Takım Çantasındaki Lider
Yönetimindeyken THY'yi yükseklere taşıyan Cem Kozlu, yeni kitabında iş yaşamında başarılı olmak için yararlandığı takım çantasını okurla paylaşıyor.
Abone olKitapçılarda, lider olabilmenin sözde kurallarını anlatan onlarca kitap var. İçleri kof. Derinlik yok. Didaktik bir dil tutturmuşlar, “şunu yap, bunu yap” diye emirler savurup etkili olacaklarını düşünüyorlar. Nasihatlerini destekleyen pratik uygulamalardan yoksun oldukları için de bir türlü tatminkâr olmuyorlar. Cem Kozlu “”nda bir liderin sadece söyledikleriyle değil aynı zamanda yaptıklarıyla da örnek teşkil etmesi gerektiğini anlatıyor.
Kozlu, kendi birikimlerini paylaşıyor ve takım çantasındaki “alet”lerden bahsederek başlıyor kitabına. Yalnız verdiği örnekler arasında, sadece iş hayatından değil özel hayatından anekdotlar da bulunuyor. Sözgelimi küçükken babasıyla yaşadığı anılara yer vererek lider ruhlu, daha doğrusu yaptığı işi adabıyla yapabilecek disiplinli bir insanın gelişmesinde ilk tohumların nasıl atıldığını gösteriyor.
Değindiği prensipler, takım çantasından çıkıyor. Bir kitap, bazen yaşadığı bir deneyim bu prensiplerin oluşumunu sağlıyor.
Kozlu’nun hayatı ve deneyimleri, disiplinle ve çalışkanlıkla, hedefe nasıl ulaşıldığını gösteren canlı bir tarih örneği oluşturuyor. Bir liderin “akıllı insan aklını kullanır, daha akıllı insan başkalarının da aklını kullanır” sözüne uyan yaklaşımlarla, dünyaca ün yapmış diğer liderlerin hayatından da bahsediyor Cem Kozlu kitabında.
başlığında, görsel olarak oldukça etkileyici, somut bir nesneye (takım çantası) yer vermesi, işin mutfağında olan biteni göstermek istediğini de ifade ediyor.
Hemen tüm bölümlerin ortak vurgusu, bir liderin kararlı, disiplinli, yenilikçi, yaratıcı, düzenleyici, planlayıcı, uygulayıcı, denetleyici ve tekrar yapılandırıcı bir özelliğe sahip olması gerektiği.
Kurumların yaptığı temel hatalara da yer veriyor Kozlu. Bir firmanın gelişmesi ve ayakta kalabilmesi için gerekli veri toplama işleminin ardından analizin yapılmasının taşıdığı önemi vurguluyor. Bir önerinin ileri sürülmesi ile uygulama arasındaki “köprü”ye değiniyor. Ama “birçok kurumda bu köprünün kurulmadığını, analiz ve karar mekanizmalarının birbirine karıştığını” bizzat kendi gözlemleri ışığında aktarıyor.
Önceki kitabı “”de THY yönetimindeyken, kurumu nasıl yükseklere taşıdığını anlatmıştı yazar. Bu kitabında da kaçınılmaz olarak THY’yle ilgili bilgileri göreceksiniz. Ancak kitabın temelini oluşturan, kurum değil liderlik.
Bir liderin birinci görevinin “güven ortamı yaratmak ve yaşatmak” olduğunun altını çiziyor Kozlu. Genç yöneticilerin bolca yararlanabileceği kitapta Cem Kozlu’nun 35 yıllık tecrübesi saklı. Ayrıntıya verdiği önem, her büyük başarının ardında küçük şeylerin olduğunu gösteriyor.
Son söz: E.M. Kelly, patron ile lider arasındaki farkı şu sözle açıklıyor: “Bir patron ‘git!’ der, bir lider ise ‘hadi gidelim!’” Kozlu “hadi gidelim” diyenlerden…
KİTAPTAN BİR ALINTI
Başkomutan
Roosevelt’in takım kurmaktaki maharetine yukarıda değindik.
Takımına Marshall gibi bir tevazu abidesini de, Douglas MacArthur gibi sınırsız bir egoya sahip bir komutanı da alabiliyor, ikisini farklı kulvarlarda koşturup birlikte çalıştırabiliyordu. Dünya tarihinin en kanlı savaşı sırasında Müttefik kuvvetleri ve ülkelerinin başkomutanı konumundaki bu liderin diğer bazı özelliklerini de vurgulayalım. Ayrıntıya özen bunların başında gelir. O günleri anlatan bir gözlemci bunu “Dikkat edin!” sloganıyla özetliyordu.
Ancak, bir taraftan savaşın teknik ayrıntıları, diğer taraftan müttefiklerinin maddi ve siyasi ihtiyaçlarıyla ilgilenen, ayrıca Amerikan demokrasisinin taleplerini karşılamaya gayret eden Başkan Roosevelt, içine nüfuz ettiği ayrıntıların kıvrımlarında boğulmuyor, tersine, sürekli olarak durum ve süreçleri basitleştirmeye çalışıyordu.
Kendi çevresiyle, müttefik liderlerle veya Kongre’yle olan iletişiminden Amerikan halkına yaptığı radyo konuşmalarına kadar her ortamda olay ve olguları sade ve kolay anlaşılır biçimde ifade etmeye, ortak hedefleri net biçimde sergilemeye gayret ediyordu. Örneğin, hedeflediği “Dört Özgürlük”ün (ifade ve ibadet özgürlükleriyle, korkudan ve yoksulluktan özgürlük) tüm uluslarca anlaşılıp benimsenmesi bu sayede kolay oldu.
Roosevelt’in çalışma ortamına da sadelik ve sükunet egemendi. Savaşın travmasına rağmen “Başkan daima etrafında sakin bir atmosfer yaratırdı; ofisi iyi organize olmuştu ve tıkır tıkır çalışırdı. Çevresini cehennem sarmış olsa yakınında bunun farkına varmazdınız; huzur hissederdiniz.” Roosevelt’in savaş yönetimini inceleyen Eric Larrabee’ye göre esneklik ve deneyimciliği teşvik de Başkomutan’ın özellikleri arasındaydı. Ancak, Roosevelt taktik alanlarda esneklik sergilemekle birlikte ana ilkeler ve stratejilerin kalıcı ve sürdürülebilir olmasına da özen gösteriyordu. Zamanlamayı doğru hesaplama ve kolay karar alabilme de Başkan’ın güçlü yönlerindendi.