Suruç'ta Kobani'ye yardım götürmek isteyen 33 kişinin can vermesiyle sonuçlanan saldırıya yönelik soruşturma dosyasında fezleke ve otopsi raporundan başka evrak olmadığı ileri sürüldü.
Abone olSuruç’ta, canlı bomba saldırısında can veren 33 kişinin aileleri adına bugün avukatlar Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe sundu. Dilekçede, dosya üzerindeki kısıtlama kararı ve yayın yasağının kaldırılması, saldırgan Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün örgütsel bağlarının araştırılması, bu örgütlenmenin yurt içindeki bağlantılarının soruşturulması talep edildi.
Radikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre dilekçede, Suruç ve Diyarbakır’daki bombalı saldırı faillerinin birbirleriyle bağlantılı oldukları, bu kişilerin MİT’in bilgisi dahilinde yurtdışına çıktıkları ileri sürülerek, “Bombacı failin nasıl oraya geldiği, aranan kişilerden olduğu halde ve geniş güvenlik önlemi olduğu halde nasıl yakalanmadığı, eylemin başkaca faillerinin olup olmadığı sorularını bu veriler ışığında somut duruma sormalı ve gerekçelere dayanan somut yanıtlar vermelidir” denildi. Dilekçede, SGDF’li grubun ilçeye gelmesinden günler önce grup adına iki kişinin Emniyet ve idari birimlerle temasa geçtiği, buna rağmen bombalı saldırı sırasında kültür merkezi çevresinde hiçbir güvenlik önleminin olmadığı ifade edildi. Ayrıca dosyada fezleke ve otopsi raporundan başka evrak olmadığı ileri sürüldü. Savcılık, avukatlara “bombacının bağlantılarını araştırdığını, diğer IŞİD soruşturmaları kapsamında bu kişinin bir bağlantısının olup olmadığına ilişkin yazılar yazdığını” söyledi.
‘PATLAMADAN ÖNCE HİÇBİR GÜVENLİK ÖNLEMİ YOKTU’
Dilekçede, SGDF’den iki kişinin patlamadan günler önce Şanlıurfa ve Suruç’a gelip emniyet yetkilileriyle görüştükleri belirtilerek, “Bu olayın yaşandığı güne kadar SGDF adına Cebrail Günebakan, Suruç’ta kalarak görüşmeleri sürdürmüştür. Yine DBP ve HDP yöneticileri kaymakamlıkla temas halindedir. Şanlıurfa ve Suruç emniyet müdürlükleri, jandarma, kaymakamlık ve diğer idari kurumlar SGDF’lilerin hareket planlarının ayrıntılarına bütünüyle hakimdir” denildi. İlçeye girişte aranan ve GBT kontrolü yapılan SGDF’lilerin Amara Kültür Merkezi’ne yerleştikleri, Kobani’ye geçiş için kaymakamlıkla görüşme ve izin işlemlerinin beklendiği sırada basın çalışanlarını bilgilendirmeye dönük bir açıklama yapıldığı kaydedildi. Olay yerindeki SGDF’lilerin beyanına göre bu aşamada kültür merkezi içinde, önünde veya etrafında herhangi bir güvenlik önlemi yoktu.
Dilekçede; saldırıdan sonra polisin caddeyi trafiğe kapattığı, kültür merkezinde ve etrafında tedbir almak, yaralıların tahliyesini kolaylaştırmak yerine ambulans geçişine ve yaralıların sevkine engel olunduğu savunuldu. Dilekçede şöyle denildi:
‘YARALILARIN HASTANEYE GİTMESİ GECİKTİRİLDİ’
“Etrafta bulunanlarca yaralıların hastanelere taşınmaya çalışıldığı esnada polislere ait bir araçtan havaya iki el ateş açılmış, TOMA ve panzerlerden gaz atılmıştır. Kolluk yaralılara ilk müdahalenin yapılacağı Suruç Devlet Hastanesi’ne yığınak yapmış, giriş çıkışlar uzun süre kapanmıştır. Bu sürede ikinci bir saldırı karşısında önlem alma, olay yerinde inceleme yapma gibi hiçbir işlem yapılmamıştır. Olayın mağduru ve tanıkları kolluğun bu konumlanışının yaralıların hastanelere sevki ve tıbbi müdahale bakımından geciktirici olduğu ve birçok kişinin bu sebeple dahi hayatını kaybetmiş olabileceği bilgisini tarafımızla paylaşmaktadır.”
‘OTOPSİ RAPORUNDAN BAŞKA EVRAK YOK’
Saldırgan Alagöz’ün arama kaydının olduğu, buna rağmen güvenlik kontrolüne tabi tutulmaksızın kültür merkezine geldiği ifade edilerek, “Toplu bir sivil katliamı yaşanmıştır. Başta Roma Statüsü olmak üzere uluslararası sözleşmeler, yine tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve ceza mevzuatımız bakımından görüşümüz odur ki, Suruç katliamı insanlığa karşı işlenmiş suçlar kategorisindedir” denildi.
Katliamdan sonra dosyanın usule aykırı şekilde Suruç’tan Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’na alındığı savunuldu. Dosyada otopsi raporları dışında somut bir belge ya da bilgi olmadığı ileri sürülürken, “Dosyada kısıtlama kararı ve yayın yasağı kararının alınmış olması, delillerin toplanması ve araştırma sürecine dahil edilmeyişimiz dosyanın kamuoyundan gizlenmesi ve soruşturmanın etkin yürütülmemesi yönündeki kanaatimizi güçlendirmektedir” denildi. Düzenlemeye göre, dosyayı inceleme ve dosyadan örnek alma hakkı yalnızca sanıklar için kısıtlanmışken, burada mağdurlar için uygulandığına dikkat çekildi. Bu nedenle kısıtlama kararı ve yayın yasağının kaldırılması istendi.
‘MİT’İN GEÇİŞLERDEN BİLGİSİ VAR’
Dilekçede, saldırgan Alagöz ve ağabeyinin polis tarafından arandığı, canlı bomba oldukları konusunda MİT’in bilgi sahibi olduğu, Diyarbakır’daki HDP mitingine bomba koyan saldırganla bağlantıda oldukları belirtildi. Bu nedenle faillerin arkasındaki yapılanmanın ve ülke içinde bağlantılarının araştırılması gerektiği vurgulandı. Savcılığın emniyete yazdığı ek fezlekede fail için “terör örgütü üyesi olmak” ifadesini kullandığı fakat örgütün adı ve yapısına dair bilgi vermediği kaydedilerek, “Failin, devlet yetkililerince açıklandığı şekilde IŞİD terör örgütü mensubu olduğu emniyet birimlerince tespit edilememiş midir? Eğer IŞİD bağlantısı tespit edilmiş ise emniyet birimleri, terör örgütü üyesi olmak suçundan da soruşturma açılmış olmasına rağmen, IŞİD ve terör örgütü kavramlarını neden fezlekeye geçirmemiştir?” diye soruldu. Bu arada, failin örgüt bağı araştırılırken, bağlantı ve destekçilerinin de üzerinde durulması talep edildi. Dilekçede şöyle denildi:
“Çünkü IŞİD’in insan kaynağı ve lojistik desteğinin önemli bir kısmının ülkemizden sağlandığı, başta Adıyaman olmak üzere Türkiye ’nin bir çok ilinden IŞİD’e katılacak militanların hiçbir gizliliğe gerek duyulmadan, bazı istihbarat birimlerinin bilgisi dahilinde sevk edildiği, yabancı ülkelerde Türkiye konsolosluğu kartlarını kullanarak rahat hareket imkanı buldukları, örgüt militanlarının adeta ellerini kollarını sallayarak Suriye’ye giriş çıkış yaptıkları, yaralılarının Türkiye’de tedavi edildikleri yönünde somut veriler mevcuttur.”
Suruç ve Diyarbakır’daki bombalı saldırıların faillerinin MİT kontrolünde Suriye’ye girip çıktığı iddia edilerek, “Bombacı failin nasıl oraya geldiği, aranan kişilerden olduğu halde ve geniş güvenlik önlemi olduğu halde nasıl yakalanmadığı, eylemin başkaca faillerinin olup olmadığı sorularını bu veriler ışığında somut duruma sormalı ve gerekçelere dayanan somut yanıtlar vermelidir” denildi. Öte yandan, güvenlik önlemi almakla görevli Emniyet ve Jandarma ve valilik açısından da soruşturma yürütülmesi gerektiği ifade edildi.
‘KAMERA GÖRÜNTÜLERİ TESPİT EDİLSİN’
Dilekçede sıralanan taleplerden bazıları şöyle:
* Kısıtlama kararı kaldırılsın
* Olay yerinde keşif yapılsın
* Amara Kültür Merkezi çevresindeki mobese, ev ve iş yerlerine ait kameralardan olay gününden geriye dönük olarak son bir aylık görüntüler alınsın
* Olay gününden geriye doğru bir aylık olmak üzere Suruç otogarına ait kamera görüntüleri istensin
* Fail Şeyh Abdurrahman Alagöz’e ait olan nüfus cüzdanı üzerinde parmak izi incelemesi yapılsın, telefon numaraları tespit edilsin, bu numaralara ait görüşme, mesaj ve özellikle nerelerde bulunduğunun tespiti bakımından HTS kayıtları alınsın
* Failin son 1 yıl içindeki yurtdışı giriş-çıkış kayıtları celp edilsin; MİT, İstihbarat Daire Başkanlığı ve Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığına yazılarak, faile ait istihbarat bilgileri alınsın
* Facebook, e-mail, Twitter vs. sosyal medya hesaplarının tespiti ile mesaj ve paylaşımlarının dökümü getirilsin
* Fail hakkında katliamdan önceki tarihlerde telefon dinlemesi, teknik takip ve yahut yakalama kararı olup olmadığı saptansın
* Örgüt yönünden katliamın gerçekleştiği bölge ile ilgili öncesinde veya sonrasında herhangi bir istihbarı bilgi alınıp alınmadığı, MİT tarafından yapılan bir istihbarat çalışmasının olup olmadığı sorulsun
* Emniyet ve Jandarma istihbarata yazı yazılarak istihbarı bilgilerin kaydedildiği “LOG Kayıtları” alınsın