BIST 10.075
DOLAR 35,37
EURO 36,49
ALTIN 3.000,80

SMO, Pekala Sınır Polisi Olabilir.

Irak, Birinci ve İkinci Körfez Savaşları sonrası karşılaştığı sorunlar ve bölünmeler ile Türkiye ve Suriye’nin önünde çok önemli bir örnek olarak duruyor. Adeta, alınması gereken dersler bakımından her iki ülke için de yol gösterici bir rehber niteliği taşıyor.

Turgut Özal’ın Birinci Körfez Savaşı’nda bir koyup üç alma hayali; Çekiç Güç, Peşmerge göçü ve defacto Kuzey Irak yönetimi ile sonuçlandı. O Çekiç Güç ki, görev yaptığı süre boyunca bölücü terör örgütünün güç kazanmasına ve azmasına vesile oldu.

Irak, 2003’teki İkinci Körfez Savaşı’nda Amerikan işgaline maruz kaldı ve yaklaşık 500 bin Iraklı ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerince katledildi. Ülke fiilen ikiye (IKBY), duygusal olarak üçe (Sünni, Şii ve Kürt) bölündü. Kuzey Irak, tamamen terör havzası haline geldi. 2005 yılında Irak Anayasası’nda yapılan değişiklik ile Kuzey Irak Kürt Bölgesi’ne özerklik verildi. Bugün; anayasa gereği cumhurbaşkanı Kürtlerden, başbakan Şiilerden ve meclis başkanı Sünnilerden seçiliyor.

Dört milyonluk nüfusu ile ülkenin üçüncü büyük etnik grubunu oluşturan Türkmenler, Körfez Savaşları sonrasında en çok mağdur edilen ve dışlanan etnisite oldular. Türkmenlerin bu durumu, Türkiye’nin o dönemlerdeki güçsüzlüğü ve duyarsızlığının bir sonucu olarak ortaya çıktı. Yine, İkinci Körfez Savaşı sonrasında Erbil, Kerkük, Musul ve Selahaddin gibi şehirlerinin kimlikleri ve demografik yapıları değiştirilerek Türkmenler azınlık durumuna düşürüldü.

Irak’ın başına gelenler sadece bunlarla sınırlı değildi. Amerikan canavarı Deaş terör örgütü; 2014 yılından itibaren sırasıyla Musul, Ramadi, Felluce, Sincar, Tikrit, Diyala ve Selahaddin gibi şehirleri işgal etti. İstila edilen şehirler bir de Deaş yıkımına sahne oldu.

Suriye de çok büyük yıkımlar ve acılar yaşadı; bir milyona yakın insan katledildi. Ülke, terör örgütleri ve sınırlı yabancı askeri güçlere ev sahipliği yaptı. Ancak, Irak kadar şanssız değildi. En azından bir süper şeytan tarafından işgal edilmedi. Bu da kontrolü ele almak, tek parça kalabilmek ve anayasayı kendilerinin yapabilmesi için büyük bir şans demek oluyor.

Suriye’nin diğer avantajı da, yanı başında güçlü bir Türkiye olması ve rehberliğini onun yapması. Ne Türkiye’nin ne de Suriye’nin Irak örneğindeki hataları yapma lüksleri yok. Suriye’de üniter devlet yapısından ve tek ulus bilincinden taviz verilmemelidir. Dışişleri Bakanı Fidan’ın “Ülkedeki vatandaşların bir azınlık tanımlamasından çıkartılarak herkesin eşit olduğu, ait olduğu etnisiteden veya mezhepten dolayı avantajların veya dezavantajların olmadığı bir sistemin inşası konusunda bir vizyonun olduğunu gördüm” ifadesi, Suriye’deki yeni dönemin ilkesi olmalıdır. Çünkü, kategorileşmeye gitmek her zaman çatışmaya davetiye çıkarmaktır.

Suriye’de ikinci öncelikli konu, Pkk/Ypg’nin Fırat’ın doğusundan da yok edilmesidir. Nitekim yeni yönetimin lideri Ahmet eş-Şara, “Suriye’nin Pkk/Ypg’nin saldırı üssü olmasına izin vermeyeceğiz” ve “Suriye’nin bölünmesi söz konusu olmayacak” ifadeleriyle yek ve bütün bir ülkeye işaret ediyor. Şara, federasyon gibi beklentilere girilmemesi gerektiğinin mesajlarını veriyor.

Şam yönetimi, silahlı örgütlerle görüşmeye başladı ve onları da yeni oluşturulacak Suriye Ordusu’na entegre etmeye çalışıyor. Yeni kurulacak orduda, erken kalkanın darbe yapabileceği sıklet merkezleri olmamalıdır. Abbasiler ve Moğollar’da olduğu gibi, Suriye Ordusu’nun da önemli bir kısmının Türkmenlerden oluşması, hem Suriye'ye hem bölgesel caydırıcılığa katkı sağlar.

Irak, Türkiye için de önemli bir örnek demiştik. Suriye’deki Türkmen varlığı ve demografik yapısının korunması mutlaka tesis edilmeli. 

Bölgenin topografyası Kuzey Irak gibi olmadığından terör örgütlerinin uzun süreli varlık göstermesi kolay değil, fakat yine de bir terör havzası oluşumuna izin verilmemelidir. Tarım, enerji ve su kaynağı olan Fırat’ın doğusuna vakit kaybetmeden operasyonlar yapılmalı. Pkk/Ypg’nin tasfiyesi ya da yok edilmesi sonrası, ABD’nin ikame terör örgütünü sahaya süreceği akıldan çıkarılmamalı.  İsrail, fırsattan istifade ederek Suriye topraklarını bir fare gibi kemirmektedir. İsrail, işgaline geçit verilmemelidir.

Ulaştırma ve Altyapı Bakan Abdulkadir Uraloğlu’nun müjdesini verdiği, Suriye ile deniz yetki alanları anlaşmasına askeri güvenlik ve iş birliği anlaşması da ilave edilmeli. Yapılacak anlaşma ile Lazkiye, Halep, Dera ve Deyrizor şehirlerine askeri üsler kurulmalı. Türkiye’nin güvenlik sorunu aşılınca SMO, sınır polisi olarak görevlendirilmeli. Yeni oluşturulacak sınır polisi özellikle İsrail, Irak ve Lübnan sınırlarında konuşlandırılmalıdır.