Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin yüzde 90’ı kentlerde yaşıyor. İstismara ve sömürüye açık mülteciler genelde çok düşük ücret alıyor. Hatta hiç para alamayanlar da var. BBC Türkçe'den Selin Girit'in haberi.
Abone olBeyoğlu’nun kalabalık, ışıltılı sokaklarından belki 500 metre ötede sessiz, kendi halindeki bir yokuşun üzerindeki bir lokanta...
İsmi vitrin camında yanlışlıkla İski Şam Lokantası olarak yazılmış olsa da, aslında burası Eski Şam Lokantası. Önünde birkaç tabure, içinde üç genç adam var.
Biri Şam’dan geldiğini söylüyor. Hem yüzünü hem ismini gizlemek istiyor. 1,5 yıl kadar önce gelmiş İstanbul’a.
"Esad’ın ordusunda askerdim. Bir gün gözümün önünde arkadaşımı öldürdüler. Sivillere ateş açmak istememişti çünkü. Ertesi gün firar ettim ordudan." diyor.
Önce sokaklarda yattığını anlatıyor. Sonra hasbel kader bir tekstil atölyesinde iş bulduğunu...1,5 ay çalışmış, beş kuruş vermemişler. Ne pasaportu, ne kimliği, ne herhangi bir belgesi var. Hiçbir şey diyememiş.
Sonra yine tesadüfen şimdi çalıştığı yeri bulmuş. Bir arkadaşının vasıtasıyla.
“700 lira maaş alıyorum. 500’ünü kiraya veriyorum. Hayatım çalışmakla geçiyor. Hiç para biriktiremiyorum. Türkçe bilmiyorum. Kimseyle konuşamıyorum. Bana burada bir gelecek var mı?” diyor.
Annesi kalbinden rahatsızmış. Eve para yollamak istediğini, yollayamadığını söylüyor.
Bir gün birinin yolunu kestiğini, “Bizim işlerimizi elimizden alıyorsunuz” dediğini anlatıyor sonra. Anlamış kendisine ne söylendiğini ama Türkçesi yetersiz, yanıt verememiş. “Keşke, biz sadece hayatta kalmaya çalışıyoruz diyebilseydim” diyor.
Çayını yudumluyor. Sigarasından bir nefes çekiyor.
“Param olsa bugün Avrupa’ya giderim. Yasadışı yollarla kaçmaya çalışırım ben de. Ama korkuyorum. İnsanlar denizde boğuluyorlar.” diye konuşuyor.
Suriyelilerin yüzde 90'ı kentlerde
Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin sayısı resmi rakamlara göre 2 milyona dayanmış durumda. Bunların yaklaşık yüzde 90’ı mülteci kampları dışında, kentlerde yaşıyor.
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nden Gizem Demirci Al Kadah’a göre, kentli mültecilerin en temel sorunu çalışmak isteyip de çalışamamak.
Al Kadah, "Belli bir gelirleri olsun, Türkiye’de düzenli bir hayat sürebilsinler istiyorlar. Ama çalışma izni olmadan bu zor. Çok kötü koşullarda çalıştırılıyorlar. Günde 13-14 saat çalışıp asgari ücretin yarısı kadar bir para alıyorlar. Bazen ise hiç para almıyorlar bile." diyor.
Suriyeli mültecilerin bu koşullarda istismara, sömürüye açık olduğunu, çok düşük ücret aldıkları ya da hiç para alamadıkları için çocuklarını da çalıştırmak zorunda kaldıklarını anlatan Al Kadah, “Doktorlar, öğretmenler pazarda su satarak geçinmeye çalışıyor” diye konuşuyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Türkiye’de mevzuat gereği Suriyelilerin çalışma iznine başvuru hakkı iki grupta değerlendiriliyor.
Birinci gruptakiler, yasal yollarla, yani pasaportlarıyla Türkiye’ye giriş yapan Suriyeliler. Bunlar ikametgah belgesi alabiliyor ve çalışma izni alma hakları bulunuyor.
Bu kişilerin sayısının 80 bin civarında olduğu, içlerinden 6 binine çalışma izni verildiği belirtiliyor.
İkinci gruptakiler ise savaş nedeniyle Suriye’yi kimliksiz terk eden ve Türkiye’de “geçici koruma” başlığı altında sığınmacı statüsünde görülen, kendilerine yabancı kartı verilen mülteciler.
Bu kişilerin ise savaş bitene kadar Türkiye’de kalmalarına izin veriliyor. Ancak çalışma hakları bulunmuyor.
'Suriyeliler istihdam sorununa çare olamaz'
Hükümet bu ikinci gruptakilere de çalışma izni verilmesi için harekete geçmiş durumda. Buna karşın ilgili yasa tasarısı halen Bakanlar Kurulu’nda bekletiliyor.
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nden Doç. Dr. Murat Erdoğan, tasarının Bakanlar Kurulu’ndan geçmemesinde yaklaşan seçimlerin etkisi olduğunu, ancak tasarı yasalaşsa dahi Suriyelilerin mevcut istihdam sorununa bir çare olamayacağını söylüyor.
Erdoğan, "Olur da bu tasarı geçerse, bundan sadece yaklaşık 3 bin civarında insan yararlanabilecek." diyor ve nedenini şöyle açıklıyor:
"Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de bir çalışma skalası ve hiyerarşisi var. Önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının iş ihtiyacına karşılık olacak işleri temin ederseniz, sonra yabancıya verirsiniz.
"Çalışma Bakanlığı diyor ki mesela: Birisi bana başvuruyor, ben şurada makina tamircisi olarak çalışmak istiyorum, diyor. Ama o ilde yüzlerce Türk iş bekliyor. Bu durumda bakanlık bu kişiler dururken Suriyelileri o işe yerleştirmenin mevzuat olarak mümkün olmadığını söylüyorlar.
"Yani tasarı yasalaşıp da Suriyeliler çalışma hakkına prensipte sahip olsalar da şu an bekleyen düzenleme soruna derman olamayacak."
'İzinsiz yabancı işçi çalıştıranlara 8381 TL ceza'
Doç. Dr. Murat Erdoğan’ın yürüttüğü ve geçen yıl yayımlanan "Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum" araştırmasına göre, Türkiye’de yerel halkın Suriyelilere çalışma izni verilmesine desteği hayli düşük.
"Suriyelilerin her türlü işte çalışmalarına kalıcı çalışma izni verilmelidir" diyenlerin oranı yüzde 5,4 dolayında. “Suriyelilere kesinlikle çalışma izni verilmemelidir” diyenlerin oranı ise yüzde 47.4’ü buluyor.
Benzer şekilde "Suriyeliler işlerimizi ellerimizden alıyorlar" diyenlerin oranının ise yüzde 56,1 olduğu görülüyor.
Bu algıda birçok mültecinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına göre çok daha düşük ücretlerde çalışmaya razı olması ve bu nedenle kimi işverenler tarafından tercih edilmeleri rol oynuyor.
Kaçak yabancı işçi çalıştırmanın önlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı belli cezalar getirmiş durumda. Örneğin, çalışma izni bulunmayan yabancıyı çalıştıran işverenlere her bir yabancı için 8381 TL ceza kesiliyor.
Ancak aynı kanun gereği, çalışma izni olmayan yabancıya da 835 TL ceza verilmesi söz konusu. Dolayısıyla sömürüldüğünü düşünen ama geçinmekte zorlanan kişiler, iş verenleri hakkında herhangi bir şikayet mekanizmasını yürürlüğe sokmakta çekimser davranıyor.
'Mülteciler Türk ekonomisine de katkı saplar'
Suriyeli mültecilerin kayıt dışı çalışmalarının ülkeye maliyeti de yüksek. Çünkü kaçak çalışan mülteciler vergi ödemiyor ya da sosyal güvenliğe herhangi bir katkıda bulunamıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW) Mülteciler Programı Direktörü Bill Frelick, yetişkin mültecilere çalışma izni verilmesinin Türkiye ekonomisine de katkı sağlayacağı kanaatinde.
Frelick, "Bu illa ki iş imkanı için oluşan bir rekabet olarak görülmemeli. Buna Türk ekonomisini geliştirecek bir adım olarak bakılmalı." diyor.
Bu noktada kapılarını 800 bin mülteciye açma taahhüdünde bulunan Almanya örneğini veren Frelick, Berlin’in mültecilerin kısa vadede olmasa da uzun vadede ülke ekonomisi için faydalı olacağı hesabı yaptığını söylüyor.
Murat Erdoğan’a göre de Türkiye bir an önce ABD’deki Yeşil Kart sistemine benzer bir düzenlemeyle kayıt dışı çalışmayı ve Suriyeli mültecilerin sömürülmesini bitirmek zorunda. Erdoğan, bu aşamadan sonra ise vatandaşlık konusunun eninde sonunda Türkiye’nin önüne geleceğini söylüyor.
Erdoğan, "Bu kadar büyük bir kitleyi vatandaş statüsüne almaksızın ülke içinde entegre etmeniz mümkün değil. Bunu yapmazsanız başka güvenlik riskleri oluşturursunuz. Kendi içine kapalı bir toplum yaratırsınız. Gettolaşma söz konusu olabilir. Çalışmaları yasal hale gelmezse sömürü ortamı Suriyelileri her geçen gün Türk toplumuna karşı öfkeli, nefret dolu bir çizgiye taşır. Türk çalışanları, işini gücünü kaybeden insanları da ayaklandırır. Bu gidişat iyi bir gidişat değil." diyor.
Murat Erdoğan bir riske daha dikkat çekiyor: Suriyeli mültecilerin beyin göçü.
Türkiye’de çalışma imkanı bulamayan, eğitimli, kalifiye Suriyelilerin ülkeden ayrılmalarının geri kalan mültecilerin entegrasyonu açısından da sorun yaratacağını söyleyen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bizim yeterince doktorumuz mühendisimiz var. Bizim kaybımız o değil. Bizim kaybımız sosyal köprülerin gidiyor olması. Çünkü entegrasyon sürecinde bizim o yetişkin Suriyelilere ihtiyacımız var. Kamuoyu liderlerine, Türk toplumuyla köprüler kurabilecek insanlara ihtiyacımız var. Onları kaçırıyoruz. Bu da çok ciddi bir sorun.”
Suriyeli mülteciler dertli
Üç Suriyeli mülteci kadınla konuşuyorum. "Gazeteciyim, Suriyelilerin çalışma koşullarıyla ilgili araştırma yapıyorum." diyorum.
Başta konuşmaya çekimserler. Ama sonra bir bir anlatmaya başlıyorlar:
Selsebil: Kocamın işi yok. Çalışma izni yok. Buraya iki yıl önce geldik. İş bulamıyor. Kaynakçı benim kocam. Altı ay bir yerde çalıştı. Dört ay sonunda 1000 TL verdiler, bir daha da para mara vermediler. Evde boş boş oturuyor. Avrupa’ya gidelim, diyor. Ben istemiyorum. İstanbul’u seviyorum ben. Bir yıldır her gün bu yüzden kavga ediyoruz.
Şahaf: Benim kocam 52 yaşında. Dört ay hamallık yaptı. Sonunda sen bu işi beceremedin, dediler. Bir kuruş da vermediler. Mahalle mahalle dolaştım, kızıma iş buldum. Bir tekstil atölyesinde. Günde 12 saat, ayda 600 liraya çalıştırdılar. Dayanamadı. Ayrıldı. Şimdi borç alarak yaşıyoruz. Fırsatımız olsa Avrupa’ya gideceğiz.
Lina: Biz para istemiyoruz. Biz, bize yemek verin demiyoruz. Biz sadece normal bir yaşam istiyoruz. Çalışmak istiyoruz. Ama olmuyor. Çünkü çalışma iznimiz yok. Suriyelilerin önündeki tek seçenek şimdi Avrupa’ya kaçmak. Yoksa bu kadar insan niye kendini denize atsın, boğularak ölsün?