılırdı, “Vampirler, habis ur” vs. gibi hukuki olmayan kelimeleriniz üzerine? O ifadeleri kullandığımda hakim değil, savcıydım. Savcı iddia makamıdır, tarafsızlığı diye bir şey yoktur. Kapattığımız partilerin önemlilerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de onaylıyor. Ne demişim? “Metastaz yapan habis bir ur gibi”... Aynı adamların partisini kapatıyorsunuz, yenisini kuruyorlar. Ben siyasi partilerin kapatılmasını demokrasinin sağlıklı işlemesi için bir urun temizlenmesine benzettim. Çocukken doktor mu olmak istediniz? Yoo doktor olmayı hiç düşünmedim. Bunlar hukuki değil tıbbi terimler de… İşin vahametini belirtecek kelimeleri her zaman kullanabilirsiniz, hunharca cinayet de diyebilirsiniz mesela. Cinayetten cinayete fark var. Peki çocukken vampirli filmler seyredip çok mu korktunuz? Yok efendim, hiç öyle bir şeyim yok. Ben hiç paniğe kapılmam ve cesaretli davranırım. Şahsi meselelerde çok hoşgörülüyüm. Vampir kelimesi de şudur. Başörtüsü de başörtüsü diye tutturdular. Danıştay karar veriyor bilmem ne oluyor. Üniversite kapılarında hâlâ, sanki TC’ni kötülemek için kanla beslenen vampirler gibiler dedim. Savcı tarafsız değildir. Eğer bir savcı cumhuriyetten yana laiklikten yana tavır koyamıyorsa ben o savcıya şurada küfrederim. Eh bu durumda laiklik karşıtları da küfrü hak ediyor. Yani bir savcının en önemli vazifesidir cumhuriyeti korumak. Gidip de ana avrat sövmek değil, içimden söylenirim anlamında söyledim. Aslında bu adamlar benim söylediğim lafların çok daha fazlasını hak etmişlerdir. Savcılar hakaret edebilir mi? Birine sahtekar demek de hakaret. Ama sahtekarlık yapmışsa ancak savcı iddianamesine yazabilir. Parti kapatılmalar zorlaştırıldı diye üzülüyor musunuz? Bölücülük yapan, irticai faaliyette bulunan partilerin kapatılmasının zorlaştırılması hiç de yerinde olmamıştır. Bu durumda kaderinize şükrediyor musunuz, ya bu dönemde Yargıtay başsavcısı olsaydınız demek ki işsiz kalacaktınız. Niye işsiz kalayım? Benim yaptığım işlerin binde biri parti kapatma davaları. Ama sizi popüler yapan parti davalarıydı... Biz bunları popüler olalım diye yapmadık, vazifemizi yaptık. Etkilendiğim Şiirler güldestenizden öğrendiğimize göre 13 yaşınızda yazdığınız iki şiir için Peyami Safa size “İkinci bir Orhan Veli olabilirsiniz.” diyor. Orhan Veli olamayacağınızı anladığınız için mi şiir yazmayı bıraktınız? O ara merakım artmıştı, o devrin belli başlı şiirlerini okuyunca, gerçek şiirin ne olduğunu öğrenince denemekten bile vazgeçtim. Bir Orhan Veli olma çabasına hiç girmedim. Necip Fazıl, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç gibi sağın önemli şairlerinden etkilenmediğiniz anlaşılıyor. Acaba şiire yaklaşımınız da ideolojik formatlanmamanız paralelinde mi? Diğer şairleri kafa yapısı itibarıyla tanıdığımdan ve bana son derece değer verdiklerini bildiğimden onların şiirlerini izin almadan alıp basmanın ancak onları memnun edeceğini düşündüm. Ama söz ettiğiniz şairlerin böyle spekülasyon yapabilecekleri aklıma geldi. Yoksa onların da hiç olmazsa birkaç şiirini alabilirdim. Mesela Necip Fazıl’dan mutlaka alırdım, ‘Kaldırımlar’ dahil buna. O sağcı bir şair olarak tanınıyor ama öyle şiirleri de var ki erotik. Bu kitabı çok güç şartlar altında yazdım. Her hafta televizyon programı, bir dergiye her hafta yazı, 10 üniversitede konferans. İnanın benim böyle sanatçıların telefon numarasını öğrenmek, araştırma yapacak bilmem ne yapacak vaktim yok. Ama o zaman da gayri ciddi oluyor. İzin almamışsınız öbürlerinden de? Efendim almak için bunların peşine düşmek lazım. Şöyle düşündüm ondan sonra: Yahya Kemal’ler bilmem neler halka mal olmuşlar. Bakın benim sağ sol ayrımı yapmadığım şurdan belli; Mehmet Akif Ersoy’dan ölümünün üzerinden 70 yıl geçmiş olduğu için ondan da çok geniş alıntılar yaptım. Yaptınız ama onun da bazı bölümlerini, irtica hassasiyetiniz dolayısıyla attınız. Pek muhtemel, almış olduğum kaynakta bunlar atlanmıştır. Yani o kadar incesine girmedim. Sadece Akif değil Nazım Hikmet’in de Attilâ İlhan’ın pek çok şiirinin tamamını almadım. Ama o zaman da şiirin bütünlüğünü bozmuş olmuyor musunuz? Efendim değil… Olur mu? Bir mimar ev yapıyor. Kapısı alınır, bacası alınmaz mı? Ona saygısızlık olmuyor mu? Her şiirin beni en çok etkileyen bölümlerini almaya gayret ettim. Kendi zevkime göre seçmek istedim. Fakat basına intikal ettiği gibi değil. Araştırın, Attila İlhan, Ataol Behramoğlu size neler söyleyecekler? Biz izinsiz alınmasına karşıyız ama Vural Savaş dostumuzdur diyorlar. Ataol Behramoğlu Vatan Gazetesi’ne telefon ediyor. “Siz Vural Savaş ile niye uğraşıyorsunuz?” diyor. Attila İlhan diyor ki: “Yayınevi’nin sahibi Tevfik Köklü çekingendir. Allah aşkına kitabını çekme.” Fazıl Hüsnü Dağlarca “Ben antolojilere karşıyım ama Vural Savaş bir tane almış. Onun için dava mava düşünmüyorum.” diyor. Ona karşın geri çektim kitabı. Yayınevine borçlandım. 400 tanesinin 200 tanesini şiirle ilgili kimi gördüysem belli başlı yazarlara gönderdim. Astarı yüzünden pahalıya mal oldu size. Ne olacak efendim. Değer. Ben çoluk çocuğuma, dostlarıma bir hatıra bıraktım. İnandığınız bir eseri meydana getirmenin zevki katlanacağınız zarara, diyelim bir milyara feda olsun. Yargının dışında üç kitabınız var. Satılmışların Ekonomisi, Militan Demokrasi ve Güldeste. Üçünün de üstünde Vural Savaş yazıyor. Üçü de derleme. Acaba özgün fikirlerinize güvenmediğinizden mi kendinize destek arıyorsunuz? Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Bir kere bu kitapları okuyanlar görüyorlar: o konudaki bütün neşriyatı en iyi takip edenlerden biriyim. Ben kendi söyleyeceklerimi kısa tutuyorum; ama onu kuvvetlendiren çok değerli insanların araştırmalarına da büyük saygı duyuyorum, geniş pasajlar almayı tercih ediyorum. Benim Militan Demokrasi kitabıma, Turan Dursun Ödülü de verdiler. Varsın derleme desinlerler. Şimdi siz yoğurdu derleyerek yiyorsunuz da toplam sayfa adedine baktığımız zaman sizin sözleriniz 8–9 sayfayı geçmiyor. Bu durumda başkalarının siyaset bilimiyle ilgili görüşlerini dikkate alarak siyaset bilimine, ekonomik görüşleriyle ekonomi bilimine, başkalarının şiirlerini alarak da edebiyata katkı yapmış oluyorsunuz. Bu da başkalarının sırtından geçiniyormuşsunuz gibi bir izlenim doğurabilir. Onları başkaları söylesin. Kim söylüyor? Ben irtica ve bölücülüğe karşı bir kitap yazmışım. Bu konuda binlerce kişi yerli yabancı fikir üretmiş. Ben bunları derli toplu sunuyorum. Peki Türkiye’de “Ben Militan Demokratım” diyen sizden başka kimse var mı? Valla ben duymadım. Ama Avrupa’da çok yani bu kitaplara bu ismi veren, hukuk tabiri olarak kullanan. Bütün çağdaş insanlar militan demektir. Ben gerçek demokrasilerin de ancak militan olduğunu söylüyorum. İrtica tehlikesi Avrupa’da yoksa niye bu konuda yasalar çıksın. Bizde ırkçılıkla ilgili madde bulamazsınız, Avrupa’da parti kapatma nedenidir. Buna karşı bir tez olarak da radikal demokrasi kavramı üretildi. Bizde de Fuat Keyman bu konuda bir kitap yazdı. Tam aksine demokrasiyi korumak için daha fazla demokrasi gerekir, deniyor. Ve bunlar da hiç de irticayı savunan insanlar değil. Valla bunlar havada görüşlerdir. Tarih bilinci, siyasi bilinci olmayan insanların bu konuda hiç konuşmaması lazım. Bakın Amerika pek çok demokratik fikir üretiyor gibi görünüyordu. İkiz kulelere uçak çarptı. Şimdi Amerika dünyada neler yapıyor. Ben zaten militan demokratım da demedim. Militan demokrasiyi anlattım. Herkes bana bu militan demokrasi kitabımdan sonra militan demokrat demeye başladı. Ben bir gün anılacaksam militan demokrat falan değil, militan Atatürkçü olarak anılmak isterim. ZAMAN GAZETESİ