12 Eylül 2010 günü Türkiye'de altıncı kez referandum yapılacak. Yüksek Seçim Kurulu referandumun sonucunu açıklayacak.
Abone olÜlkemizde son referandum üç yıl önce yapıldı. Referandumun ana konusu Cumhurbaşkanının seçimi idi. Bunun yanında diğer seçimlerin kaç yılda bir yapılacağı da oylandı. O referandumda evet oyu yüzde kaçtı?
Yani seçmenlerin yüzde kaçının oyu ile Anayasa’nın bazı maddeleri değiştirildi? Soru böyle sorulursa; cevap yüzde 69 değil, yüzde 46 olur. Neden? Çünkü yüzde 69 sandığa gidip oy verenlerden, oyu geçerli olanlar içinde evet oyu verenlerin oranıdır.
Oysa sandığa gitmeyenler ve sandığa gittiği halde oyları geçerli olmayanlar da vardır. Oran onların da dahil olduğu tüm seçmenlerden hesaplanırsa, yüzde 46 eder.
Bir referandumda seçmen şu kararları verir: Sandığa gidip gitmeme, sandığa gidince geçerli oy verip vermeme (geçerli oy vermek istediği halde yanlış yere mühür basmaktan ötürü de oyu geçersiz sayılanlar olabilir), geçerli oy verecekse, ‘evet’ ya da ‘hayır’ oyu kullanma.
Dolayısıyla bir referandumda dört kümeye ilişkin oranlar ortaya çıkar: ‘evet’ diyenler, ‘hayır’ diyenler, oyu geçersiz olanlar ve sandığa gitmeyenler. Birinci grafikte 2007 Referandumu için bu dört oran görülmektedir.
Referandumdaki seçmenler ‘evet’ ve ‘hayır’ diyenlerden ibaret değildir.
O yüzden 2007 itibarıyla üstünde durulması gereken oran yüzde 69 değil, yüzde 46’dır.
Sandığa gitmemek de bir seçmen davranışıdır
Yukarıda değinildiği gibi sandığa gitmemek de bir seçmen davranışıdır ve vatandaş için demokratik bir seçenektir. Ama Türkiye bu davranışı bir hak olarak görmeyip para ile cezalandıran bir ülke olmuştur. Oylama sonuçlarından konuşulurken de genellikle bunlar dikkate alınmamaktadır.
Sandığa gitmeyenlerin oranı bazı referandumlarda çok önemli düzeydedir.
2007, böyle bir referandumdur. Sandığa gitmeyenlerin oranı nerdeyse üçte ikidir. Üstelik söz konusu oran ‘hayır’ oyu verenlerin oranından çok daha büyüktür.
2007 Referandumu’ndaki katılmayanlar oranının bir başka özelliği, söz konusu oranın tüm referandumlar içindeki en yükseği olmasıdır.
İlk iki referandum yeni yapılan anayasaların tümünün oylanmasına ilişkindir ve askeri yönetimler altında gerçekleşmiştir. 12 Eylül darbesini izleyen 1982 Referandumu yapılırken, oy kullanma zorunluluğu ve oy vermeyenlere para cezası getirilmiştir. Buna rağmen seçmenlerin yüzde dokuzu sandığa gitmemiştir. Bu oran o referandumda ‘hayır’ oyu verenlerden bir puan yüksektir. Onu izleyen referandum oy vermeyenlerin oranının en düşük olduğu, dolayısıyla katılımın en yüksek olduğu referandumdur. O zamandan bu yana ise katılım düşme eğilimi göstermiştir.
İlk referandum
Türkiye’de bugüne kadar beş kez referandum yapılmıştır. İlk referandum 1961 yılında, askeri darbeden sonra hazırlanan anayasanın oylanması için yapılmıştır. Türkiye’de tek parti rejiminden sonra başlayan demokratik yaşama 27 Mayıs 1960’ta yapılan askeri darbe ile ara verildi. Usulüne uygun olmayan seçimlere rağmen, 1946 yılı demokratik yaşamın başlangıcı olarak alınırsa, bu yaşamın kesintiye uğrmadan sürdüğü dönemin sadece 14 yıl olduğu görülür. Darbeyi yapanlar kendilerine Milli Birlik Komitesi (MBK) adını verdiler. MBK; hükümeti feshedip bakanları, iktidar partisi olan DP’nin milletvekillerini ve bazı bürokratları yargılamak üzere İstanbul’da Yassıada’da kurulan özel bir mahkemeye gönderdi. Darbe sabahı yayımladıkları bir bildiri ile yeni bir anayasa yapılacağını ve o yapılana kadar siyasi partilerin faaliyetlerini yasakladıklarını duyurdular. Böylece 1924 Anayasası’nın, 36 yıl sonra tümüyle değiştirilmesi kararı darbeciler tarafından açıklandı. 1924 Anayasası 1924-1960 arasında yedi kez değişikliğe uğramıştı. Ama onlar kısmi değişiklikler idi.
12 Haziran günü, yeni anayasa hazırlanana kadar yürürlükte kalmak üzere geçici bir anayasa ilan edildi.
Anayasa yapmak için bir Kurucu Meclis kuruldu. Kurucu Meclis, Temsilciler Meclisi ile MBK’dan oluşuyordu. Temsilciler Meclisi’nde parti temsilcileri olarak CHP’li ve CKMP’li üyeler ile illerin temsilcileri ve baro, basın, ticaret odası, sendikalar, üniversiteler, gençlik kuruluşu temsilcileri vardı.
Darbenin birinci yılında, 27 Mayıs 1961’de yeni anayasa Kurucu Meclis’te kabul edildi. 9 Temmuz’da da referanduma, yani halk oyuna sunuldu.
Bu referandum, DP’lilerin Yassıada’da kurulan özel bir mahkemede yargılanmalarının ve sıkıyönetimin sürdüğü bir dönemde yapıldı. Referandum öncesinde açık bir hayır kampanyası yürütülemedi. Buna rağmen bu referandumda seçmenlerin yüzde 31’i ‘hayır’ dedi. Seçmelerin yüzde 19’u ise sandığ a gitmedi. Yuvarlaklaştırıldığında yüzde 50 olan bir oyla yeni anayasa kabul edildi. Tam oran tabloda görüldüğü gibi yüzde 49.8’dir. Yani bu anayasa yüzde 62 oyla kabul edilmemiştir. Nereden çıkmaktadır yüzde 62 oranı? Sandığa gitmeyenler ve oyları geçersiz olanlar bir kenara bırakıldıktan sonra geriye kalanların içinde ‘evet’ diyenlerin oranıdır yüzde 62. (bkz. tablo)
12 Eylül Dönemindeki Referandumda ‘Evet’ Oyu yüzde 91 Değil, yüzde 83’tür 1961 Anayasası’nın Türkiye’ye bol geldiği söyleniyordu. Kastedilen hak ve özgürlüklerin ‘fazla’ olmasıydı. 12 Mart 1971’deki askeri müdahale döneminde Anayasa’da değişiklikler yapıldı. Ama bunlar yeterli olmadı. Anayasa’nın tümüyle değiştirilmesini isteyenler vardı. 12 Eylül döneminde bu gerçekleşti ve Anayasa halk oyuna sunuldu.
12 Eylül döneminde hazırlanan anayasa için 1982’de yapılan referandum için söylenen ‘yüzde 91’ oranı, 1961’deki yüzde 62 gibidir. 1982’de tüm seçmenlerdeki ‘evet’ oranı yüzde 83’tür. yüzde 83 de hiç düşük bir oran değildir. Ama yüzde 90’ı bulmamaktadır.
O referandumun bir özelliği, oy pusulalarının içine konduğu zarfların oy pusulasının rengini uygun ışıkta gösterecek kadar şeffaf olmasıydı. Sandıkların da ışığı uygun noktalara konmuş olması süpriz değildi. Ayrıca kapalı yerdeki oy pusulalarına yapılan belirli işaretlemelerle / evet ve hayır pusulalarının yerleştirilmeleriyle, girip çıkan görevliler tarafından durumun kontrol edilerek son oy kullanan kişinin oyunun ne olduğunun belirlendiği de söylentiler arasındaydı. Yapılmasa bile söylentiler beklenen amacı sağlamakta bir ölçüde de olsa, işlevsel olmuştur.
Ortamın tüm baskıcı özelliğine ve oy vermeyeceklere para cezası öngörülmesine rağmen, dah aönce de belirtildiği gibi, seçmenlerin yüzde dokuzu sandığa gitmemiştir.
HÜKÜMETE RAĞMEN 'EVET': 1987... AYRINTILAR DİĞER SAYFADA...
Hükümete rağmen ‘Evet’: 1987
12 Eylül yönetimi işbaşındaki hükümeti görevden aldı. Millet Meclisi ve Senato’dan oluşan TBMM’iyi feshetti. Belediye Başkanları görevden alındı. Belediye Meclisleri ve İl Genel Meclisleri feshedildi. Yani seçilmiş kimler varsa görevlerinden uzaklaştırıldılar. Partiler kapatıldı. Bazı sendikaların faaliyetleri durduruldu. Kapatılanlar arasında dernekler de vardı.
12 Eylül yönetimi siyasi yaşamı yeniden düzenledi. Bu düzenlemenin iki boyutu vardı: siyasi katılımın tabanını daraltmak ve siyasi örgütlenmeyi yeniden yapılandırmak. Bunları gerçekleştirmek üzere Anayasa, Siyasi Partiler Yasası, Seçim yasası değiştirildi. Anayasa’ya konan geçici dördüncü madde ile 12 Eylül öncesi dönemin siyasetçilerine siyasi faaliyet yasağı getirildi. 12 Eylül öncesi siyasetçilerine getirdiği yasakların kalkması için tek başına iktidarda olan ve Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran ANAP’ın da katılımıyla referandum kararı alındı. Buna rağmen, ANAP ‘referanduma hayır’ kampanyası yürüttü. Hatta ANAP’lı bir yönetici ‘hayır’ ile yetinmeyip İngilizce kullanma isteği duyup göğsünde ‘no’ yazan tişörtlerle mitinglerdeki kürsülerde Turgut Özal’ın yanında yer aldı.
1987 Referandumu’nda 12 Eylül öncesi siyasetçilere konmuş yasakların kalkması ancak binler hanesindeki farkla kabul edildi. Seçmenlerin yüzde beşi sandığa gitmemişti. Yüzde dördünün de oyu geçersizdi. ‘Evet’ diyenlerin oranı yüzde 44,9, ‘hayır’ diyenlerinki yüzde 44,6 idi.
‘Evet’ diyenler, ‘hayır’ diyenlerden fazla olduğu için, 12 Eylül döneminin anayasasının siyasal yaşamı eski siyasetçilere getirilen yasaklarla düzenleyen kısmı kaldırıldı. Askerlerin siyaseti yeniden yapılandırma girişimleri bir yönüyle geçersiz hale getirildi. 12 Eylül anayasası değişmiş oldu. Zaten referandumun yapılabilmesi için bir maddesi referandumdan önce değişmişti. Bu anayasa bir bütün olarak değişmediyse de, günümüze kadar 16 değişikliğe uğramış, çok sayıda maddesi değişmiştir.
12 Eylül döneminin kurumları ve düzenlemeleri sürmekle birlikte, karşımızda bir bütün olarak 12 Eylül anayasası yoktur artık.
Referandumdan önceki son milletvekili seçimi 1983’te yapılmıştı. 12 Eylül döneminin düzenlemelerine göre seçimler beş yılda bir yapılacaktı. Dolayısıyla 1988’de milletvekili seçimi vardı. Ama referandum sonuçları belli olunca Özal erken seçimi gündeme getirdi ve 1987’de erken seçim yapıldı. Özal’ın bu karara iten iki husus vardı. Bir yandan seçmenlerin yarısı kadarının hâlâ desteğine sahip olduğunu düşünüyordu. Öbür taraftan partilerin başına geçen eski liderlere seçime hazırlık için fazla zaman tanımak istemiyordu.
1987 Seçimi sonucunda üç partinin yer aldığı bir parlamento oluştu: ANAP, SHP, DYP. Artık Meclis’te ANAP dışında 12 Eylül dönemi partisi kalmamıştı. ANAP da eskisinden daha az oy almıştı.
Erken yerel seçim referandumunda ‘Hayır’: 1988
Milletvekili seçimlerinin erkene alınmasının ardından, Özal yerel seçimleri de öne almak istedi. Önce buna razı olan Demirel, sonra vazgeçti.
Seçimler normal zamanı olan 1989 yılının Mart ayında mı yapılsın yoksa 1988 yılının Kasım ayında mı yapılsın diye referanduma gidildi. Yani dört aylık bir fark için halk oylamasına gidildi. Hiç gereği olmayan bir referandum gündemdeydi ve bunun için kaynak harcanacaktı. Seçmen bir yıl sonra tekrar referandum sandığı ile karşı karşıya kalmıştı.
Seçmenlerin yüzde 56’sı referandumda ‘hayır’ oyu kullandı. Dolayısıyla yerel seçimler erkene alınmadı. Özal’ın başında bulunduğu ANAP iktidarı bir yıl arayla yapılan iki referandumda da istediğini elde edememişti.
Zamanında yani 1989’da yapılan yerel seçimlerin galibi SHP oldu. Özal bunu ön gördüğü ve engellemek istediği için yerel seçimlerin daha erken yapılmasını istemiş olabilir.
Son referandum: 2007
2007 yılında seçmenler iki kez sandık başına gitti. Önce genel seçimler için, sonra da referandum için. Aynı yıl siyasi yaşamda önemli olan Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Ama bu seçimde seçmenler değil, milletvekilleri oy kullanıyordu. Ordunun e-muhtırası ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde gereken oy oranlarının, Meclis’in Cumhurbaşkanlığı seçimi için toplanacağı oturumun açılabilmesi için de gerektiği yorumları ortamı germişti. Cumhurbaşkanı seçilemiyordu. Bu ortamda referandum sürecine girildi. Ama referandum zamanı gelmeden Cumhurbaşkanı seçildi. Referandumla bundan sonraki Cumhurbaşkanının da seçmenler tarafından seçilmesi düzenlemesi getirildi.
2007 referandumunun sonuçları yazının başında ele alındı.
2010 referandumu oranları
12 Eylül 2010 günü Türkiye’de altıncı kez referandum yapılacak. Yüksek Seçim Kurulu referandumun sonucunu açıklayacak. Bu açıklamadaki oranlar ‘evet’ oyu verenler ile ‘hayır’ oyu verenlerin toplamı üstünden hesaplanacak. Ülkenin siyasi ortamını değerlendirebilmek için bunlara bakmak yeterli olmayacak. Tüm seçmenlerin ne kadarının ‘evet’, ne kadarının ‘hayır’ oyu verdiğine bakmak gerekir.