BIST 9.949
DOLAR 35,16
EURO 36,70
ALTIN 2.971,38
HABER /  GÜNCEL

Süleyman Demirel ile Nazmiye Hanım'ın halı kavgası!

Bugün son yolcuğuna uğurlanan Süleyman Demirel ile eşi Nazmiye Hanım'ın halı ve koltuk kavgasını çiftin yakın koruması anlattı.

Abone ol

9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in en yakınındaki isimlerden, 35 yıllık koruma müdürü Şükrü Çukurlu, Demirel çiftinin ilginç 'halı-koltuk' kavgasını analttı.

Süleyman Demirel'in başta bastırsada kavgayı Nazmiye Hanım'ın ‘kısmi’ zaferiyle kazandığını da ekledi.

İşte Demirel'in Cumhurbaşkanlığı'nın bitmesi sonrası Güniz Sokak'taki eve dönüşlerinde yaşanan o kavga...

“Sayın Demirel’in hiç malı-mülkü yoktu, mal-mülk hırsı da yoktu. Bir burası (Güniz Sokak’taki ev) vardı, o da 3 kardeşin hisseli mülkü. Cumhurbaşkanlığı’ndaki süresinin bittiği günlerdi, Beyefendi bir gün beni çağırdı. ‘Nazmiye’den anahtarları al, eve gidip bir bak, ortalığı bir düzeltelim’ dedi. Ben de gidip baktım. Sonuçta 6-7 yıl girilmemiş bir ev, koltuklar, halılar dahil her şey perişandı. ‘Koltuklar, halılar çok kötü durumda, bunları atıp yenileyelim’ dedik. Beyefendi itiraz etti; ‘Hayır, koltukları Siteler’e götürüp yüz yaptırın’ dedi. Sonuçta bunu söyleyen, Türkiye’nin 50 yılına damgasını vurmuş bir insandı. Tabii gidip koltuklara yüz yaptırdık. Hanımefendi 15 gün kavga etti Beyefendi’yle. Hanımefendi, eşyaların çok kötü durumda olduğunu söyleyip, değiştirelim diyordu. Özelikle halılar çok kötü durumdaydı, onları işaret ediyordu. Beyefendi ise ‘Ne olacak halı işte, değiştirip de ne olacak, halının üzerinde mi yatıyoruz, çiğneyip geçiyoruz, kalsın’ dedi. Sonunda kadın gücü kendini gösterdi. Isparta’dan bir iki halı getirildi, o şekilde oturulur hale getirdik evi. Onun dışında evde tadilat falan gibi bir şey yapılmadı.

BİR KÜRT AHMET VARDI

Ben iddia ediyorum, benim evimdeki eşyalar onun evindekinden daha lükstü. Evinde öyle hizmetçisi, aşçısı yoktu. Kürt Ahmet derdik, sadece o vardı. O da gerektiğinde Beyefendi’ye, Hanımefendi’ye kafa tutardı. Hem evi temizler, hem yemek yapardı. Yaşantısı, normal orta derece bir memurun yaşantısından farklı değildi. Anadolu’nun kültürü nedir, Demirel’in evidir; Demirel’in evi nedir, Anadolu’nun yaşantısıdır, olay budur.

Beyefendi’ye derviş sadakatiyle hizmet ettim. Bilgisayar gibiydi, hafızası çok güçlüydü. Kendisinin başka bir hobisi, alışkanlığı, lüksü yoktu, sırf çalışmak... Dünyada ne kadar kitap çıktı, belki yazarından önce Demirel’e gelirdi. Gece 1-2’lere kadar okurdu. Tek hobisi çalışmaktı, başka bir keyfi, zevki yoktu. ‘Hiç yorulmuyor, usanmıyor musunuz’ diye sorulduğunda, ‘Ben yorulduğum, usandığım zaman iş değiştiririm’ derdi. Bir de kızmazdı. ‘Kızdığınız zaman dengenizi kaybedersiniz, sonra da kavga edersiniz’ derdi. Bir başka sözü daha vardı, ‘Barışmayı bilmeyen kavga etmemeli’ derdi.

ÇANTADAKİ KURAN

Kahvaltıda öyle çok fazla bir şey yemezdi ama asla kahvaltı masasında yalnız olmazdı. O sofrada da Anadolu’nun her yerinden bir şeyler olurdu. Beyefendi, ‘Anadolu beni besler’ derdi. Her sabah güne başlarken çevresindeki bütün herkesin tek tek hatırını sorup günaydın der, ellerini sıkardı. 35 yıl çantasını taşıdım, şehir dışına çıktığımızda çantasında mutlaka Kuran-ı Kerim olurdu. Bir gün sormuşlar kendisine, ‘Pişmanlığınız var mı’ diye, ‘Kuran’ı hıfzetmediğime çok pişmanım’ demiş. Kimseyi de hatır için korumazdı. Mesela Cumhurbaşkanlığındayken yakın akrabası bir komiseri bizim ekibe vermişlerdi, yanlışları olunca bir iki uyardım, baktım olmuyor oradan gönderdim. Araya girenler de oldu ama ben nedenini anlatınca bir daha üzerinde durulmadı.”