BIST 9.660
DOLAR 34,56
EURO 36,31
ALTIN 2.919,86

Son 24 saatte yaşadıklarımız: "Bu gidiş nereye!?"

Sanki bir karadeliğin çekim alanına kapılmışçasına gelecek olan kaçınılmaz sonu bekliyoruz.

Güzel ülkemde nerdeyse son 24 saat içerisinde yaşanan hadiselerden bazıları şöyle:

YÖRSAN iflasını istedi!

TEMSA üretimi durdurdu!

Cumhurbaşkanı Erdoğan Nobel verilirse almam dedi.

15 Temmuz şehitleri için toplanan 309 milyon liranın faize yatırıldığı açıklandı!

DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu asgari ücretin 3200 lira olması gerektiğini söyledi.

Şehir Üniversitesi tartışmaları ile ilgili açıklamaları sonrasında Ahmet Davutoğlu hakkında suç duyurusunda bulunuldu!

Doğa Koleji öğretmenleri maaşlarını alamadıkları gerekçesi ile gösteri yaptı.

TBMM’de AK Partili ile CHP’li vekiller arasında kavga yaşandı.

KONDA araştırma şirketi Ak Partinin dindar nesil yetiştirme projesinin çöktüğünü, dindarsızlaşmanın arttığını söyledi.

...

Yukarıdaki haber başlıklarının her biri ayrı bir yazı konusu.

Her biri ayrı bir değerlendirmeye tabii tutulup hakkında ciddi analizler yapılmasını gerektirecek kadar önemli konular.

Belki her bir başlık bir yetkiliyi yerinden edecek kadar öneme haiz.

Başka bir ülkede olmuş olsa şimdiye kadar onlarca kişi istifa etmişti.

Ekonomiden sorumlu bakan başta olmak üzere diğer yetkililer acil tedbirler almış olurdu.

Mahkemeler, savcılar şahıslar ve kurumlar hakkında dava açmış, soruşturmalara başlamıştı.

Sosyologlar, psikologlar toplumda yaşanan sorunlar üzerinde çözümler üretmeye başlamıştı.

Başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere bütün eğitim kurumları yaşanan sorunlar üzerine harekete geçmişti.

Gençlerin dinsizleşmesi haberleri üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere vakıf ve cemaatler çalışmalar başlatmıştı.

İstanbul Sözleşmesi üzerine yıllardır tek kelam etmeyen ve reaksiyon göstermeyen yöneticiler bittabi dinsizleşmenin neticesinde de duyarsız kalacaklardır.

Açlık sınırının altındaki asgari ücret talebinin yetersiz olduğu kabul edilip gerekli tedbirler ivedilikle alınmış olurdu.

Ama heyhaaaat...

Yukarıdaki her biri birbirinden vahim haberler hakkında maalesef hiçbir gelişme yaşanmadı.

Ne bir istifa eden oldu.

Ne bir eğitim hakkında açıklama yapan oldu.

Ne ekonomik gelişmeler üzerine değerlendirmeler yapıldı.

Ne de gençliğin vahim durumu hakkında tedbirler alan birileri çıktı.

Adeta ölüm uykusuna yatmışız gibi sessiz ve tepkisiziz.

Adeta ülkenin geleceği elden gidiyor ama görmezlikten geliyoruz.

Yer yerinden oynaması gerekirken, biz de “tıss” yok.

En tepedekinden en alttakine kadar duyarsızız.

Herkes topu birbirine atmakla meşgul.

Anne babalar öğretmenlerden, öğretmenler anne babalardan medet umuyor.

Toplum devletten, devlet toplumdan bekliyor.

Sanki bir karadeliğin çekim alanına kapılmışçasına gelecek olan kaçınılmaz sonu bekliyoruz.

Tokat üstüne tokat yiyoruz ama hala kendimize gelemiyoruz.

Bütün bunlar Azrail’in gelmeden önce verdiği haberlere benziyor.

Hani vardır ya bir hikâye...

Rivayet odur ki bir fani, ölüm meleği Azrail’den canını almaya gelmeden önce haber vermesini ister. “Tamam” der Azrail.

Aradan yıllar geçer.

Bir gün Azrail çat-kapı çıkagelip “Ruhunu teslim almaya geldim” der.

Afallayan fani geçmişteki anlaşmasını hatırlatıp “Hani bana önceden haber verecektin, vermeden geldin…” der.

Azrail'in cevabı manidardır: “Simsiyah olan saçların-sakalların ağardı, bembeyaz oldu, bu benim habercimdi. Ağrımayan-dimdik belin ağırdı, büküldü, bu benim habercimdi. Ellerin-parmakların büzüştü, bu benim habercimdi. Dün koşa koşa giderken nefesin kesilmezdi, bugün yürürken tık nefes oluyorsun, bu benim habercimdi. Bu kadar haber saldım, lakin sen fark edemedin, ne yapsın Azrail!”

Son yıllarda yaşanan bütün emareler toplum olarak büyük bir çöküşe doğru gittiğimizi haber veriyor.

Ama biz anlamamakta ısrarcıyız.

Sanırım anladığımızda iş işten geçmiş olacak...

Rabbim bizlere akıl, fikir, izan, feraset nasip etsin...

facebook.com/msbeser

twitter.com/msbeser

instagram.com/msbeser