Prof. Dr. Yavuz Selvi, sosyal medyanın en çok beğenilme duygusunu ön plana çıkardığını ve bu arzuların insanı gerçek kimliğinden uzaklaştırdığını belirterek, sosyal medyanın yapay, geçici duygular ve karışık bir kişilik yapısı ortaya çıkardığını söyledi.
Abone ol21. yüzyılda gelişen teknolojiyle birlikte ceplerde taşınan akıllı telefonlar günlük hayatı kolaylaştırırken, insanlarda çeşitli psikolojik hastalıklara da yol açmaya başladı. Sosyal medya özellikle meraklı ve zihni hızlı çalışan 15-25 yaş arasındakileri daha fazla etkiliyor.
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Prof. Dr. Yavuz Selvi, eskiden sosyal medyada çok kısa vakit geçirilirken son zamanlarda çok uzun süreler geçirildiğini belirterek, “Sosyal medyanın ortak bir tepki oluşturmak gibi çok güzel, çok doğru yararlı tarafları var ama yararlı tarafları yerine sosyal medyayı bir zaman geçirici, bir oyalayıcı olarak görüyoruz. Başlangıçta yarım saat, 1 saat vakit geçirdiğimiz yer, artık 5-6 saat şeklinde uzun vakitler oluyor. Bu da demek oluyor ki biz sosyal medyayı değil, sosyal medya bizi kullanıyor” dedi.
"Sosyal medya 15-25 yaş arasındakileri daha fazla etkiliyor"
Sosyal medyadan en çok etkilenen kesimin meraklı ve zihni hızlı çalışan 15-25 yaş arası insanlar olduğunu anlatan Prof. Dr. Selvi, “İstatistiklere baktığımızda en çok sosyal medya hesabına sahip olanların sosyal medyada fazla vakit geçiren bu yaş grubuna dahil olduğu görüldü. Bu genç bir yaş grubu ve çabuk tüketen bir yaş grubu. Hem tüketici konumundalar hem de duygularını, kimliklerini çabuk tüketebiliyorlar. Bu anlamda sosyal medyanın tam da hedefi bu yaş grubudur” diye konuştu.
“Karışık bir kişilik yapısı ortaya çıkarıyor”
Sosyal medyanın en çok beğenilme duygusunu ön plana çıkardığını kaydeden Prof. Dr. Selvi, sosyal medyanın ayrıca gösterme ve görülme heveslerini de ortaya çıkardığını dile getirerek, "Demek ki hem görünmek hem göstermek hem beğenilmek bütün bunlar birleştiğinde artık merak duygusunun önüne geçilmiyor. Yeni hesaplar açılıyor, diğer hesaplar takip ediliyor ve sürekli olarak haber alma isteği oluyor. Acaba o ne yapıyor? Şimdi nerede? Bu yaptığı doğru mu, yanlış mı? Sürekli bir yargılama, muhakeme etme. İşte bu istek ve arzu, merak gösterme, merak, dikizleme, röntgenleme, belki de beğenir mi arzuları insanı gerçek kimliğinden uzaklaştırıyor. Daha yapay, daha geçici duygular, daha karışık bir kişilik yapısı ortaya çıkarıyor" ifadelerini kullandı.
İnsanların anı yaşamak yerine paylaşmak için yaşadığını belirten Prof. Dr. Yavuz Selvi, bu durumun insanlarda geçici duygulara neden olduğunu, beğeni ve takipçi için farklı kişilikler ortaya çıkardığını ifade etti.
“Sosyal medya sosyal değil”
Sosyal medyanın sosyal olmadığının altını çizen Prof. Dr. Selvi, sosyalleşmek için girilen internetin bir süre sonra kimlikleri ve duyguları aşındırdığını kaydetti. Sosyal medyanın çabuk ulaşmayı ve ulaşılabilmeyi sağladığını aktaran Selvi, “Hiç görüşemeyeceğiniz, asla karşılaşmayacağınız bir insanla duygu, düşünce ve davranışlarınızı paylaşıyorsunuz. Bu da karşılıklı bir etkileşime neden oluyor. Sosyal medya sadece bizim duygularımızı değil, karşımızdakilerin duygularını da derinden etkiliyor. Sosyal medyada biz kendimiz için var değiliz. Aynı zamanda başka kişiler için de varız. Başkaları neler hissediyor, bazen beğeniyor, bazen kıskanıyor, bazen de nefret ediyor. Demek ki paylaşımlarımız karşımızdakinin duygularını da doğrudan etkileyebiliyor. Karşımızdaki insan paylaşımlarımıza öfkelenebiliyor, bizi kıskanabiliyor, bizim sahip olduklarımıza da sahip olmak isteyebiliyor. Bu bazen derin bir acı, bazen derin bir öfke uyandırıyor. Demek ki sosyal medya paylaşımları sadece bizim değil, karşımızdakinin duygusunu da doğrudan etkiliyor” şeklinde konuştu.
“Sosyal medya geçici mutluluk veriyor”
Sosyal medyanın mutlu etmediğini ve geçici olarak rahatlama duygusu oluşturduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yavuz Selvi şunları kaydetti:
“Paylaşmak, beğenilmek herkesin hoşuna gider. Sosyal medyada zaten en çok gösterme ve görülmek istiyorlar. Bu onlarda geçici bir mutluluk, geçici bir heyecan oluşturuyor. Asla ve asla kalıcı değil, bunun adına mutluluk diyemeyiz zaten. Sosyal medyadaki beğeni ve takipçi sayısı bir noktada insanları heyecanlandırabiliyor, geçici mutluluk verebiliyor. Fakat bu gerçek bir mutluluk değil, çünkü bir süre sonra artık o anlık aldığın zevk yetmiyor. Daha fazla beğenilme, daha fazla takipçi için daha farklı davranmaya, daha absürt şeyler yapmaya başlanılıyor. Bir dönem sonra o kişilikte zafiyetler oluşuyor. Sosyal medya mahremiyeti deldi. Daha önce evinden herhangi bir şey, herhangi bir görüntü paylaşmayan bir insan artık ailesini diğer insanlara açtı. Normalde yüz yüze konuştuğumuzda asla bunları yapmayacağını söyleyen bir kişi, artık sosyal medyada her şeyini paylaşıyor. Bu mahremiyet algısını değiştirdi. Bir noktadan sonra insan mahremiyetini kaybetmeye başladı. Kendine özel hiçbir şey kalmadı, çünkü her şeyi paylaştı.”