Tahliyelerin çıkmayacağı belliydi
Herkes kendi düşüncesine uygun sonuç bekliyor. BDP Meclis’i boykot etmekten, CHP Meclis’te çok şiddetli (!) tepki göstermekten söz ediyor da, hepsi aslında bu tahliyelerin çıkmayacağını biliyordu…
Herkes kendi düşüncesine uygun sonuç bekliyor. BDP Meclis’i boykot etmekten, CHP Meclis’te çok şiddetli (!) tepki göstermekten söz ediyor da, hepsi aslında bu tahliyelerin çıkmayacağını biliyordu…
----------------------------------------------------------------------
Bu tahliyelerin çıkmayacağı belliydi.
Balbay’ı, Haberal’ı, Engin Alan’ı aday gösteren partiler de, BDP destekli 6 bağımsız aday da bunu biliyordu. Daha aday gösterildikleri zaman, milletvekili seçilseler bile tahliye edilmelerinin ilgili mahkemenin yetkisinde olduğunu kendi partilileri bile söylüyordu. Yani milletvekili seçilmeleri, tahliye edilmeleri için yeterli değildi. Kaldı ki Ağır Ceza’daki, Devlet’e karşı işlenen suçlar ile ilgili haklarındaki iddianameler ve Hatip Dicle’nin mahkumiyeti, milletvekili seçilmelerine engel oluşturuyordu.
Böyle bir durumda, her ne kadar BDP destekli olsa da Hatip Dicle, kendi başına başvurup bağımsız milletvekili adayı olmuş bir kişi. Hakkındaki mahkumiyeti saklamış olabilir, ya da YSK atlamış olabilir, fark etmez. Sonuç ortadadır ve o mahkumiyeti nedeniyle YSK Hatip Dicle’nin milletvekilliğine onay vermemiştir. KCK’dan tutuklu Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, Kemal Aktaş, Gülser Yıldırım ve İbrahim Ayhan da yine BDP destekli ama yasalar önünde kendi iradeleri ile gidip bağımsız aday olmuş kişilerdir. Evet milletvekili seçilmişlerdir ama tahliye yetkisi ilgili mahkemededir ve mahkeme, tahliyelerine onay vermedi.
GİDİN, TEMİZLENİN DE ÖYLE GELİN
Gelelim CHP ve MHP’nin tutuklu adaylarına. Haklarında böyle iddialar olan tutuklu kişileri bırakın milletvekili adayı göstermeyi, onlar istese bile bu partilerin “Gidin temizlenin de öyle gelin” demesi gerekirdi. Ama ne yaptılar, kesin seçilecekleri yerlerden aday gösterdiler ve düpedüz “Biz seçtirelim de ne olacağını o zaman görelim” demeye getirdiler. Şimdi de adaleti, sistemi, düzeni baskı altına almaya çalışıyorlar. “Meclis’te çok şiddetli tepki göstereceğiz” diyen bile var!
MİLLETVEKİLİ SEÇİLMELERİ YETERLİ DEĞİL
Milletvekili seçilmiş tutuklular, milletvekili seçildikleri için her şeyin üzerinde ayrıcalıklara sahip kişilermiş gibi gösterilmek isteniyor. Halbuki henüz milletvekili değiller. Milletvekili seçilmenin koşulları var. Yaşı, eğitimi… Yüz kızartıcı suçtan, terör ile ilgili suçtan veya Devlet’e karşı işlenmiş suçtan hüküm giymemek veya bir yıldan uzun hüküm giymemek vs gibi koşullar. Sonra, aday olmak veya bir siyasi partiden aday gösterilmek… Seçimde partisinin veya bağımsız adaysa kendisinin yeterli oyu alması… Yani bir aday bu koşullardan birini yerine getiremezse milletvekili olamaz. Bunlara kimsenin itirazı yok, değil mi? Diğer koşullara devam edelim. Adayın milletvekili seçilmesi halinde YSK’nın bu sonucu onaylaması gerekiyor. Bitmedi… Milletvekili seçilen ve YSK tarafından onaylanan kişinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giderek, kürsüye çıkıp milletin önünde yemin etmesi gerekiyor. İşte o zaman milletvekili olma süreci tamamlanmış oluyor ve o kişiye milletvekili diyebiliyoruz. Yani bu kişilerin hiçbiri henüz milletvekili olma sürecini tamamlamadı. Yemin ettikten sonra milletvekili olacaklar. Tutuklu olanlar ise tahliye olmadıkça Meclis’e gidip yemin edemeyecekler ve Milletvekili olamayacaklar. “Halkın iradesi ne olacak?” diyebilirsiniz. Ona da geleceğim ancak öncelikle, bu kişilerin henüz öyle herkesin dediği gibi milletvekili olmadıklarına açıklık getirmek istedim. Tabii ki, milletvekili olma sürecini tamamlayanlar dokunulmazlık hakkına sahip olacaklardır.
MİLLET KİME OY VERDİ ?
TV ekranlarına çıkıp “Millet iradesi aşağı”, “Millet iradesi yukarı” konuşuyorlar. En şiddetli konuşanlar da, CHP Başkanı Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve Süheyl Batum.
Halkın iradesine darbe vurulmuş !
Halkın iradesi hiçe sayılmış !
Üç beş hakim, hukuku hiçe sayıyormuş !
Tutuklu Milletvekilleri serbest bırakılmazsa, Meclis’te çok sert tepki göstereceklermiş…
EnginAlan’ın tahliye talebi
reddedilince MHP Başkanı Devlet Bahçeli de
sözleriyle ezdi geçti. Türkiye, milli iradeyi hiçe sayan,
tanımadığını ilan eden hukuk dışı bir yargı müdahalesiyle karşı
karşıyaymış!
Hala, seçim meydanlarındaki ağızla konuşuyorlar.
Üstelik Haberal, Balbay ve Engin Alan milletvekili seçilseler dahi tahliye yetkisinin, onları tutuklayan mahkemede olduğunu, taa başından beri biliyorlardı.
HALKIN İRADESİ Mİ, PARTİNİN İRADESİ Mİ ?
Halkın iradesi gasp edilmiş!
Sanki halk bu kişilere oy verdi!. Halk, Haberal, Balbay ve Engin Alan’a oy vermedi ki “halkın iradesi” diyelim. Halk, bunların partisine oy verdi. Yani bu kişilerin milletvekili seçilmesi, parti yöneticilerinin iradesi ile olmuştur. Onların yerine başkalarını aday gösterseler, o kişiler seçilecekti. Ya da YSK bunların milletvekilliğini onaylamasa, listeden bir sonraki kişi seçilmiş olacaktı. Yani, parti tarafından sıraya sokulmuş kişilerdir. Yoksa niye birisi birinci sırada da, bir başkası beşinci sırada olabiliyor. Hepsi birinci sırayı isterlerdi. Ama partilerinin iradesi öyle uygun gördü. Yani partiye verilen oylarda halkın iradesinden söz edebiliriz ama adayların seçilmesinde halkın iradesi yoktur. Bu yıllardır böyledir. Halkın, o parti listesinde istemediğini çizip, istediğini ekleme hakkı yoktur. Buna rağmen çıkıp “Halkın iradesi gasp edildi” diyebiliyorlar. Halkın iradesinden söz edeceksek, gözlerini açsınlar da BDP destekli bağımsız milletvekillerinin nasıl da halk iradesi ile seçildiklerini görsünler.
HALKIN GERÇEK İRADESİ İLE SEÇİLENLER, BAĞIMSIZLARDIR
Meclis’te grup kurduğunda en az milletvekiline sahip olacak parti BDP. Baraj nedeni ile adaylarını bağımsız olarak seçime soktu ve önemli bir başarı sağladı. Üstelik aynı ilde altı tane bağımsız milletvekili seçtirmenin zorluklarını biliyorum. Oyların bu altı milletvekiline dağılımını sağlayıp seçtirmek büyük başarı.
Şimdi, bağımsız milletvekillerinin durumuna baktığımızda oy pusulasında kendi adına oy istemektedirler. Ne kadar çok oy alırsa alsın, YSK onun milletvekilliğini onaylamazsa, onun yerine arkasından gelecek bir sonraki diye bir şey yoktur. O zaman ona oy verenlerin oyu boşa gider. O sandalye de, Meclis’e giren partilere gider. İşte haksızlık budur. Oy veren seçmen, işte tam da kendi iradesi ile bir adayı seçmiştir, ona oy vermiştir, o aday Meclis’e girebilmek için yeterli oyu almıştır veee…. Ya Meclis’e girmiştir, ya da KCK’dan tutuklu milletvekilleri gibi tutukludur, Meclis’e gidemez, yemin edemez, milletvekili olamaz. İşte bu durumda ona oy veren halkın iradesinin gasp edildiğinden söz edebiliriz. Çünkü, haklarında kesinleşmiş bir ceza yoktur, aday olmalarına ve seçilmelerine engel bir durum yoktur. Milletvekili seçilmişlerdir. Bu yüce görevi yerine getirebilmeleri için Meclis’e gidebilmelidirler. Yani tahliye edilmelidirler. Tabii ki bu açıdan Balbay, Haberal ve Engin Alan da, haklarında herhangi bir cezaya hükmedilmediği için aynı haklara sahiptir. Ancak…
NİYE TAHLİYE OLAMIYORLAR ?
Evet çok ilginç bir durum var ortada. Bir taraftan milletvekili seçilmişler ama öte yandan haklarındaki savcılık iddiası nedeni ile Ağır Ceza tarafından tutuklanmışlar. İki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanacak olmak, herkesin başına kolay kolay gelecek bir durum değil. Mahkeme tahliye edemiyor. Niye? Deliller henüz tamamlanmadığı için ve delilleri karartabilecekleri için bırakmıyor. Sadece kendileri ile ilgili deliller değil, aynı dosya kapsamındaki diğer tutuklularla ilgili deliller de söz konusu. Ayrıca, Ergenekon’dan çekip çıkarmak için aday gösterildikleri de ortada. Hepimizin gözleri önünde yaşandı bunlar. Balbay ve Haberal’ı birinci ve ikinci sıradan aday gösterip seçtirerek onlara farklı bir sınıf imtiyazı sağlamak, aynı dosya kapsamındaki diğerlerinin tutukluluğu devam ederken bu ikisini oradan çekip serbest bırakmak, adaletin eşitlik ilkesini de zedeliyor. İşte bu nedenlerle çıkamıyorlar. Engin Alan da, KCK ile ilgili bağımsızlar da.
AK PARTİ’DEN SES YOK MU ?
BDP, CHP de ve MHP her yana veryansın ediyor. Başbakan’dan Cumhurbaşkanı’ndan bir şeyler, sorunu çözecek girişimler bekliyorlar da nedir onlar, neler yapmalarını istiyorlar adını koyamıyorlar. Yapmaları gereken tek şey, yasama görevine başlayıp, bütün bu çarpıklıkları gidermek için çalışmaktır. Onlara oy verenler, bunun için oy verdi. AK Parti’nin ise böyle sorunları yok. AK Parti deyince, onlar da bu durumdan hoşnut değiller ama iktidarda olmak, Yasa’ların ve Devlet’in yanında olmayı gerektiriyor.
Tutuklu milletvekilleri mi? TBMM öyle bir yer ki, onların temizlenip de gelmeleri gerekiyor.
ANAYASA MI, ANA SÖZLEŞME Mİ ?
Herşey böyle olmayabilirdi, daha iyi olabilirdi. Seçim sonrasındaki bu dönem huzur içinde geçebilirdi. Ama henüz o durumda olamıyoruz. Buna neden olan, yasalar, hukuk, hakimler, adalet, sorumluluklar ve Anayasa konularına bir sonraki yazımda yer vereceğim. Mesela neden Anayasa diyoruz da Ana Sözleşme demiyoruz? Yasalar eskiyor ve hukukun uygulanmasına imkan vermiyor! Hakim olmak kolay mı?