Sosyal medya öldürmez, süründürür!
"Yeni medya geleneksel gazeteciliği öldürecek mi?" sorusu bugün hala tartışılıyor. Bana göre öldürmez ama süründürür. Sonuçta değişimden kaçış yok.
Geçen hafta gündem yine toz duman olmuşken biz "Sosyal Medya ve Sosyal Hareketler" seminerinde sosyal medyanın tozunu almaya çalışıyorduk.
Almanya Büyükelçiliği'nin düzenlediği
bu seminerde iki gün boyunca sosyal medyanın sosyal hareketlere ve
gazeteciliğe etkisini konuştuk. Almanya'dan da
katılımcıların olduğu seminerde oldukça keyifli bir tartışma
gerçekleştirdik.
Herkesin ortak kabulü şuydu: "Gezi"
Türkiye'de bir çok konuda olduğu gibi sosyal medya algısının
gelişmesinde de bir kırılma noktası oldu. Gerek iktidar partisi
gerekse geleneksel medyanın aktörleri "sosyal medyanın" gücünü
biraz daha kavradılar.
Seminerin en çarpıcı tartışma konularından
birisi, sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan yurttaş
gazeteciliği ya da katılımcı gazetecilik kavramlarının geleneksel
gazetecilikten farklarıydı.
Yurttaş gazeteciliği yapanları görgü
tanığından ayıran nedir?
İşte bu sorunun cevabı yeni medyayla birlikte dönüşen gazeteciliğin geleceğinde kilit rol oynuyor.
İşte bu sorunun cevabı yeni medyayla birlikte dönüşen gazeteciliğin geleceğinde kilit rol oynuyor.
Bir dönem eline fotoğraf makinası alan,
çektiği fotoğrafları sosyal medyada paylaşan herkesin kendini
"photographer" olarak konumlandırması gibi;
olay yerinden bildiren, olayın görüntülerini anında sosyal
medyadan paylaşan herkes kendini "gazeteci" olarak
konumlandırabilir mi?
Cevap evet olsa bile bu konumlandırma ne kadar doğrudur?
Cevap evet olsa bile bu konumlandırma ne kadar doğrudur?
Bugün haberin toplanma, işlenme ve aktarılma
aşamalarının merkezinde çevrimiçi teknolojilerin bulunduğu
gazetecilik türüne "ağlaştırılmış gazetecilik"
diyoruz. Ağlaştırılmış gazetecilik, sosyal medyanın
yaygınlaşmasıyla daha da önem kazanırken geleneksel medyayı da
peşinden sürüklüyor.
"Yeni medya geleneksel gazeteciliği
öldürecek mi?" sorusu bugün hala tartışılıyor.
Bana göre öldürmez ama süründürür. Sonuçta değişimden kaçış yok.
Bu tarih boyunca hep böyle olmamış mı zaten? Geleneksel olanı yeni olanla harmanlayabilenler hep kazanırlar.
Geleneksel medyada çalışan gazeteciler en kötü haliyle biraz Twitter, biraz Facebook kullanmak zorunda artık.
"Bana çok yapay geliyor, yaptığım işle ne alakası var" diyebilir.
Bu tür sosyal ağlarda bulunmazsa gazetecilik yapamaz mı? Yapar.
Moda tabirle, şimdilik "yetmez ama evet" diyebilirim. Ama çok kısa süre sonra yetmeyecek. Çünkü geriden gümbür gümbür gelen dijital bir nesil var.
FACEBOOK VE TWİTTER PAYLAŞIMLARINA DİKKAT!
Bana göre öldürmez ama süründürür. Sonuçta değişimden kaçış yok.
Bu tarih boyunca hep böyle olmamış mı zaten? Geleneksel olanı yeni olanla harmanlayabilenler hep kazanırlar.
Geleneksel medyada çalışan gazeteciler en kötü haliyle biraz Twitter, biraz Facebook kullanmak zorunda artık.
"Bana çok yapay geliyor, yaptığım işle ne alakası var" diyebilir.
Bu tür sosyal ağlarda bulunmazsa gazetecilik yapamaz mı? Yapar.
Moda tabirle, şimdilik "yetmez ama evet" diyebilirim. Ama çok kısa süre sonra yetmeyecek. Çünkü geriden gümbür gümbür gelen dijital bir nesil var.
FACEBOOK VE TWİTTER PAYLAŞIMLARINA DİKKAT!
Üstüne uzun uzun tezler yazılan bir konuyu
burada dallandırıp budaklandırmadan bir kaç not
aktarayım.
-Twitter Almanya'da bizdeki kadar
aktif kullanılmıyor. Hatta biz sürekli Twitter'dan
bahsedince Almanlar baya şaşırdı.
-Almanya'da blogger'lar favori. Çok sayıda ve etkin blogger var. Türkiye'de neden blog yazarlığının bu kadar etkin olmadığı aklıma takılmadı değil.
Sanırım Twitter bizde çok hızlı yayıldığı için milletin gazını almaya yetti. Zaten herkesin her konuda uzman olduğu bir toplum için 140 karakter yeter de artar bile.
-Almanya'da blogger'lar favori. Çok sayıda ve etkin blogger var. Türkiye'de neden blog yazarlığının bu kadar etkin olmadığı aklıma takılmadı değil.
Sanırım Twitter bizde çok hızlı yayıldığı için milletin gazını almaya yetti. Zaten herkesin her konuda uzman olduğu bir toplum için 140 karakter yeter de artar bile.
-Özellikle Gezi sürecinden sonra
Facebook ve Twitter'dan içerik paylaşmanın hukuki boyutları da daha
çok tartışılır oldu. Twitter gözaltılarını hepiniz
hatırlayacaksınız.
Facebook'da Like edilen, Twitter'da Fav.'a eklenip RT edilen içerikler ne kadar hukuki sorumluluk getiriyor?
Facebook'da Like edilen, Twitter'da Fav.'a eklenip RT edilen içerikler ne kadar hukuki sorumluluk getiriyor?
Bu konuda hukuki olarak bir muğlaklık olduğu
ve açıkcası mahkemelerin yorumuna kaldığını görüyoruz.
Facebook'da beğendiğiniz, Twitter'da Favori'lere
eklediğiniz içeriklerden sorumlu değilsiniz. Fakat
Facebook'da paylaştığınız ve Twitter'da Retweet ettiğiniz
içeriklerden olayın özelliklerine ve içeriğe ulaşma amacına göre
sorumlu tutulabiliyorsunuz. Yani sosyal medya tamamen
sorumsuz bir alan değil. Başkasının içeriklerini paylaşırken de
dikkat edin derim.
Seminere katkı sağlayan isimleri
buradan anmadan geçmeyelim:
Akademisyen Dr. Leonard
Novy, gazeteci Ümit Sezgin, Frankfurter
Allgemeine’den Michael Mantens, blog yazarları
Lisa Altmaier ve Steffi Fetz, Hürriyet WEB
Koondinatörü Bülent Mumay, Greenpeace’den
Volker Gabner, İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden
Yrd. Doç. Dr. Ulaş Başar Gezgin, gazeteci
Veronika Hartman, Zaytung’un kurucusu
Hakan Bilginer, Bilgi Üniversitesi’nden
Mehmet Bedii Kaya, gazeteci Christian
Feiland, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Murat
Akşit, blogcu Martin Fushs, akademisyen
Dr. Erik Meyer, Uluslararası Sosyal Medya
Derneği’nden (USMED) Said Ercan, Korsan Partisi
eski Siyasi Genel Müdürü Marina Weisband, Ulusal
Kanal Ankara Temsilcisi Mustafa Kaya, Sınır
Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nden Hauke Gierow, gazeteci
Ali Eyüboğlu ile Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı’ndan Bahattin Vidinli.