BIST 9.765
DOLAR 35,17
EURO 36,46
ALTIN 2.934,42
HABER /  MEDYA

Taraf yazarına göre bu hilafet kavgası!

Kafası karışık kesimlerin, aslında bütün bunlara çoğu kere kendilerinin sebep olduğunu, AB ölçütleri dururken yüz sene öncesinin ideolojileriyle karın doyurmaya direnmeleri yüzünden yenildiklerini görememelerini, sorgulamanın vakti hâlâ gelmedi mi?

Abone ol

Taraf gazetesinin sert çıkışları ile dikkat çeken yazarı Namık Çınar, son günlerde dershane polemiği ile başlayan AK Parti Gülen Cemaati arasındaki gerilimi çok farklı bir şekilde yorumladı. Çınar'a göre Gülen ve Erdoğan arasındaki kavga aslında "Halife kim olacak kavgası".

İşte Taraf yazarının çok tartışılacak yazısından çarpıcı bölümler:

ÇÜNKÜ PASTA ÇOK BÜYÜK

"Tahttan indirilen Kemalist laikçilerin vesayet savaşları bitince, hani demokratikleşecektik ya, onların yerini bu sefer de dincilerinki almaya başladı.

Şartların iyice olgunlaştığına kanaat getirip “şeriat düzeni”nin eli kulağında olduğu düşüncesi güçlendikçe, dinci gruplar arasında var olduğu bilinen iktidarı üleşme kavgası, kaş göz yarmaya aldırış bile etmeden, hızla su yüzüne çıkıyor.

Çünkü pasta büyük.

Ve zaman zaman ucuyla muhaliflere dürtmeye de yarayan bıçak kimin elindeyse, buraları demokratik olmadığı için pastayı o kesip paylaştırıyor.

Meselâ, eğer bir şirketiniz var da Başbakan’ın uçağında yer kapmışsanız, kolunuzdan tutup götürdüğü ve kefil olduğu o diyarlarda ürünlerinizi rahatça satabiliyorsunuz.

Biat etmenin ve rüsumunu ödemenin dışında, ne AR-GE’ye ihtiyacınız var, ne pazarlama departmanına.

Gerçi böyle şeyler hakiki piyasa ekonomisinin var olduğu ülkelerde sökmüyor.

Tencerenin yuvarlanıp kapağını bulduğu Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’daki despotik devletlerin, hayvan pazarlarına eşdeğer yatkınlıktaki kültürlerinde mümkün sadece.

OBAMA BÖYLE BİR ŞEY YAPABİLİR Mİ?

Siz hiç Obama’nın ya da İngiliz yahut Norveç başbakanının, yandaş işadamlarını uçaklara doldurup, memleket memleket plasiyer gibi dolandığına şahit oldunuz mu?

Devletin piyasaya müdahalesi anlamına gelir ki, en azından anayasaların en beylik eşitlik ilkesine ve haksız rekabet kurallarına aykırıdır bir kere bu.

İşte bu gibi sebeplerle kavga da büyük.

Çağdaş toplumlar yatay hiyerarşilerle biçimlendiklerinden, oralarda siyaset bizimkinden farklıdır.

Anakronizmin batağında debelenen bizimki gibi toplumlarda ise, dikey hiyerarşiler henüz sürüyor olduğundan buralarda kimin kimi yönettiği hâlâ çok önemlidir.

YÜZBAŞILIĞA KADAR ERLERİ, ALBAYLIĞA KADAR SUBAYLARI, GENERAL OLUNCA...

Örneğin subaylar orduda yüzbaşılığa kadar erleri, albaylığa kadar subayları, orgeneral olunca da hem generalleri hem de eskiden tüm toplumu yönetmeye kalkarlardı.

Camide ise imamlar cemaati, din ilminin irfan sahipleri imamları, bunların en tepesindeki de tıpkı o eski orgeneraller gibi, fakat gündelik politikaya bulaşmadan sadece prensipler vazederek yürütülen bir çekip çevirmeyle, başta siyasetçiler olmak üzere şimdi bütün yapıyı kontrolü altına almak istiyor.

Lâkin siyasetçi, kendisi de dinci olmasına rağmen bu hiyerarşiye yanaşmıyor.

Onun bakımından din zaten siyasal egemenliği ele geçirme aracından başka nedir ki?

Bu yüzden “sandık da sandık” diye tutturup ona sımsıkı sarılması, hiç boşuna değil.

Pragmatik olduğu için de, kendisi öyle olmadığı hâlde bu anlamıyla demokrasiyi de kullanıyor.

ERDOĞAN MUSTAFA KEMAL GİBİ MUHALİFLERİ TASFİYE EDİYOR

Peki, bu dalaş nereye varacaktır?

Kimi İslâm ülkelerinde en dorukta oturan din büyüğü Ayetullahların hilafet sancağı altındaki gibi bir siyasi modele mi evrilecektir; yoksa Osmanlı’daki gibi sultanın politikalarına hizmet için, onun denetimi altındaki bir şer’i düzene mi?

İktidar tekelini kaptırmamak için Erdoğan da güçlendikçe Mustafa Kemal’e benzer şekilde, ilk meclisteki 2. grup gibi Gülen’cileri tasfiyeye yöneliyor.

Yahut Kürtler nasıl şimdi “Cumhuriyeti beraber kurduk, ama Türkler devleti bize koklatmadı” diyorlarsa, bu defa dinciler hep birlikte gene böyle bir noktaya doğru savruluyorlar.

KAFASI KARIŞIK KESİMLERİN, BUNLARIN SEBEBİ OLDUĞUNU ANLAMASI LAZIM

Nereye giderlerse gitsinler, demokratik ve çağdaş bir toplum özlemi çekenler açısından, ha bu olmuş ha öbürü ya da aralarında uzlaşmışlar, ne fark eder ki?

O kafası karışık kesimlerin, aslında bütün bunlara çoğu kere kendilerinin sebep olduğunu, AB ölçütleri dururken yüz sene öncesinin ideolojileriyle karın doyurmaya direnmeleri yüzünden yenildiklerini görememelerini, sorgulamanın vakti hâlâ gelmedi mi?

Bu belâdan kurtulmak, lâmı cimi yok, onların yapacağı sağlıklı bir mücadeleye bağlı çünkü.