Milliyet gazetesi yazarı Hasan Pulur televizyonun dününü ve bugününü irdelerken, renklinin yerine siyah-beyazın kalmasını isteyenleri hatırlamadan geçmedi!
Abone olPulur başlıklı yazısında dünden bugün yayınlanan dizilerin güzel yanlarını yazdı:
NE de olsa ecdadımız arasında yeniçeriler var, her yeniliğe "İstemezük!" diye kazan kaldırmamız oradan geliyor.
Bir zamanlar, televizyona takmışlardı. O bitti, bu defa renkli televizyon çıktı, ille siyah-beyazda kalalım, renkli televizyon istemezük!
Niye?
Bin dereden su getirdiler. Yok efendim, sanayi, siyah-beyaz televizyona yönlendirilmiş de, renkliye geçmek israf olurmuş da, siyah-beyaz yatırım yapılmış da...
* * *
DOĞRU siyah-beyazdan renkliye geçerken yatırım yaparak, eski teknoloji elinde kalacak...
İşte asıl sen bunun hesabını vermek zorundasın, teknolojik gelişmeyi izlemediğin için, renkliye geçmenin kaçınılmaz olduğunu düşünemediğin için...
"Ne demek renkli televizyon, adamın kıçında don yok, renkli televizyon onun nesine?"
* * *
GİT bak bakalım, şimdi kıçında don yok dediğin adam hangi televizyonu seyrediyor, siyah-beyaz televizyonu bilmiyor bile, bilebilenler de unutmuş, hatırlamıyor.
"Siyah-beyaz"a o kadar yatırım yapacağına, renkliye hazırlansaydın.
* * *
TELEVİZYONDAKİ dizilerden söz edecektik, nereden girdik lafa...
Şimdi de dizilere karşılar:
"İstemezük!"
Beğenmiyorlarmış, sevmiyorlarmış, diziler insanları uyutuyormuş...
Laf işte.
Elbette her dizi dört dörtlük değil, hem "istemezük" diyenlerin kaçı dört dörtlük ki?
Zaten iyi mal, kötü malı kovalıyor.
* * *
KAÇ dizinin çekimi yarıda kaldı, kaç dizinin gösterimi?
Öyle diziler vardır ki, hâlâ anılır, konuşulur: 4. Murat, Küçük Ağa, Geçmiş Bahar Mimozaları, Yeditepe İstanbul, Çemberimde Gül Oya, Kaynanalar, Hüsnü Kuruntu Ailesi, İkinci Bahar...
Bunlar bir çırpıda hatırlayabildiklerimiz, bir de seyrettiklerimiz var: "Yabancı Damat, Hırsız-Polis, Beyaz Gelincik..."
* * *
BİR de "Belgesel Yok!" diye tuttururlar...
Önce "Belgesel"den ne anladığımıza bakalım...
Belgesel eski görüntüleri, birbirine ekleyip, fotoğraflarla uzatıp, hikâye anlatmaksa, galiba ona da belgesel denilmiyor.
Hem kablolu televizyonda, hem de uyduda belgesel gösteren kanallar var, belgesel onlar işte...
Diyeceksiniz, böyle bir belgesel kaça çıkar?
Doğru ama, üç beş abuk sabuk dizi yerine bir belgesel çekilirse belki iyi şeyler çıkabilir.
* * *
HER dizinin, unutulmayan, hafızalardan silinmeyen bölümleri vardır.
"Hırsız-Polis"te çete reisinin felç olmuş, inme inmiş, yatalak, konuşamayan babasını oynayan Erol Günaydın unutulmaz görüntülerden biri...
Rolün küçüğü büyüğü yoktur derler...
Erol Günaydın, bu deyimi ispatlıyor, dudaklarıyla konuşuyor, yüzüyle konuşuyor, gözleriyle konuşuyor, oynuyor.