BIST 9.627
DOLAR 35,20
EURO 36,74
ALTIN 2.955,34
HABER /  GÜNCEL

SU ile gelen medeniyet

3 bin yıllık tarihe sahip İstanbul'da suyun nereden getirileceği hep en büyük sorun olmuştu.

Abone ol

Uçsuz bucaksız iç denize yaslanan yeditepeli İstanbul, 3 bin yıl boyunca kendini yönetecek krallarını, imparatorlarını, padişahlarını ve yöneticilerini, “Suyu nereden bulacağız, şehre suyu nasıl getireceğiz? sorusuna mahkum etti. Şehrin dışındaki ormanlık ve dağlık alanlardan su getirmenin zorluğu İstanbul’un gelişmesini engellemenin aksine yapılan su kemerleri, su yolları, bentler, sarnıçlar, çeşmeler, ayazmalar tarihsel kimliğini oluşturan ve gittikçe mamurlaşan bir kültürel birikim ortaya çıkardı. Her tarafı denizlerle çevrili İstanbul’un tatlı suya olan ihtiyacı şehrin kuruluş tarihi kadar eskiye dayanır. İstanbul’un tarih sahnesinde yer alması içme suyunun karşılanmasıyla olmuştur. İlk isale hattı Roma’dan Romalılar döneminde yarımadadan ibaret İstanbul, su ihtiyacını kuyulardan, küçük menbalardan ve sarnıçlardan sağlamaktaydı. Milattan sonra 117 yılında tahta çıkan İmparator Hadrianus, İstanbul’da su meselesini çözüme kavuşturan ve ilk isale hattını yaptıran imparator olarak tarihe geçti. İmparator Konstantinus içme suyuna çözüm bulmak için Romalılar’ın ve dünyanın en uzun su yolunu yaptırmıştır. İkinci isale hattı olan bu su yolu Istrancalardan başlayıp Edirnekapı civarından şehre giriyordu ve tam 242 km uzunluğundaydı. 3. İsale hattının mimarı İmparator Valens, Belgrad ormanlarını keşfetmişti. Halkalı’dan ve Belgrad ormanlarından yapılan yeni su kemerleri ile getirilen su şehrin içlerine kadar taşınıp, bu günkü Sultanahmet Meydanı’na kadar ulaştırılıyordu. Bizans’tan Osmanlı’ya Su isalesini Roma döneminde tamamlayan ve bol suya kavuşan İstanbul, Bizans ile sıkça savaşların yaşandığı döneme girdi. Bizans Latin istilasının ardından bir daha onarılamayacak duruma gelen şehir şebekesi yerine üstü açık ve kapalı sarnıç yapımına hız verdi. Sayıları 70’i bulan üstü kapalı sarnıçların en meşhuru, 336 sütunlu “Yerebatan Sarayı” sarnıcıdır. Ama bu dönemde bile İstanbul suya doymuş sayılamazdı. Su üstüne yazıldı fetih... Bizans’ın sarnıçlara mahzenlere hapsettiği sular, fethin sembolü olarak özgürlüğe kavuştu. Sarnıç suları saray bahçelerini ve bostanları sulamakta kullanıldı. İstanbul, suların vücuda getirdiği güller, laleler, sümbüllerle donatıldı. Yapılan çeşmeler, sebiller, şadırvanlar, fiskiyeli havuzlar ve bentler ise hayat veren suyun sesiyle tarihe geçtiler. Su Osmanlı’nın medeniyet sembolü, İstanbul ise bu medeniyetin başşehri oldu. Kanuni Sultan Süleyman döneminde nüfusu 170 bini bulan İstanbul’da bir dönem susuzluk baş gösterir. Kalabalık nüfus ve yükselen refah ile birlikte su kullanımı artmış çeşmelerdeki suyun yetmemesi artık şairlerin hicivlerine de konu olmuştur. Başşehirde beliren su sıkıntısı Kanuni’nin Mimar Sinan’a bu işe el atmasını emretmesiyle son buldu. İSKİ ve yenilenen imajı 1869 yılında kurulan “Dersaadet Anonim Su Şirketi” ile temeli atılan ve 1937’de “İstanbul Sular İdaresi” adını alan bugünkü İSKİ, Cumhuriyet döneminde İstanbul’un su ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Kurulduğu yıllarda İstanbul’un aşırı göç nedeniyle kalabalıklaşan nüfusuna yeterli su verilemiyordu. İstanbul’un çevresindeki nehirlerin üzerlerine barajlar kuruldu. Çeşmeler şehri ismi artık barajlar şehri olarak anılmaya başlandı. Ama plansız ve hızlı nüfus artışı İstanbul’da 1980’lerden 1995’li yıllara kadar yoğun bir su sıkıntısının yaşanmasına sebep oldu. 1990’ların 2. yarısından sonra yapılan yeni barajlar ve isale hatları ile eski hatların tamiri, yeni içmesuyu arıtma tesisleri, İstanbul’da susuzluk sıkıntısını artık unutturmuş durumda. Bugün gelinen nokta itibari ile dünyada ve Türkiye’de yaşanan su sıkıntısına rağmen İstanbul’da sular akmaya devam ediyor. Kaynak : Türkiye