Soylu 17 Ağustos Marmara Depremi'nin 20. yılında konuştu
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nde yaşamını yitirenler için Yalova'da düzenlenen anma töreninde konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Bu yılı afetlere hazırlık yılı ilan ettik. Yapmamız gereken çok işimiz var" dedi.
17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen Gölcük merkezli depremde hayatını kaybedenler için, yaşanan felaketin 20'nci yıldönümünde Yalova'da anma töreni düzenlendi.
Törene, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Yalova Valisi Muammer Erol, AK Parti Gençlik Kolları Genel Başkanı ve Yalova Milletvekili Ahmet Büyükgümüş, AFAD Başkanı Dr. Mehmet Güllüoğlu, AK Parti Yalova İl Başkanı Muğlim Bağatar, Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Yalova İl Jandarma Komutanı Albay Ali Gemalmaz'ın yanı sıra çok sayıda vatandaş katıldı.
15 Temmuz Demokrasi ve Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen anma etkinliğinde, meydanda kurulan çadırlarda 17 Ağustos depremini anlatan simülatörler yer aldı.
TECRÜBE BU KADAR ACI OLMAMALIYDI'
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 15 Temmuz Demokrasi ve Cumhuriyet Meydanı'nda kurulan deprem çadırlarını gezdikten sonra burada bir konuşma yaptı. Soylu, 17 Ağustos 1999'da Türkiye'nin büyük bir doğal afetle karşı karşıya kaldığını belirtti. Deprem haberini aldıkan sonra deprem bölgesine gittiğini belirten ve orada karşılaşmış olduğu tabloyu anlatan Bakan Soylu, "Cesetler yerdeydi. Kimin nereye koşuşturduğu belli olmayan kıyamet günü gibiydi. Sayın Çiller ile ilk önce arabada dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit’i aradık. Buradaki tablodan bilgisi yoktu. Yine dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i ardadık. Onun da tablonun büyüklüğünden haberi yoktu. İlk fotoğraf nakledildikten sonra sıra sıra gitmeye başladık. Arabanın arkasına bir şey almış, gördüğümüz, bulduğumuz herkese ulaştırmaya çalıştık. Bir kıyamet ve mahşer anı gibiydi. Bir hiçlik duygusunu insana olabildiğince yaşatan anı o gün burada hatırladıkça tekrar hissedebiliyoruz. Buradan Gölcük’e gece yarısı ulaştığımızı hatırlıyorum. Işık yok, karanlık. Gölcük’e giderken gündüz vaktiydi. Aklımdan çıkmayan manzara, ev çökmüş, annesini evin içerisinde olduğunu düşünüp, 'Anne neredesin' diye seslenen insanlar. Bir çok binanın üzerinde sahil boyunca olan sitelerin bir çoğunda sele serpe yatan cesetler. Ceset torbasının olmadığı bir Türkiye'ydi o dönem. Sonraki tartışmaları hep beraber hatırlıyoruz. Onlarla büyüdük, bu zamana kadar geldik. Kendi kendime 'Bu tecdübe bu kadar acı mı olmalıydı' diye sordum" dedi.