BIST 9.627
DOLAR 35,25
EURO 36,76
ALTIN 2.964,89
HABER /  GÜNCEL

Süleyman Şah kimdir? O Türbe neden çok önemli?

TSK'nın operasyon düzenlediği Süleyman Şah Türbesi Türkiye için neden bu kadar önemli? Süleyman Şah kimdir niye Suriye'de mezarı vardı? İşte Süleyman Şah hikayesi.

Abone ol

Türkiye 'nin sınırları dışındaki tek toprak parçası olan Süleyman Şah Türbesi operasyonu gündeme Süleyman Şah kimdir sorusunu oturttu. TSK'nın 50 tankla yaptığı operasyonla Süleyman Şah Türbesi'ndeki kutsal emanetler Türkiye sınırındaki bir başka Suriye toprağına nakledildi. Peki Süleyman Şah Türbesi Türkiye için neden bu kadar önemli, Süleyman Şah kimdir ve tarihi anlamı nedir?

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ VE SÜLEYMAN ŞAH KİMDİR?
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin dedesidir. 1200’lü yıllarda Moğol istilası üzerine yaklaşık 50 bini bulan tebaasıyla Anadolu’ya gelmiş ve Fırat kıyısına yerleşmiştir. Haçlı Seferlerine karşı Filistin’e gitmek isterken bugünkü Suriye’de, 1227 yılında Fırat Nehri’nde boğulmuştur. Süleyman Şah ve iki muhafızı, bugünkü sınırımıza takriben 100 km mesafede olan Caber Kalesi’ne defnedilmiştir.

Süleyman Şah Türbesi’nin ve bulunduğu alanın hukuki statüsü nedir?

Türbe ve müştemilatının bulunduğu alanın, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olduğu konusunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması’nın 9. maddesi[2] uyarınca, söz konusu bölge Türk toprağı sayılmış ve Türkiye’ye türbede muhafız bulundurma ve bayrak çekme hakkı tanınmıştır. Bu hak, Lozan Barış Antlaşmasında da teyit edilmiştir.

Suriye’de hâkimiyetini devam ettiren Fransa ile daha sonra (30 Mayıs 1926, Türkiye ile Fransa Arasında Suriye ve Lübnan İçin Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi) yapılan anlaşma ve görüşmelerde de arazinin Türk toprağı olduğu hususunda değişiklik yapılmamış ve sınır çizgisi korunmuştur.



Öte yandan, Suriye ile 5 Ağustos 1956 tarihli, Halep Protokolü (Türkiye-Suriye Yüksek Hudut Komisyonu Toplantısı) ile Süleyman Şah Türbesi’nin mülkiyeti konusunda iki ülke arasında bir ihtilafın bulunmadığı ve kabrin mülkiyetinin Türkiye’ye ait olduğu kayda geçirilmiştir. 1973 sonrasında Türbe’nin taşınmasına ilişkin tüm görüşmelerde ve ilgili tutanaklar ve protokollerde de Süleyman Şah Türbesi’nin Türk toprağı niteliği vurgulanmıştır.


Abdülhamid zamanında, Süleyman Şah Türbesi'nin inşasına ait bir masraf belgesi

Bugüne kadar Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’na ilişkin yapılan tüm resmi yazışmalarda Suriye tarafı, anılan anlaşma hükümlerine bağlı olduklarını beyan etmiştir. Son olarak, Suriye’nin İstanbul Başkonsolosluğu’ndan 2012 yılında alınan bir notada, Suriye tarafının 1921 tarihli Ankara Anlaşması’na ve 1956 tarihli Halep Protokolü’ne bağlı olduğu bir kez daha teyit edilmiştir.

Uluslararası anlaşmalar uyarınca, türbenin bulunduğu 10 dönümlük arazi, Türkiye mülkiyetine ve egemenliğine bırakılmıştır. Türbenin bulunduğu bölge, ülkemiz sınırları dışındaki tek vatan toprağıdır.

Süleyman Şah Türbesi ve Süleyman Saygı Karakolu neden önemlidir?

Türbe’nin bulunduğu alan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçasıdır. Öte yandan, tarihçilerin bildirdiğine göre, Caber Kalesi’ndeki türbeye hem Osmanlı dönemi öncesinde hem de Osmanlı döneminde özel bir önem verilmiştir. Cumhuriyet döneminde, de aynı ilgi, farklı vesilelerle gösterilmeye devam edilmiştir.

Osmanlı öncesi dönemde, Caber Kalesi’ndeki eski türbenin bulunduğu ilk yapının inşasına Halep Emiri Zengi Atabek döneminde başlanmış ve oğlu Nureddin tarafından tamamlanmıştır. Selahaddin Eyyubi döneminde, türbe koruma altına alınmış ancak 1260 yılında Moğollar tarafından yıkılmıştır. Osmanlı döneminde ise, Yavuz Sultan Selim, mezarın bulunduğu alanıve türbeyi restorasyondan geçirmiştir. 1700 yılında da Rakka Valisi Kadı Hüseyin Paşa, Süleyman Şah’ın mezarına bir türbe inşa etmiştir. Kayıtlara geçen ilk düzenleme ise Sultan Abdulhamit dönemine aittir. 1882 yılında, Sultan Abdulhamid döneminde mezar tekrar gündeme gelmiş, bir türbe olarak yeniden inşası için keşifler yaptırılmış ve inşası için karar alınmıştır. Türbeye ek olarak kuyu, ambar ve muhafızlar için bir koğuş yaptırılmıştır. Türbeye bir onbaşı kumandasında bir takım ve maaşlı bir türbedar da atanmıştır. Daha sonra 1910 yılında, Sultan Mehmed Reşad döneminde yeni bir keşif yaptırılmış, türbenin tamiri kararlaştırılmış ama Birinci Dünya Savaşı’ndan dolayı tamirat mümkün olmamıştır.

Cumhuriyet’e geçiş ve sonrasında da, Türbe ve müştemilatına gösterilen ihtimam sürekli bir biçimde devam ettirilmiştir. Geçiş döneminde, ilk olarak Halife Abdülmecid Efendi, 18 Ekim 1921’de Ankara’ya, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na, kendi el yazısıyla bir mektup göndermiş, Caber Kalesi’nin Türk toprağı olarak kalmasını Fransa’ya kabul ettiren Mustafa Kemal’i tebrik etmiştir.

Cumhuriyet döneminde, hukuki süreçlerin yanında, Süleyman Şah Türbesi ve müştemilatına yönelik ilk çalışma Mustafa Kemal’in talimatıyla yapılmıştır. Türbe, ilk olarak elden geçirilmiş ve bir jandarma karakolu yapılmıştır. 1931 yılında geniş kapsamlı bir tamirat yapılmış ve daha önce kaldırılan imamlık kadrosu da ihdas edilmiştir.

Cumhuriyet döneminde ilk kayıt, 1924 Urfa Müftülüğü, Mahalli Evkaf İdaresi kayıtlarıdır. Türbede, imamlık, müezzinlik ve hizmetçilik görevleri yürüten Şeyh Süleyman Efendi’ye 1924 yılında 7 lira ödendiği bilgisi kayıtlarda bulunmaktadır. 1927 yılında devrim kanunları kapsamında, türbenin zaviye olduğu gerekçesiyle, Şeyh Abdullah Efendi’nin statüsünü indirilip maaşı kesilse bile, Refik Halit Karay’ın 1929 yılında, Türbe’nin harabeye döndüğünü dile getirdiği “Türk Mezarı” isimli yazısı üzerine Ankara’nın harekete geçtiği ve tadilat işlemlerine başladığı bilinmektedir.1936’da da Maarif Vekâleti tarafından tamir gören Türbe’nin muhafazasını sağlamakla görevli Jandarma İhtiram Kıtası için 30 Mayıs 1938’te modern bir karakol yaptırılmıştır. 1939 yılında da eski türbenin tamiri imkânsız hale geldiği için karakolun yanında eski özelliklerine uygun olarak yeni bir türbe yapılmış ve mezar buraya taşınmıştır. 1951’de Caber Kalesi’ni ve Halep ile Şam’daki şehitliklerin durumunu inceleyen Konya Milletvekili Saffet Gürol’un hazırladığı raporlar çerçevesinde konu tekrar gündeme gelmiş ama Suriye ile ilişkilerde yaşanan sorunlardan dolayı adım atılamamıştır. 1975 yılında Türbe Caber Kalesi’nden, Karakozak köyü mıntıkasına taşınmış ve yeni bir türbe inşa edilmiştir. 1995 ve 2001 yıllarında da, Suriye rejimi tarafından taşınma talebi tekrar gündeme getirilmiş ve müzakerelere konu olmuştur.

Son olarak, 23 Ocak 2003 tarihinde Ankara'da imzalanan “Süleyman Şah Türbesi Tahkimat Projesinin Uygulanmasına İlişkin Ana Tutanak” çerçevesinde, türbenin yerinde kalması konusunda Suriye ile mutabakata varılmış, arazi sınırları tahkim edilmiş, kapsamlı bir onarım yapılmış ve karakol binası yeniden inşa edilerek, Süleyman Şah Türbesi yeniden ziyarete açılmıştır. 2008 yılında Teşrin Barajı'nın yükselen su seviyesinin türbeyi yeniden tehdit etmesi üzerine, Cumhuriyet tarihinin en geniş kapsamlı tadilatına gidilmiştir. Fırat Nehri’nin yükselmesi riskine karşı alınan tedbirler yanında, türbenin çevresine beton duvar örülmüş ve iki bayrak direği dikilmiştir. Ayrıca, karakoldan çıkan atık suların Fırat Nehri'ni kirletmemesi için karakol binasının arka bölümünde paket arıtma sistemi kurulmuş ve türbenin etrafı, Türkiye'den gönderilen ağaçlar ve hazır çim ile yeşil bir alan haline getirilmiştir.

Türbede yatan Süleyman Şah’ın, I. Kılıçarslan’ın babası Kutalmışoğlu Süleyman olabileceği bazı kaynaklarda dile getirilmektedir. Bununla beraber Kutalmışoğlu Süleyman’ın mezarının Halep Kapısı’nda olduğu iddia edilmekte ve öldüğünde Caber Kalesi’nin Selçukluların eline geçmediği de bilinmektedir. Tarihçilerin büyük bir kısmı, kaledeki türbenin Süleyman Şah’a ait olduğunu düşünmektedir.

1973’teki nakil sırasında, görüşmelere katılan Türk heyetine, “Süleyman Şah Felsefesi’ne göre hareket edilmesi” talimatı verildiğini, heyette yer alanlar mülakatlarında dile getirmiştir.

20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması (Madde 9): “Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman’ın dedesi Süleyman Şah’ın Caber Kalesi’nde bulunan ve Türk Mezarı ismiyle belirli Türbesi müştemilatı ile Türkiye’nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı çekecektir.”



SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ’NİN 3. KEZ NAKLEDİLMESİNE DAİR

3. nakil öncesine kadar Süleyman Şah Türbesi nerede bulunmaktaydı?

Türbe, 1975’ten beri Halep’in Münbiç ilçesine bağlı Karakozak Köyü yakınındaki 10 dönümlük bir arazide bulunmaktaydı. Sınırlarımıza 37 km mesafede olan arazide; 3 sandukanın bulunduğu Türbe, müştemilat ve Süleyman Şah Saygı Karakolu yer almaktaydı.

Daha önceki iki nakil hangi dönemlerde ve hangi gerekçelerle yapılmıştır?

Türbe ve müştemilatı bundan önce iki defa (1939, 1975) taşınmış; ayrıca Suriye rejimitarafından taşınma hususuiki defa daha (1995, 2001) gündeme getirilmiştir.

“Türk Mezarı” olarak bilinen türbe ve müştemilatı, 1975’e kadar sınırımıza 100 km uzaklıktaki Caber Kalesi’nin eteklerinde bulunmaktaydı. Birinci yer değişikliği1939 yılında kale içinde gerçekleştirilmiştir. Tamirinin imkânsız hale gelmesi ve güvenlik zaaflarının oluşması sonucu türbe, kale içinde kurulan karakolun yanında eski özelliklerine uygun olarakinşa edilmiş ve sandukalar yeni yerine nakledilmiştir.



1975 yılındaki ikinci nakilde ise türbe ve müştemilatı, Caber Kalesi’nden uzak bir noktaya,Karakozak mıntıkasına taşınmıştır. Nakil, 1968’de Suriye tarafından yapımına başlanan Tabka Barajı’nın Caber Kalesi’ni tamamen sular altında bırakması riskine karşı gerçekleştirilmiştir. Nakil kararı 1973’te alınmış; türbe, Caber Kalesinden 63 km kuzeyde, sınırımızın ise 37 km güneyindeki yeni yerine nakledilmiştir.



Öte yandan 1995 ve 2001 yıllarında Suriye rejimi, inşa edilen bir başka barajdan dolayı (Teşrin Barajı) suyun yükselmesi riskini gerekçe göstererek türbenin tekrar taşınmasını gündeme getirmiştir. Ancak yapılan müzakeler sonucunda türbenin tahkimat yapılmak suretiyle bulunduğu yerde muhafaza edilmesi hususunda 2003 yılında mutabakata varılmıştır. (23 Ocak 2003, Süleyman Şah Türbesi Tahkimat Projesinin Uygulanmasına İlişkin Ana Tutanak). Gerek 1975’teki nakil, gerekse 1995 ve 2001’deki taşıma talebi, Türkiye-Suriye ilişkilerinde krizlere yol açmıştır.