Suçlu bulundu: Kerpiç!
8 Yıldır iktidardaki Başbakan; kerpiç evlerden yakınırsa, "Büyük kentlerde boş duracak evler yapacağına TOKİ'yi bu köylere yönlendirseydin ya!" demezler mi?
Öncelikle Elazığ'daki depremde hayatını yitirenlere
Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarını yitirenlere
başsağlığı diliyorum.
Ne yapalım?
Kaderleri böyleymiş!
6 şiddetinde deprem, 60 saniye sürdü:
51 ölü, 74 yaralı. 5 köy yerle bir oldu.
Başbakan Erdoğan depremde ölü sayısının artmasının suçlusunu ilan
etti:
Kerpiç evler.
Erdoğan, "Kerpiç evlerin faturası ağır olmuştur"
dedi.
Yoksulların ev sahibi olması, harabe şeklindeki bu kerpiç evlerin
çağa uygun, depreme de dayanıklı konutlarla değiştirilmesi görevi
ile kurulan bir kurumumuz var. Adı TOKİ.
Ak Parti iktidara gelirken, Başbakan Erdoğan üç temel ve büyük söz
vermişti:
Duble yol, işsizliğin azaltılması ve konut sorununun çözümü.
İlk ikisini başka zaman tartışırız. Konut sorununun çözümüne
bakalım.
Konutta dev adımlar atıldı. TOKİ işi çalıştı. Konut üretti yıllar
boyunca.
Ama hep büyükkentlerde üretti bu konutları. Ankara'yı bildiğim için
buradan örnek vereyim. Ankara'da konut sorunu yok. Aksine konut
fazlası var. Sincan, Eryaman bölgesinde TOKİ'nin yaptığı konutlara
alıcı bulunamıyor. İkinci, üçüncü evini alanlar var. Onlar da
kiracı bulamıyor. Bomboş duran konutlar, durduğu yerde harabeye
dönüyor. İstanbul, Konya, Bursa, İzmir'de de eminim
böyledir. TOKİ milletvekilleri, bürokratlar için birçok ayrı
bölgeye konut inşaa etti. Örneğin Yenimahalle'deki ilgi görmeyince
Eskişehir yoluna, Gölbaşı'na yeni konutlar yaptı. Çoğu boş
duruyor.
TOKİ, bu bölgelere harcadığı masrafı, enerjiyi; başbakanın faturayı
kestiği, kerpiç evleri yenilemek için yapsaydı; eminim
bugün ölü sayısı 51'in çok altında olurdu.
İşte siyaset yapmak budur: Tercih yapmak. Ülkenin kaynaklarını
nereye, ne zaman, nasıl harcayacağına karar vermektir, politika
üretmek. Doğru kararı veren iyi hükümettir. İyi siyasetçidir.
İyi ve başarılı bir başbakandır. Burada doğru bir politika
izlendiği söylenebilir mi?
Sekiz yıldır iktidarda olan bir partinin başkanı; deprem sonrası
kerpiç evlerden yakınırsa, "Büyükkentlerde boş duracak
evler yapacağına TOKİ'yi bu köylere yönlendirseydin ya!"
demezler mi?
Başbakan şimdi, 51 ölünün ardından; "Deprem olan bu
bölgemizi çok daha farklı şekilde imar etmek için TOKİ'ye gerekli
talimatları verdik" dedi. Ama sekiz yıl neden
beklendiğine ilişkin bir izahatta bulunmadı.
Ölenlerin yakınları, yaralıların kendileri, evsiz kalanlar,
felaketi yaşayanlar, o kerpiç evlerin altında kalanlar; muhtemelen
"kader" deyip, acılarını yüreklerine
gömeceklerdir.
Ama niçin 'kader' derler?
Çünkü, kaderciliğe alıştırılmışlardır. Makarna, nohut, kömür ile
'yardım beklemeye' alıştırılmışlardır. Uhrevi söylemlerle 'şansa ve
ya şanssızlığa' alıştırılmışlardır. Oy için dini siyasete alet
edenlerce, hayatın gerçeklerinin tartışılmasından uzak durmaya
alıştırılmışlardır. Bilimsel yaklaşım, neden-sonuç ilişkisini
irdeleyen bir dünya görüşüne hep uzak tutulmuşlardır. Herşeyin
Allah'tan geldiğine inandırılmışlardır. Ama 'tedbir al
sonra tevekkül et' sözünü içselleştirememişlerdir.
Bu nedenle 'Suçlu kerpiçtir' sözüne inanırlar.
Sekiz yıldır kerpiç evlerin, neden insanca bir yaşam sürülebilecek,
çağdaş konutlar şeklinde yenilenmediğini sormazlar, soramazlar.
Çünkü; kader böyledir.
Çünkü; evleri kerpiçtendir...