Alman asıllı sanatçı Tomma Abts, Turner Ödülü’nün 22 yıllık tarihinde, ödülü kazanan ilk kadın ressam oldu.
Abone olSanat dünyasının en tartışmalı ödülü olan Turner, her yıl sergilenen çalışmaların niteliğinden çok bunların sanat olup olmadığı konusunda yapılan tartışmalarla ve ödül törenlerinde yaşanan skandallarla gündeme gelmişti. Ödülün bu yılki galibi ressam Tomma Abts, 48cm x 38 cm ebadındaki soyut resim çalışmalarıyla, alışılan konuların tartışılmasını da şimdilik önlemiş oldu.
Tate Britain galerisinde 4 Aralık’ta gerçekleştirilen ve Channel 4’dan canlı olarak yayınlanan basın toplantısında, ödülünü Yoko Ono’nun elinden alan Abts, 25 000 Sterlinlik para ödülünün de sahibi oldu. Diğer üç aday 5 000 Sterlinlik para ödülüyle yetinmek zorunda kaldılar.
Almanya’da doğan ve 12 yıldır İngiltere’de sanat yaşamını sürdüren 38 yaşındaki Abts, ödülü kazanmanın ‘çok güzel’ bir şey olduğunu söyleyerek, Londra’da kendini ‘evindeymiş gibi’ hissettiğini belirtti ve Berlin’den ayrılıp Londra’ya gelmenin isabetli bir karar olduğunu vurguladı. Konuşmasında aynı konuya vurgu yapan Yoko Ono, bugünlerde dünya sanat merkezinin artık New York değil Londra olduğunu iddia etti.
Abts, ödül açıklanmadan önce, sanat eleştirmenleri tarafından favori olarak gösteriliyordu. Sanatçı, yaptığı küçük soyut resimlerde, desene benzeyen karmaşık dokularını rasyonel yapı ile sezgi arasındaki gerilim üzerine inşa ediyor.
Abts’ın resimlerine bakmak için onlara yaklaşmanız gerekmekte. Bu kadar yakından baktığınızda ise artık tuvalle başbaşasınız. Tuval üzerine gözünüzü gezdirmeye başladığınızda, hareketi hissetmeye ve perspektifte kaybolmaya başlarsınız. Artık rasyonel yapıdan sezgisel dünyaya sıçramış durumdasınız. Galeri mekanında asılan resimler birbirini tamamlayan bir tutarlılık içerisindedir. Her birinde, gözü gezdirmeyi zorlayan, yüzey ile form arasında gidiş gelişler yaratan bir dinamik yapı göze çarpmaktadır.
Abts, bir ressamın adıyla anılan ve 50 yaşın altındaki Britanyalı (ya da Britanya’da sanat çalışmalarını yürüten) sanatçılara verilen bu ödülü 1997 yılından beri kazanan ilk kadın, ve 1998 yılından beri kazanan ilk ressam oldu. Bu yıl aday gösterilen diğer üç sanatçı ise farklı medyumlar kullanarak üretim yapmakta.
Phil Collins |
Ödül için favori gösterilen bir diğer sanatçı, Türkiyeli sanat izleyicisinin 9. İstanbul Uluslararası Bienali’nden tanıdığı İngiliz sanatçı Phil Collins’ti.
İstanbul Bienali için gerçekleştirdiği iki çalışmadan biri olan, dünya dinlemiyor - the Smiths Karaoke ile daha çok tanınan Collins, Tate Britain’daki sergiye, İstanbul’da gerçekleştirdiği ikinci çalışması the return of the real/gerçeğin geri dönüşü ile katıldı. Türkiye’de değişik televizyon kanallarında yayımlanan ‘reality show’lara katılan insanlarla bir saatlik röportajlar gerçekleştiren Collins, bunlardan 8 tanesini seçerek arka arkaya sergiledi. Röportajları yapması için televizyon yapımcısı Hüseyin Karagöz ile anlaşan Collins, sergi sırasında karşılıklı ekranlarda, katılımcının ve Karagöz’ün görüntüsünü yansıttı. Böylece izleyici hem kameranın önünü hem de kamera arkasını aynı anda görebilmektedir.
Collins’in Tate Britain’daki sergide gerçekleştirdiği bir diğer çalışma ise Shady Lane Production adlı bir ofis kurmasıydı. Sergiyi gezen izleyiciler bir anda, son derece sıkıcı dekoruyla ve içinde çalışan personeliyle canlı bir ofis ile karşı karşıya kalırlar. Bu ofiste Collins, Türkiye’de gerçekleştirdiği çalışmanın benzerini İngiltere için yapmaktadır. Burada, İngiliz televizyonlarındaki ‘reality show’lara katılanları ve bu showlarda çalışanları, yaşadıklarını anlatmak üzere röportaj yapmaya çağırmaktadır. Ofiste sabahtan akşama kadar başvurular kabul edilerek randevular ayarlanmaktadır.
Sergiyi ziyaret edenleri bir sürpriz daha beklemektedir. Sanatçı Phil Collins’in kendisi de bu ofiste, camekanın arkasında çalışmaktadır. Fakat Collins’i görebilmek için galeriyi hafta içinde ziyaret etmek gerekmektedir, çünkü Shady Lane Production her çalışma ofisi gibi hafta sonu kapalıdır. Hafta sonu ziyaretçileri boş bir ofisle karşılaşmaktadırlar.
Collins’in bu yılki sergiye renklilik getiren bu yaklaşımı, Joseph Beuys’un bir dönem çalışmalarını hatırlatmaktadır. Fakat burada Collins’in yaklaşımı, bir sanat ödülü söz konusu olduğundan dolayı farklı bir ironi barındırmaktadır. Sanatçının kendisini bir sanat nesnesi olarak sunmanın ötesinde, bir sanat ödülünü ‘challenge’ (meydan okuma) etmektedir.
Nitekim 22 Ekim 2006 tarihinde Londra’daki Cafe Royal’de bir basın toplantısı düzenleyen Collins, Shady Lane Production ile irtibata geçen dokuz kişiyi basının karşısına çıkardı ve her birine on dakika vererek, TVye çıkarken ve sonrasında yaşadıkları problemleri dile getirmelerine olanak sağladı.
Bu yılki Turner Prize’a aday gösterilen diğer iki sanatçı Mark Titchner ve Rebecca Warren, yerleştirme/installation olarak tanımlanabilecek çalışmalarla sergiye katıldılar. Titchner’in ‘anti-Disneyland’ yerleştirmesi, bir oyun alanına benzerken aslında tehlikeli oyuncaklarla dolu bir mayın tarlasını da çağrıştıran bir saldırganlığa sahiptir. Warren’in daha çok heykellerden oluşan yerleştirmesi de Titchner’e paralel olarak bir anti-güzellik ve anti-estetik duygusu uyandırmaktadır.
Turner Prize 2006, beklendiği gibi Tomma Abts’a verildi ve dolayısıyla olası tartışmaları da bir nebze önlemiş oldu. Fakat ödülün etrafında dönen farklı bir tartışma şu günlerde gündemde: Böyle bir ödülün anlamı var mı? Nitekim Britanya’nın prestijli gazetesi the Guardian’ın yaptığı bir ankete göre katılımcıların % 60’ı bu soruya olumsuz cevap vermektedir.