BIST 9.420
DOLAR 34,41
EURO 36,31
ALTIN 2.841,73
HABER /  GÜNCEL

Sosyal medyanın sinsi tehlikesi

Sosyal medyanın hayatın her alanına girmsiyle birlikte ruh sağlığı üzerinde etkisi de artıyor.

Abone ol

Sosyal medya uygulamalarının insanın ruh ve psikolojik sağlığında ciddi tahribatlara yol açıyor. Beğenilme duygusunu tetikleyen paylaşımlar insanların yalnızlaşmasına neden oluyor.

Psikolog Ramazan Sarı, ruh sağlığının duruma göre de değiştiğini, ruh sağlığının kişinin kendi içyapısı ile çevresel yapı arasındaki uyumunun sağlanması, uyumlu halde bulunması anlamına geldiğini, bunu etkileyen biyolojik, zihinsel ve çevresel faktörler olduğunu söyledi. Son yüzyıl içinde insanın ruh sağlığını etkileyen en önemli faktörün çevresel faktörler olduğuna dikkat çeken Ramazan Sarı, "İnsanların eskiden ruhsal sıkıntıları yok muydu? Elbette vardı ama bu boyutta değildi. Biyolojik kökenli olabiliyordu, kısmi olarak zihinsel yapıda ruh sağlığı bozukluğu olabiliyordu. Şimdiki faktörlerde hem teknolojinin, hem sanayinin, hem de bilimsel faktörlerin değişmesi ile insanlardaki ruh sağlığı dengesinin de değiştiğini görüyoruz. Bunlar olumlu yönde mi değişiyor diye baktığımızda çizelge olumsuz yönde değiştiğini gösteriyor. Bunun sebebi aşırı şehirleşme, teknolojik aletlerin çoğalması, bir nevi beden yada kişi dışarıdan aldığı uyarıcıya karşı bir stres faktörü uygular. Bu bütün canlılar için de geçerlidir. İnsanda da aynı şey vardır. Dışarıdan ne kadar çok uyarıcı alırsa o kadar tepki verir.” değerlendirmesindre bulundu.

“TEKNOLOJİNİN RUH SAĞLIĞI ÜZERİNDE OLUMSUZ ETKİSİ VAR”

İletişim araçlarının stres kaynağı olduğunu belirten Psikolog Sarı sözlerini şu şekilde sürdü: “Çevreye baktığımız zaman pek çok uyarıcı var. Bunlar televizyon, telefonlar, iletişim araçları, haberleşme araçları, motorlu taşıtlar, aşırı şehirleşme, insan sesleri gibi uyarıcıların pek çoğunu duymuyor gibi oluyoruz, aslında algılıyoruz. Büyük şehirlerde yoğun bir gürültü var. Bu sesler insanda stres yaratıyor. Fakat çoğunlukla biz farkına varmıyoruz bu uyaranların. Özellikle de son dönemlerde gelişen iletişim araçlarının özellikle televizyon, telefonlar, bilgisayarlar insanlar üzerinde olumlu etkiden çok olumsuz etki yapıyor. Büyük bir stres unsuru yaratıyor.”

“TEMEL İHTİYAÇLAR AÇLIK, PARA DEĞİL”

Sosyal medyanın insanları yalnızlığa ittiğini belirten Psikolog Sarı , sosyal ağların iletişim olarak değerlendirildiğini, iletişimin sadece konuşmak yada yazmak anlamına gelmediğinin altını çizen sözleri şöyle sürdürdü: "İletişim aslında insanlarda yoğun bir şekilde karşılıklı bedensel işlevlerin toplamıdır. Beden dili, mimikler iletişimde çok önemli. Facebook’ta haberleşirken Twitter’da yazarken beden dilini kullanmıyoruz. Hatta sözel iletişimi bile kullanmıyoruz. Bunlarda ruh sağlığımızı olumsuz yönde etkiliyor. Asosyal bir gelişim sergiliyoruz. Duygularımızı paylaşamıyoruz. Fiziksel dokunma, fiziksel temas olarak bir şey almıyoruz. Buda insanları yalnızlığa itiyor. Zaten şehirleşmenin, nüfusun yoğun olduğu, sanayinin geliştiği ortamlarda insanlar bireyselliğe doğru itilmeye başlandı. Temel olarak temel ihtiyaçlarını karşılamaya yöneldi. Temel ihtiyaçlarımızı açlık, parayı karşılamaya yönelik oldu ama duygusal olarak ihtiyaçlarımız geri kaldı ve aç kaldık. Duygusallığın duyurulmamasından ötürü de insanlar çelişki yaşamaya başladılar. İnsanlardaki psikolojik dengeyi bozan faktörde çelişkidir. Olmak istediği ile yaşadığı, düşündüğü, yaptığı arasındaki tezatlardır. Bunlar yoğun bir kısmını oluşturuyor. Burada ruh sağlığını etkileyen faktörler olarak değerlendirirsek pek çok etken var.”

“BİREYSELLİĞE DOĞRU İTİLİYORUZ”

Teknolojinin madde ağırlıklı yönüne vurgu yapan Psikolog Ramazan Sarı mensubu olduğumuz Doğu Kültüründe maneviyatın ön planda olduğuna dikkat çekerek, "Bu sadece sosyal ilişkilerle ilgili değil. Teknolojik ilişkilerde çok önemli. Bunlardan aldığımız elektriksel yapılaşma, sonuçta beyin dalgaları bir elektrik akımıdır. Dışarıdan aldığımız elektrik akımları bizi olumsuz olarak etkiliyor. Tıpkı diğer canlıları etkilediği gibi. Arıların, balinaların bu tarz akımlardan etkilenmesi gibi. Aslında bizde yoğun bir şekilde bu etkiye maruz kalıyoruz. Sosyal anlamda bireyselliğe doğru itiliyoruz. Bizim kültürümüz Doğu kültürü. Çinlilerde, Hintlilerde, Araplarda, Japonlarda ve bizde olsun ilişkiler duygusal tarzdadır. Maddeden çok maneviyat önemlidir. Öyle yetiştirmişizdir. Genetik yapı olarak da öyle bir yapıya sahibiz. Batı kültürü ise benmerkezci bir yapıdadır. Türkiye ne yazık ki bu ülkelerin tam ortasında. Hal böyle olunca kültürel sıkıntılara maruz kalınıyor. Psikolojik rahatsızlıklar böyle olunca ülkemizde daha mı fazla, hayır ama tam ortada olduğumuz için kültürel değişimin en sıkıntılı olduğu bölgedeyiz.” dedi.

“İNSANLAR YARIN NE OLACAĞINI BİLMEK İSTER”

İnsanlar arasındaki ilişkilerin kopukluğunun, paylaşım eksikliğinin, özellikle iletişim eksikliğinin bireysel yaşamayı tercih etmenin, evlilik oranlarındaki azalmanın, boşanma oranlarında ki artmanon, çocuklarda ki ailevi kopuklukların, ailelerin parçalanmasının travmatik etkilerinin psikolojik dengeyi olumsuz yönde etkilediğini vurgulayan Psikolog Sarı sözlerini şöyle sürdürdü: "Yalnız kalan bir birey aslında değersizlik, boşluk ve yoğun bir şekilde yalnızlık hissinden dolayı çökkünlük yaşar. Bunun bariz örneği depresyonun artmasıdır. Hata yapma korkusu artar çünkü güvensiz hisseder. Bu şekilde değerlendirirsek siyasi etkiler, politik etkiler de bu durumu tetikler. İnsanlar yarınının ne olacağını bilmek ister. Yanında birisinin olduğunu bir kuvvetin varlığını hissetmek ister. Yalnız bir birey bunu hissetmez. Kuşkuları artar. Diğer insanlara karşı güvensiz davranır. Hata yapma korkusu daha fazla olur. Bu depresyon, ansiyete, panik bozukluk, takıntı, zorlantı bozukluklarının artmasına sebebiyet verir.”

“DOKUNMA DUYUMUZU KÖRELTTİ”

Gelişen teknolojinin insan sağlığında meydana getirdiği tahribatın boyutlarına da değinen Sarı şu ifadeleri kullandı: "İnsanların çeşitli duyuları vardır. Bunlar görme, işitme, tatma, koklama yada dokunmadır. Dokunma duyumuzu neredeyse köreltmek üzereyiz. İnsanlar birbirine dokunamıyorlar. Hissetme, diğer canlılarda olduğu gibi bizde de var. Aslında hislerimiz vardır. Ne yazık ki son yüzyılda gelişen teknoloji ve doğallıktan uzaklaşmamız hissel yapımızın neredeyse körelmesine sebebiyet verdi. Artık hissedemiyoruz. Sadece gördüklerimizi ve duyduklarımızı biliyoruz. Hissettiklerimizi kuvvetlendiremiyoruz. Bu bir nevi kinetik enerjinin olması gibi ama bu kinetik enerji bizde giderek azalmaya başladı. Bunun sebebi de doğadan uzaklaşmamız. Bütün parçamızla doğaya uygun, zihinsel yönümüzle doğaya aykırı davranıyoruz. Doğal yapımız gereği de doğadan alacağımız şeyler var. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar ruh sağlığı kırsalda yaşayanlara oranla daha kötü. Doğal yaşam kırsaldaki kesim psikolojik sıkıntıları daha az yaşıyor. Buda şundan kaynaklanıyor. Bizim stresimizi yada elektriğimizi alacak faktör topraktır, yeşilliktir, sudur. Bunlara dokunamıyoruz. Enerjimizi aktaramıyoruz. Birbirimize dokunamıyoruz ki enerji aktarımı konusunda. O zaman yoğun bir enerji birikimi oluyor. Bu birikim de strese sebebiyet veriyor."