Suriyeli Mahmut’un cılkını çıkarmak…
Ya çok sevip sevgi selinde boğuyoruz veya görmezden gelip yokluğa mahkûm ediyoruz.
Bazen kaş yapayım derken göz çıkarma huyumuz yok mu…
Gerekli gereksiz yerde o kadar çok devreye giriyor ki bazen elde etmek istediğimizin tam tersi sonuçlar ortaya çıkarabiliyor. Tıpkı Elazığ’da meydana gelen deprem sonrası büyük bir fedakârlık yapan Suriyeli Mahmut olayında yaptığımız gibi…
Önce olayı hatırlayalım…
Elazığ’da meydana gelen ve yüreklerimizi yakan deprem sonrası bütün Türkiye Elazığ’a aktı adeta.
Kızılay başta olmak üzere AFAD, AKUT gibi yardım kuruluşları ve ismini burada zikredemeyeceğimiz kadar çok kurum ve kuruluş adeta Elazığ’da hayat kurtarma yarışına girdi.
Bir önceki yazımın altına şu notu iliştirmiştim: Biz kocaman büyüklükte bir milletiz. Bu deprem bir kez daha gösterdi ki bizi ne kadar bölmeye ya da kutuplaştırmaya çalışsalar da “bir” olmanın en güzel örneklerini sergiliyoruz.
Kürt ve Türk kardeşliğinin bir kez daha neşvünema etmesi bizim kadim bir millet olduğumuzun göstergesidir.
Afet koordinasyon ve acil yardım hizmetlerinde ise hatırı sayılır seviyede mesafe kat etmiş durumdayız.
Bu necip millet birlik beraberliğin bir kez daha yakışan en güzel an ve durum olduğunu ispat etmiştir.
Kurumların yanı sıra ferdi çalışmalarda da vatandaşlar canla başla enkaz altında kalanlara ulaşmaya çalıştılar.
Bunlardan birisi de Suriyeli Mahmut’tu.
Üniversite öğrencisi olan Mahmut, bir enkazın altında kalan 2 kişiyi parmaklarıyla kazıdığı enkaz altından kurtarmayı başardı. Öyle ki Mahmut’un parmakları kan revan içinde kalmıştı.
Mahmut’un yaptığı büyük bir fedakarlıktı ve her türlü övgüyü hak ediyordu. Nitekim olayın duyulmasıyla beraber Suriyeli Mahmut yazılı, görsel ve sosyal medyada haber konusu oldu. Birçok insan Mahmut’u tebrik eden mesajlar attılar.
Lakin “kaş yapayım derken göz çıkarma” huyumuz burada da devreye girdi.
“Abartma” yeteneğimizi kullanarak Mahmut’un yaptığı fedakarlığı her gün, her saat, hatta belki de her dakika ekranlara ve gazetelere taşımaya başladık. Mahmut’un kurtardığı aile ile görüşmesini canlı yayınlarla ekrana yansıttık. Duygusal anların yaşandığı bu buluşmayı ilerleyen günlerde de sürekli ekranlara taşıdık.
Yazılı medyada her gün Mahmut’la ilgili bir habere yer verdi. Sosyal medya üzerinde ise Mahmut’la ilgili yapılan paylaşımlar aldı başını gitti.
Ancak burada bir şeyi es geçtik: Elazığ’da sadece Mahmut yoktu.
Mahmut gibi yüzlerce kurum, binlerce insan canını dişine takmış, büyük fedakarlıklarla görevlerini yerine getiriyordu. Ancak bütün bu kurum ve insanlar bir anda Suriyeli Mahmut’un gölgesi altında kalarak adeta önemsizleştirildiler.
Suriyeli Mahmut’la ilgili yapılan aşırı haber ve paylaşımlar bir süre sonra kıyıda köşede bekleyen sinsi fırsatçıların ekmeğine yağ sürmeye başladı. Hükümet aleyhtarı olan ve Suriyeli düşmanı olanlar Mahmut’a gösterilen bu yoğun ilgiyi kendi lehlerine kullanmaya başladılar.
Oysa ki her şeyi tadında bırakmak gerekiyordu.
Suriyeli kardeşlerimiz bizim misafirimiz. Onlar muhacir biz de Ensarız.
Ama başta da dediğim gibi bir şeyi göklere çıkarmak illaki ona iyilik yapıyoruz anlamına gelmiyor.
“İfrat” ve “tefrit” yani “aşırı ilgi” ve “hiç ilgilenmemek” arasındaki “vasat”ı yani “orta yolu” maalesef her zaman ıskalıyoruz.
Ya çok sevip sevgi selinde boğuyoruz veya görmezden gelip yokluğa mahkûm ediyoruz.
Gördüğüm kadarıyla Suriyeli Mahmut’un yapmış olduğu fedakarlığa gösterilen aşırı ilgi bir antipatiye dönüşmek üzere.
Bir an önce başka Mahmutların da olduğunu hatırlayıp hak edene hak ettiği kadar ilgiyi göstermek gerekiyor.
Lütfen bir kerede bir şeyin cılkını çıkarmayalım…