BIST 9.693
DOLAR 35,22
EURO 36,73
ALTIN 2.963,23
HABER /  POLİTİKA  /  HDP

Süreç konusunda hiç olmadığı kadar kaygılıyım!

HDP Hakkari milletvekili Adil zozani İnternethaber'e konuştu.

Abone ol

NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA 

Cemil Bayık'ın bugün gündeme bomba gibi düşen, “Savaşı Eylül sonunda başlatabiliriz. Savaş başlatma yetkisi bizdedir." sözlerini değerlendiren Adil Zozani, sürece ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Cemil Bayık'ın sözlerinin tartışılacak bir yanı olmadığını belirten milletvekili, süreç konusunda "hiç olmadığı kadar kaygı taşıyorum." dedi.

HİÇBİR ZAMAN OLMADIĞI KADAR KAYGI TAŞIYORUM

Demokratik barış ve çözüm süreci, Kürt tarafının bu süreçte attığı adımlarla yürüyor ve bugüne kadar geldi. Geçtiğimiz haziran ayı itibariyle parlamentonun kabul ettiği yasanın gereğini yapması gereken hükumetin gündem olarak, yasanın 2. maddesinde geçen başlıkların gereğini parlamentonun gündemine taşımamış olması nedeniyle şu anda bir tıkanma noktasındayız, dolayısıyla sürecin devamından yana ciddi kaygılarımız var. Çünkü hükumet daha önceki alışılagelmiş reflekslerini tekrar gündeme getiriyor, kendi gündemini dayatan bir noktada duruyor, dolayısıyla bu sürecin devamından yana hiçbir zaman olmadığı kadar kaygı taşıyorum.

Cemil Bayık'ın “Savaşı Eylül sonunda başlatabiliriz. Savaş başlatma yetkisi bizdedir." sözlerini değerlendiren Zozani şunları söyledi:

BAYIK'IN SÖZLERİNİN TARTIŞILACAK TARAFI YOKTUR

Legal ve demokratik siyasetin içerisinde yer alan bir siyasi aktör olarak biz, demokratik barış ve çözüm sürecinin başarıya ulaşması gerektiğini düşünüyoruz, ben buna inanıyorum. Bu süreci, ne pahasına olursa olsun, halklarımızın beklediği bir sonuca evriltmemiz gerektiğine inanıyorum.

30 yıldır ayağındaki ayakkabısını çıkarmamış, binlerce arkadaşını bu uğurda şehit vermiş bir siyasi mekanizmanın tepe noktasındaki insanların tabii ki bu süreçte asli unsur olmaları eşyanın tabiatı gereğidir. Bu durumda Sayın Bayık'ın sözünün tartışılacak bir tarafı yoktur. Doğrudan doğruya bu sürecin muhatapıdırlar ve bu sürecin başarıya ulaşması için onların bir kenara bırakılması, onların iradelerinin hiçleştirilmesi mümkün değildir. Kim böyle bir gayretin içerisine girerse büyük bir gaflet yaşamış olacaktır.

TARTIŞILMASI GEREKEN HÜKUMETİN ATACAĞI ADIMLARDIR

Dolayısıyla Sayın Bayık'ın bu savaşın devam edip etmeyeceği, sürecin bitip bitmeyeceği, yeniden çatışma sürecine girip girilmemesi noktasında, karar verici mekanizmanın KCK Başkanlık Konseyi'nin olduğunu ifade etmiş olması, bir doğruyu tekrar teyit etmektir. Burada tartışılması gereken hükumetin tutumudur, hükumetin atacağı adımların ne olması gerektiğidir. Sayın Bayık, o röportajında hükumetin atması gereken adımları sıralamış, hükumetin bu konuda bir şey söylemesi gerekir.

OSLO'NUN TEKRARI OLMAMASI İÇİN....

Hatırlatmak isterim ki, Oslo süreci böyle bir noktada kırıldı. 15 Haziran 2011 tarihi, Oslo sürecinin sonlandığı gündü. Şimdi, 30 Eylül 2014'ün, 15 Haziran 2011'in tekrarı olmaması için, bizlerin ve hükumetin yapması gerekenler vardır. Bunlar da kamuoyunun önünde çok açık ve net tartışılan şeylerdir. Yasa bunu hükmediyor. Haziran ayında parlamentodan çıkardığımız yasa, hükumete belirli yükümlülükler veriyor, hükumet bu yasanın sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Bunları yerine getirmeden söylenecek her söz demogojiden ibarettir ve bizim nezdimizde de çok itibarı olmaz.

Kandil'deki irade ile İmralı'daki iradeyi birbirine karşı iki ayrı iradeymiş gibi göstermenin Türkiye'ye bir faydası yok, çünkü böyle bir şey yok. Kandil her koşulda bugüne kadar Sayın Öcalan'ın sarfettiği sözlerin arkasında durmuş ve gereklerini yerine getirmiştir. Sürecin başında süreci rahatlatıcı adımlar çerçevesinde Sayın Öcalan'ın bir sözyle Kandil yönetimi elindeki bütün kamu personeli rehinelerini geri gönderdi. Sadece asker ve memurları değil, bu süreçte Kürt halkına karşı suça bulaşmış, sivil halkta bırakılmaları tartışma konusu olan korucuları dahi, serbest bıraktı ve bu sürecin sadece devlet otoritesi nezdinde bir rahatlamaya sebebiyet vermesini yeterli görmedi, aynı zamanda toplum nezdinde de bir rahatlamaya sebebiyet verecek güven artırıcı adımlar attı. Bunların hepsini Sayın Öcalan'ın bir sözüyle yaptı. 99 yılında Sayın Öcalan'ın bir sözyle, gerilla ülke sınırları dışına çıktı. 2013 Nevroz'u itibariyle Sayın Öcalan'ın çağrısıyla birlikte gerilla sınırların dışına çekilme kararı aldı, ateşkes ilan etti ve çekilme sürecini başlattı.

Ancak, birbirine paralel olarak işlemesi gereken süreç, hükumet tarafından işletilmediği için, hükumet kendi sorumluluklarını yerine getirmediği için bu işi oldu bittiye getirmeye çalıştığı için süreç işlemedi. Sürecin o günlerde belirlenen 3 aşamalı yol haritası işleyemedi.

Bugün bu konuda değerlendiremelerde bulunan Başbakan ve Başbakan Yardımcısı Efkan Ala'nın sözlerini de değerlendiren Zozani, şunları söyledi:

SÖZLERİNİZİN GEREĞİNİ YAPIN

Hem Sayın Efkan Ala'nın, hem Sayın Numan Kurtulmuş'un, hem de Sayın Başbakan'ın bugünkü konuşmalarını dinledim. Altını çizmemiz gereken bir husus var. Hükumet, devletin icra mekanizması olarak bu süreçte sorumluluk sahibidir ve devlet adına çözümün bir tarafıdır, sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Biz, söylenen bu sözleri önemsemek arzusu içerisindeyiz. Ama, bu sözler geride bıraktığımız 2 yıl içerisinde çokça tekrarlandı. Bu sözlerin gereğini yapın diyoruz. Bunun dışında yapacağınız her şey, sarf edeceğiniz her cümle Kürt halkı nezdinde demogojiden ibaret kalır.

KARŞI KIYIYA GEÇMENİN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRİN

Öyle görünüyor ki; hükumet Şark kurnazlığına başvuruyor. "Biz süreci sahipleniyoruz, ne pahasına olursa olsun süreci devam ettiriyoruz, yolun yarısını geçtik, geriye dönüş maliyeti, karşı kıyıya geçiş maliyetinden daha ağır bir maliyettir" diyorn Sayın Başbakan. Biz de buna, "Evet karşı kıyıya geçelim, geri dönüş olmasın ama karşı kıyıya geçişin gereklerini yerine getirin" diyoruz. Bu sözü bir Şark kurnazlığına dönüştürüp, "Biz masadan çekilen taraf değiliz, adım atmıyoruz, masayı karşı taraf devirdi" diyerek, bu sürecin sorumluluğunu Kürt siyasetine yüklemek hakkaniyetli, ahlaki bir tutum değildir.

Ortadoğu'da yaşanan IŞİD vahşetine ve Kürtlerin Kobani'de verdiği mücadeleye dikkat çeken Zozani, hükumetin oradaki Kürt halkına destek vermesi gerektiğini söyledi:

KÜRT HALKINA KARŞI HASMANE TAVIR ALMAK, ÇÖZÜM GETİRMEZ

Bugünkü koşullar, 2013 koşullarından da farklı olarak değerlendireceğimiz husular içeriyor. Ortadoğu coğrafyasının karıştığı ve her yerin bu kaotik ortama bulaşması için bir kıvılcımın yeterli olduğu günlerden geçiyoruz. IŞİD çetelerinin Türkiye tarafından desteklendiği, palazlandırıldığı, Türkiye kamuoyunun da, Uluslarası kamuoyunun da kabul ettiği bir gerçekliktir. Sayın Bayık'ın röportajında, altı çizilmesi gereken çok önemli bir husu var. bugün, Kürt halkı Kobani'de bir katliamla, bir imha operasyonuyla karşı karşıyadır. Kürt halkı, kendisni, 12 gündür kendi imkanlarıyla savunuyor. Sayın Bayık, röportajda, Türkiye'den Suriye'ye giden bir trenden IŞİD karargahına silah ve mühimmat bıraktığı bilgisini dile getiryor, bu sözler iddianın ötesindedir. Dolayısıyla Kürt halkına karşı hasmane bir tavır içerisinde olan bir hükumetin çözüm geliştirme kabiliyetinin olamayacağını ifade ediyoruz.

DEMOKRATİK, LAİK REJİMİN GÜVENCESİ KÜRT HALKININ MÜCADELESİNİN SONUNDA MÜMKÜNDÜR

Kürt halkının Ortadoğu coğrafyasında güçlenmesi ve otorite sahibi bir halka dönüşmesi, Türkiye halkları ve Türkiye Cumhuriyeti açısından bir tehdit olarak algılanmamalıdır. Tersine, Türkiye'deki demokratik, laik rejimin, toplumsal yaşam tarzının korunması da Kürt halkının Ortadoğu'da verdiği büyük mücadelenin sonunda mümkündür. Bu mücadelenin başarıyla sonuçlanması, Türkiye'de yaşayan halkların demokratik yaşamının da sürdürülebilir olduğunu gösterecektir. Bugün Kobani'de Kürt halkına yönelen bu çeteci, gerici, faşizan zihniyet Türkiye metropollerinde de kendini gösterecektir ve toplumsal yaşama doğrudan doğruya müdahale imkanı bulacaktır. Türkiye Cumhuriyeti hükumetinin de bu gerçekliği kavrayıp, Kürt halkını katletmeye çalışan bu çeteci zihniyetle dirsek temasını kesmeli, Kürt halkından yana tutum almalıdır.