BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Siyasetçi gazeteci ilişkisi

Barlas, demokrasi tarihimizde medyadan destek alarak iktidarda kalabilmiş bir yönetimin olmadığına da dikkat çekiyor.

Abone ol

Gazeteci gazeteciliğini, politikacı politikacılığını yapacaktır!

Milletvekilliği yapmış, siyasetin içinde yaşayan ve 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde parlamento dışında bırakılan bir dostum, beni uyardı.

Dedi ki... - Siz gazete yazarları, iktidarı över ya da yererken, etkinizi fazla abartmayın. Siyasetçilerin çizgisini gazetelerin köşeleri değil, tabanlarının beklentileri ve örgütlerinin istekleri belirler...
Sonra örnekler verdi geçmişten...

Mesela, bundan önceki TBMM'de AB'ye uyum için idam cezası kaldırıldığında, büyük tirajlı gazeteler "Bu Meclis tarihe geçti" benzeri manşetler atmışlardı.

Sonuçta ne oldu?

Meclis tarihe geçti mi bilmiyoruz. Ama o meclisteki çoğunluğu oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın milletvekilleri, seçimlerde barajın altında kalarak, tarihe intikal ettiler.

Siyaseten cezalandırıldılar. Demokrasi tarihimizde, medyadan destek alarak iktidarda kalabilmiş iktidar pek yoktur.

Buna karşı, muhalefete muhalefet eden medyanın tuttuğu iktidarlar, genellikle seçimlerde muhalefete yenilmişlerdir.

Bu siyaset ehlinden olan dostumla sohbet ederken düşündüm.

Acaba hem gazete köşe yazarları ile, hem de taban ve örgütle uyum içinde olmak, iktidarlar için mümkün değil mi?

Biz gazete yazarları, siyasi tabanla çok mu ters düşüyoruz?

Örneğin "Laikçi Saplantılar"ı veya "Klişeleşmiş Önyargılar"ı olan bir belirli azınlık dışında, biz gazete yazarları büyük ölçüde AK Parti'nin AB'ye ilişkin reformlarını, Kıbrıs'ta çözüme dönük politikalarını destekledik.

Bu nedenle "Hain" ya da "Yalaka" gibi damgalar da kullanıldı, bu desteği karalamak için.

Ve iktidar, bir anda "YÖK Reformu yapıyorum" diyerek, aceleye getirilmiş imam hatip içerikli bir yasa tasarısı ile, kendisine destek verenlerle arayı açmayı göze aldı.
Acaba neden?

Sohbet ettiğim siyasetçi dostuma göre, bunun nedeni çok açık ortada.

AK Parti ne kadar iç ve dış politikada reform nitelikli atılımlar yapsa da, siyasi tabanına yansıyan bir ekonomik başarı sağlayamadı henüz.

Yine zengin daha zengin oluyor ve yoksullar yine yoksul.
İşsizlik azalmıyor ve hatta artıyor bile.

IMF ile bağlantılar, bütçede verkurtulcu politikalar izlenmesine engel...

Bu arada, tabana vaat edilen "İmam hatiplere çözüm" ve "Başörtüsü sorununa çare" gibi konular da, askıya alınmış durumda... Hatta unutturulmak istenirmiş gibi bir durum var.

Ne yapsın Başbakan Erdoğan ve AK Parti'nin tepesi?
Olayı, YÖK'e dayalı gerginliğe ve çeşitli kurumlarla restleşmeye çekerek, "Gerçek Gündem"i, yani işsizliği ve vaatlerini bir başka zemine kaydırmayı denediler.

Bu davranış doğru mu, yanlış mı başka mesele.
Ama bir gerçek var. Bunu dün de yazmıştım.
Politikacı ile gazete yazarı, çok farklı dürtülerle mesleklerini sürdürür.

Bizim tuzumuz kuru. Seçime girmeyeceğiz ki. Derdimiz iktidarımızı korumak değil ki.

Biz AB'ye uyumu desteklerken, gelecek kuşakları düşünebiliriz.

Ama iktidarlar, gelecek seçimi ve gelecek haftayı da düşünmek zorundalar.

Biz gündemimizi kendimiz belirleriz.

İktidarlara ise gündem, zaman zaman fırtına şiddetinde yansır.

Siyasetçi dostumun gözlemleri bana akılcı geldi.