Yolsuzlukların üzerine gittiği için Yılmaz'ın kendisini harcadığını söyleyen eski İçişleri Bakanı Tantan, AK Parti'ye sataştı: "AK Parti yolsuzlukların üzerine gidemez."
Abone olAnadolu Gençlik Dergisi'nden Feyzullah Gültekin sordu, Yurt Parti lideri Tantan cevapladı:
Ø Şu sıralar bazı medya organlarında İçişleri Bakanlığı görevini yürüttüğünüz dönemde ortaya çıkarılan yolsuzluklarla ilgili bazı siyasetçilerin, bürokratların ve işadamlarının aleyhinizdeki açıklamaları yer alıyor, bunlara ne diyorsunuz?
Benim dönemimde kamuoyunun da malumu olduğu üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hazinesinin bazı siyasetçiler, bürokratlar ve iş adamlarının ortaklaşa organizasyonlarıyla uzun yıllar boyunca acımasızca soyulduğu ortaya çıktı. Ben bu soygunları gün ışığına çıkardım. İçişleri Bakanlığı dönemimde ortaya çıkan tüm yolsuzlukların soruşturmaların bağımsız Cumhuriyet Savcıları ve DGM Savcılarının sorumlulukları doğrultusunda Devletin yetkili uzmanları ve kolluk güçlerinin gayretleri ile ortaya çıkarıldı. Soruşturmalar dolayısıyla yürütülen tüm operasyonlar bağımsız Türk Mahkemelerinin kararlarına göre yapıldı. Hukuk ve yasalarımıza aykırı hiç bir işlem yapılmadığı gibi keyfi olarak da kimseye müdahalede bulunulmadı. Biz Bakanlık görevimiz süresince milletimize ait olan kaynak ve imkanların ülke lehine adaletli bir şekilde kullanılması için mücadele ettik. Bu yayınlarda şahsımla ilgili iddialar tamamen gerçek dışıdır.
Ø Peki bugünkü hükümet sizin Balina, Buffalo gibi bir dizi operasyonla ortaya çıkardığınız yolsuzlukların üzerine gidiyor mu? AKP’nin yolsuzlukla mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hükümetin oluşturduğu Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nda ele alınan konuların büyük bir bölümü, bakanlıklarda ve savcılıklarda sümen altında bekleyen dosyalardı zaten. Bu dosyalar bizim bıraktığımız dosyalardı. Sümen altında bekleyen bu dosyaları herkes biliyor. Önemli olan bu dosyaların bugüne kadar saklanmasındaki nedenleri araştırmaktır. Komisyon, dosyalar üzerinde konuşuyor. Bu dosyalar niçin bu güne kadar tutulup zaman aşımına uğratıldı(?) Bu dosyaların sümen altında tutulmasından kimler ne fayda sağladı(?) sorularına cevap araması gerekir. Hükümet eğer yolsukluklarla mücadelede samimi ise bunları araştırsın. Ben hükümetin yolsuzlukla mücadelede samimi olmadığını düşünüyorum.
Ø Hükümete yolsuzlukla mücadele için ne öneriyorsunuz?
Güçlü kılınan bir Cumhuriyet Savcılığı müessesesinin suç ve suçla mücadelede yerini alması lazım. Tabi bu kafi değil. Türkiye'de enstitülerin gelişmesi lazım. Yani Türkiye' yi tehdit eden suç hareketliliği içerisinde, gerek yolsuzluk ekonomisi içerisinde gerek terörle ilgili enstitülerin oluşması gerekli. Bu enstitüler, Türkiye' yi tehdit eden yerli ve yabancı bütün hareketliliği araştırma yapmak sureti ile tespit edip, bu işlerle ilgili hukuki alt yapıların yapılması için siyasi iradeye vermesi lazım. Bununla etkin mücadele edilebilmesi için de güvenlik güçlerinin, diğer uzmanların, savcı ve hakimlerin nitelik kazandırılması için eğitilmesi gerekiyor. Yani bunların hepsi birer proje ve paket program. Öyle söylemle olacak şeyler değil. Hazine nasıl soyuldu? Bankalar nasıl soyuldu? Hazine arazileri nasıl soyuldu? Verilen teşvikler niçin verim alınarak kullanılamadı? Niçin girişimciler yalnız bırakıldı? Gerek yurt içinde, gerek yurt dışında girişimciler neden kendi kaderlerine terk edildi? Niçin onlara hukuki destekler verilmedi? Bu soruların cevaplarını araması gerekiyor hükümetin.
Ø Hükümeti bu konuda kararlı görüyor musunuz?
Bu bir inanç meselesi. Yani hükümet halkını ve ülkesini tehdit eden gayri yasal unsurların üzerine gitmeyi ilke edinmişse gidecektir. Onu kimse engelleyemez. Eğer gitmiyorsa demek ki böyle bir isteği yoktur. Şimdi baktığınız zaman hükümet içerisindeki bakanlara ve hükümete sorduğunuz zaman ülkeyi çok iyi idare ettiklerini ifade ederler. Halkın kendilerinden memnun olduğunu ifade ederler. Halbuki onların çok iyi idare ettikleri dedikleri çıkar çevrelerinin her türlü işlerini yapmasında yatmaktadır. Yani çıkar çevreleriyle ilişkilerini çok iyi tuttuğunda ülkeyi iyi idare ettiklerini ifade ederler. Bugün yolsuzluk ekonomisinin kurumsallaşan yapısı içerisinde kirlenmiş siyaset ve kirli ekonomik yapı halkın güvenini yitirmiştir. Halk güvensizdir. Ve adalet duygusu zayıflamıştır. Ama bunlar hiç dikkatlere ve gündeme getirilmez. Esas tehlike budur. Bugün Türkiye'de gerek idarede gerek siyasette sistem kurumsallaşmamıştır. Sistem menfaatler üzerine kişilerin menfaatleri üzerine şekillenmektedir. Bugünkü siyasi zihniyet yolsuzluk ekonomisini kurumsal yapısının yönetimi içerisinde kımıldayamaz, kuşatılmış bir vaziyette. İstediğiniz kadar kurul oluşturun.
Ø Sorun sistemde mi yani?
Sistem kurumsallaşmadığı için sadece o gelen şahısların ve şahıslarla irtibatlı olan kişilerin menfaatleri önde tutularak o dikkatler ona göre ayarlanarak hizmet ona göre aktarılmaktadır. Ve onun için de halk fakirleşmiş ve yoksullaşmıştır.
Ø Ülkenin yoksullaşmasının sebebi kader değil o zaman?
Rant ekonomisinin büyüttüğü, rant ekonomisinden şekillenen güçlerin yolsuzluk ekonomisinin kurumsal yapısı var. Bu kurumsal yapı sürekli kan kaybetmemek için büyümek mecburiyetinde. O büyüme içerisinde de insanların hakkını sürekli giderek acımasız bir şekilde gasp etmeye devam ediyor. Bugün Türkiye'nin doğal zenginliği, kapasite gücü, insan gücü açısından baktığımda matematiksel olarak fakir olmaması, cahil olmaması, yoksul olmaması gerekmektedir. Eğer fakir ve cahil ve yoksul kalmışsa bu kapasite gücünün halkın ve ülkenin öncelikleri ve çıkarları doğrultusunda kullanılmadığı gerçeği yatmaktadır. Bu acı gerçekler var. Onun için burada Türk halkının aydınlatılması gerekiyor. Bu kaçınılmaz bir kavga olacak çünkü halk sindirilmiş, hakkı elinden alınmış, gasp edilmiş, geleceğe umutsuzlukla bakıyor, büyük bir güvensizlik var, adalet duygusu tamamen zayıflamış. Bugünkü gelinen noktada, değerler aşınmıştır. Bu aşınan değerlerde, aşınma, güvensizliği ve adalet duygusunu yok etmiştir.
Ø Kimler yok etti?
Siyasi zihniyetler. Türkiye' yi kurtarmaya geliyorum diyen zihniyet, adalet duygusunu yok etti. Ne uğruna yok etti, kendi koltuklarının, kendi siyasi güçlerinin, kendi ekonomik güçlerinin halk tarafından deşifre edilmesin, halk tarafından yargılanmasın, ortaya çıkmasın ve böylece gizli bir şekilde devam etsin anlayışı içerisinde yok edildi ve yok edilmeye de devam ediyor. Bunun tekrar kazanılması gerekmektedir.
Ø Bu bahsettiğiniz çürümüşlük ve kokuşmuşluk nasıl düzeltilecek?
Yurttaşlık bilinciyle.
Ø Yıllardır devlet baba anlayışı ile büyüyen ve sisteme toz kondurmayan bu millet nasıl yurttaş olacak?
Türkiye'de yurttaşlık bilinci gelişmiş değil. Bu doğru. Türkiye'deki gerek okul eğitimi ve gerekse cemiyet ve aile eğitiminde büyük eksikliklerimiz var. İnanç eğitiminde de çok büyük eksiklikler var. Bütün bunların toplumsal bir kalkınmayla örgütlenerek halkın bilinçlendirilmesi yolunda harekete geçilmesi gerekiyor. Top yekun bir seferberlik gerekiyor. Türkiye bölgesinde güçlü olmak istiyorsa, Türkiye siyasi ve ekonomik anlamda büyük bir güce ulaşmak istiyorsa hangi siyasi anlayış içinde olursa olsun bunu yapmak zorunda. Yani yirmi birinci yüzyıla girerken Türkiye'de Türk halkının siyasi iradesini almaya gelen herhangi bir siyasi oluşum artık birtakım imtiyazlar vermek suretiyle ben şunu böyle yapacağım, ben bunu böyle yapacağım dediği zaman onun ifadesinde onun söyleminde kendi gerçek anlamda kendi gizli niyeti ve cehaleti yatmaktadır. Türkiye bu cehaleti kabullenemez. Kısacası Türkiye’de bir bilinç oluşturulmalı. Bu bilinçlenmesi için topyekun ülkesini ve milletini seven elit insanların ve aydın insanların toplumun önderliği noktasında öne çıkması gerekiyor. Aydınlar fazilet sahibi aydınların evlerinde, kendi bürolarında, dairelerinde, okullarında, kapalı mekanlarda şikayetçi olamazlar, kapalı kalamazlar. Fazilet sahibi insanların ortaya çıkması, önder olması mecburiyeti var. Bugün önder olamıyorsa, bugün kendini bu ülke için feda edemiyorsa, fazilet sahibi değillerdir.
Ø Türkiye hazır mı buna?
Hazır olması gerekir. Çünkü halk ancak kendi kendini kurtarabilir. Hiç kimse kurtaramaz. Halk örgütlenirse kendi gerçeğini yakalar ve kendi gerçeği üzerine geleceğiyle ilgili projeyi çizer ve o projeyi takip ederse ancak öyle kurtulabilir. Yoksa beş yüz yirmi milletvekili bir siyasi söylemde birleşse de yine kurtaramaz. O da menfaat gücüne hizmet eder. Çünkü sistem o menfaatle iç içe gitmektedir. Siyaset de o menfaatin içerisinde kımıldayamamakta, kendini canını kurtaramamaktadır. O menfaat gücü daha da büyümektedir. Bütün devletin kamu kaynakları halkın kaynakları halkın menfaatleri bu güçlere teslim edilmektedir. Karşılıksız teslim edilmektedir. Böyle büyük bir tehdit vardır. Hak kavramı vazgeçilmez bir kavramdır. Allah'ın insanlara bahşettiği en önemli kavramlardan biridir. Bu kavrama insanlar banane diyemez. Bu kavramından vazgeçemez. Bu kavram Allah tarafından onlara verilmiş. Hiç kimse tarafından gasp edilmez şekilde de emretmiştir. Yani hakkı kim gasp etmişse, Allah’ın affetmeyeceği konulardan biridir diye ifade edilmiştir. Allah'ın bize göndermiş olduğu kitabında da açık ve net bir şekilde ifade edilmiştir. Demek ki Allah'ın affetmediği bir kavramı insan bu kavramdan vazgeçemez. Hakkını gasp ettiremez.
Ø Boğaz tokluğuna çalışanların büyük çoğunluğunu oluşturduğu bu ülkede bu denli sistem rehabilitasyonu nasıl gerçekleşecek? Nasıl bir model nasıl bir proje öneriyorsunuz?
Tabi Türkiye'nin bugün öncelikleri içerisinde ekonomik sıkıntı had safhada. Türk ekonomisi IMF'ye rehin edildiği için bundan kurtulma projeleri yapması gerekiyor. Bunun için öncelikli olarak Türkiye süratle ekonomisini geliştirebilmesi için ticaretini geliştirebilmesi için Türk dış politikasının klasik anlamdaki yapısından ekonomik ve ticari ağırlıklı diplomasiye döndürmesi gerekiyor. Şimdi Türkiye'de yıllardan beriki girişimcilerin kendi öz kaynaklarıyla yaptığı yatırımlar var. Bunların büyük bir bölümü kapanmış vaziyette. Bir bölümü çok az kapasiteyle çalışıyor.
Kapanmış ve az kapasiteyle çalışanlarda teknolojik düşüklük söz konusu. Rekabet gücü yüksek ürünlerle mücadele edebilmesi için diğer dış ülkelerle bu teknolojilerin geliştirilmesi için bir yatırım bankacılığına ihtiyaç var Türkiye'nin acil bir şekilde. Yatırım bankacılığıyla ilk önce bu öncelikli ürün belirlemesindeki öncelikli yatırımların yani o sanayi ve tarımsal anlamdaki kobilerin revize kredisiyle desteklenmesi gerekiyor. Ayrıca bunlara işletme kredisi verilmesi gerekiyor. Orta vadede. Bunun havza boyutunda düşünülmesi lazım . Niye havza boyutunda ? Çünkü havza boyutunda düşünüldüğü zaman oradaki evvelci kullanımlar doğal ve kültürel zenginliğinden inanç hareketinden insan hareketinden eğitimine kadar bütün hepsinin planlanması gerekiyor.
Ø Plan ve proje olarak bunlar yapılmıyor mu?
Türkiye Planlama Teşkilatının sekiz yıllık planını okuduğunuz zaman orada sadece gerçek anlamda Türkiye'nin envanteri üzerine Türkiye'nin gerçekleri üzerine yapılmış bir proje değil. Tamamen belli kaynaklardan alınmış yapılmış bir proje. Sekiz yıllık bir plan içerisinde baktığınızda. Orada bölge boyutunda da projelerde dikkate gelindi ama bizim bugünkü ihtiyaçlarımız mevcut envanteri çıkararak envanter üzerinde bir kere kendimizi rehabilite etmemiz gerekiyor. Yani bunu nasıl rehabilite edeceğiz ? Çünkü Türkiye bir yatırım mezarlığı içerisinde. Bunu süratle rehabilite edip istihdamı yükseltmemiz lazım. Üretimi açmamız gerekiyor. Onun için küçük, orta ölçekli büyük ölçekli işletmelerin revize edilmesi lazım. Onun işletme kredileriyle geliştirilmesi lazım. Bunun yapılabilmesi için yatırım bankacılığının gelişmesi gerekiyor. Tabi Türkiye uluslar arası alanda rekabet gücü yüksek ürünleri belirlemesi lazım.
Ø Siz neden bahsediyorsunuz sayın Tantan, Türkiye’nin üç milyar dolar borcu var? Bu borcu nasıl ödeyecek? Ve bu sermayeyi nasıl yaratacak?
Türk halkı kendi ekonomisini yönetmemektedir. Acı tarafı da odur, yani Türk ekonomisi IMF' e teslim edilmiştir. Bütün yaptırımlar, bütün geleceğe yönelik projeler IMF tarafından dizayn edilmektedir. Türkiye kendi geleceği ile ilgili yeni ekonomik anlayışını gündeme sokamamıştır. Türkiye kamu kaynağını sahiplensin hiçbir şey yapmasın yani halkın getirdiği siyasi irade benim hazineme sahip çık desin. Hiçbir şey de yapmasın. Sabahtan akşama kadar çay kahve içsin tespih çeksin o kamu kaynağı bu milletin borcunu da öder o borcu da öder milleti de kalkındırır. Yani Türkiye'nin kamu kaynağı bugün 1935-40lara kadar kamu kaynağı bazı güçler tarafından sömürülüyor. Halka gitmiyor. Biz iddia ediyoruz ki kamu kaynağına halk sadece güvenli bekçilerini koysun hiçbir şey de yapmasınlar. O borcu öder bu millet de kalkınır. Milletin önünü açsın. Millete fırsat eşitliği yaratsın. Halk kendi kendini kalkındırır.
Ø Halk bu gücünün farkında mı?
Artık Türk milleti biliyor. Güvenlik güçlerine baskı olduğunu biliyor. Güvenlik güçlerinin bütün nitelikli elemanlarının acımasızca değiştirildiğini herkes biliyor. Millet her şeyi biliyor. Yani bugün yolsuzluk ekonomisiyle mücadele eden savcılar sindirildi. Bugün güvenlik güçleri sindirildi ve çoğu değiştirildi. Bugün yargıdaki çöküntü yargıya bir anlamda baktığımız zaman yargıda çok namuslu insanlar var. Bir de şaibeli insanlar var. Bu da bir gerçek yani. Operasyonlar bazında da çıktı şaibeleri bunların.
Çıkmayanlar da var ama bu demek değil ki çıkmayacak diye. Bütün bunlar gelecekte hepsi halk tarafından tespit edilecektir. Zaten halk kendi mahallesindeki hareketliliği yaşam tarzını kimin menfaatle iç içe olduğunu zaten biliyor insanlar.
Ø Bu bilinç güç odaklarının uykularını kaçırıyor mu?
Halkımız da şunu bilsin ki halkın gücünün önünde ekonomik güç olarak siyasi güç olarak hangi noktaya gelirse gelsin en fakir en ücra köydeki namusuyla yaşayan bir halkın önünde titrer. Diyelim ki x bir şahıs çok büyük ekonomik güce sahip. O bu milletin yani en fakir düzeydeki en yoksul düzeydeki fakat kendi namusuyla şerefiyle yaşayan halkın önünde titrer. Niye titrer ? İşte ilahi adalet orada tecelli eder. Bu yolsuzluk ekonomisinden istifade eden bütün insanlar rahat değildir. Gece rahat uyku uyuyamıyorlar. Korku içerisinde uyuyorlar. Ben açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum. Bu milleti soymaktan bu milleti tehdit etmekten bu milleti teslimiyetçi ve amaçsız bir topluma doğru giden bu bilgi kirlenmesinden süratle uzaklaşın. Yani milletinizi, vatanınız bir parça seviyorsanız, gelecek nesillerinizi düşünüyorsanız bundan uzaklaşın ve kesin. Yani eğer siz bu adaletsizliği devam ettirirseniz bu soygunu devam ettirirseniz bu imansızlığı bu güvensizliği devam ettirirseniz siz de bu sistem arasında çökersiniz. Kimse kurtaramaz.
Röportaj: Feyzullah Gültekin
Kaynak: www.anadolugenclik.com.tr