Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkiler, yeni bir dönemece giriyor. Bu durum etkisini, gazetecilere dahi gösterdi. Özkök, Suriye lobisinde bekleyen iki gazeteciyi yazdı.
Abone olTürkiye ve Suriye arasındaki ilişkiler yeniden yapılanıyor. ABD'nin bölgede tehdit unsuru oluşturmaya başlaması, Suriye'yi Türkiye'ye yakınlaştırdı. Daha önce Türk gazetecileri önemsemeyen Şam, iki Türk gazeteciyi ağırladı. Ertuğrul Özkök, "Lobide bekleyen iki gazeteci"yi yazdı.
SURİYE Cumhurbaşkanı Beşar Esad geçtiğimiz ay iki Türk gazetecisine sürpriz bir demeç verdi.
Bu demeç yazıişlerimize geldiği zaman ben yurtdışındaydım.
ÖNCE İNANMADIM
Arkadaşlarım, ‘Elimizde Esad’la yapılmış bir mülakat var’ deyince, önce inanamadım.
Çünkü Türk gazetecileri çok iyi bilir ki, Şam yönetiminden özel mülakat almak kolay değildir.
Şu sıralar Şam’a hákim olan psikolojiyi en güzel anlatan olaylardan biri bu mülakattır.
O nedenle size bu mülakatın perde arkasını anlatacağım.
Hürriyet Yazıişleri Müdürü ve yazarı Tufan Türenç ile Sabah Gazetesi yazarı Yavuz Donat geçen ay, Marmara Grubu’nun davetlisi olarak Şam’a gittiler.
Akkan Suver’in bu gezisine giderken, gazeteci vizesi almadılar.
Çünkü gazeteci vizesi için uzun işlemler gerekiyor.
Bunun yerine Marmara Grubu’nun heyetine dahil edildiler.
Ama Akkan Suver Şam’da herkese gazeteci olduklarını söyledi.
Buradan giderken kafalarında Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la mülakat yapmak gibi bir umut yoktu.
Ancak Şam’da konuştukları Suriyeli temsilciler, heyette iki ünlü Türk gazetecisinin bulunduğunu öğrenince, devreye girip, bu mülakatı ayarladılar.
SABAH 08.30
Kendilerine ‘Sabah saat 08.30’da otelin lobisinde bekleyin’ denmiş.
Söylenilen saatten 10 dakika sonra 8 araba gelip Türenç ve Donat’ı alıp saraya götürmüş.
Cumhurbaşkanı kendilerini çok sıcak karşılamış.
Bu sürpriz mülakat işte böyle bir ortamda gerçekleşmiş.
Suriye yıllardır Türk gazetecilerine karşı mesafeli durmuş bir başkent.
O nedenle devlet yönetimindeki bu psikoloji, Türkiye’ye bakıştaki köklü değişikliği de gösteriyor.
Uluslararası arenada giderek yalnızlaşan Suriye’nin Türkiye’den gelen her sıcak mesaja ihtiyacı var.
Ama şimdi bir başka sorunla karşı karşıyayız.
Amerikan yönetiminin baskısı giderek artıyor.
Hatta Amerika’nın, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Suriye’ye gitmemesini istediği yolunda haberler çıktı.
Dün akşam Turkish Daily News Gazetesi’nin kuruluş yıldönümünde, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’la sohbet ettim.
Büyükelçi, çok açık bir ifadeyle bu tür haberlerin doğru olmadığını söyledi.
Aynen şunları anlattı:
‘Ben, Türk Dışişleri Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanı’nın Suriye’ye ne zaman gideceğini sordum. Onlar da, ‘Henüz bir tarih belli değil. Mart sonu planlanmıştı. Nisan ortasına kalabilir’ dediler. Ben, onlara Cumhurbaşkanı gitsin, ya da gitmesin diye bir şey söylemedim.’
TÜRKİYE’NİN HANDİKAPI
Amerikalılar’ın bu ziyaretten memnun olmayacakları kesin, ama anlaşıldığı kadarıyla bunu sadece hissettirmişler.
Benim bu konudaki inancım şu:
Köşeye sıkışan ülkelere, güvenebileceği kaçış koridorları bırakmak gerekir.
Şu sırada bu işi en iyi yapabilecek durumdaki ülke de Türkiye.
Çünkü Amerika’nın tutumunun ne kadar ciddi olduğunu en iyi anlatabilecek ülke Türkiye’dir.
Ancak şu sıra bu konuda Türkiye’nin bir handikapı var.
Amerikan yönetimi Türkiye’nin samimiyetine güvenmiyor.
Bunda hem haklı hem haksızlar.
Haklı oldukları yan şu.
Türkiye Irak politikasında bir müttefike yakışır tutarlı bir çizgi izlemedi.
Zaman zaman ABD düşmanı fanatiklerin etkisinde kalıp gereksiz çıkışlar yaptı.
Ama Amerikan yönetiminin haksız olduğu konu da şu.
Türkiye, Suriye’nin liberal ekonomiye geçmesini, içinde bulunduğu izolasyondan çıkıp dünya topluluğunun bir parçası olmasını bütün samimiyetiyle istiyor.
GÜÇLÜ ESAD
Üstelik bunu, geçmişte Öcalan’a ev sahipliği yapmış olmasına rağmen istiyor.
Suriye’ye güven veren bir Türkiye, ABD’nin de menfaatinedir.
O nedenle Cumhurbaşkanı’nın gezisinin ertelenmemesi gerekir.
Washington’da, kendini duygusallıktan kurtarmış akıllı insanların da böyle düşünmesi gerekir.
Bu tavır Şam’da Beşar Esad’ın elini güçlendirir.
Güçlü bir Esad da hem Türkiye’nin hem de ABD’nin istemesi gereken şeydir.
YAZI:Ertuğrul ÖZKÖK
HÜRRİYET