BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 35,98
ALTIN 3.008,16

Sivri çıkışlar toplumu etkiler

Sivri çıkışlar toplumu etkiler

Belki o an söyleyen kişiyi zor duruma düşürebilir ve/veya şöhretine şöhret katabilir, belki de hayatına mal olabilir…Her ihtimal olabilir ama, onun gibi düşünüp de bunu açığa vuramayanları kesinlikle harekete geçirir.

Bunun örneklerini son dönem çok yaşadık;

Fatih Altaylı‘nın hiç bir sansür uygulamadan yayınladığı sırtı bıçaklı kadıncağız, bunlardan bir tanesidir. Ardı ardına işlenen kadın cinayetleri, o günden sonra daha dikkate alınmış, herkes ülkemizdeki bu sorunun ciddiyetini kavramıştır/algılamıştır. Bu bir söylem değil ama sivri eylemdir.

Müge Anlı‘nın faşizan söylemleri, ülkede büyük bir öfke ve kin yaratırken, diğer taraftan da, yandaşlarının çokluğu dikkat çekmiştir. Müge Anlı belki de iyi bir şey yapmıştır (!)

Aslında, Müge söylediklerinde yalnız değildi. Öncesinde sosyal medyada ondan çok daha fazla, ağır ithamlarda bulunanlar vardı ve Müge tam da bu zihniyetin sözcüsü durumuna düştü.

Müge‘yle(özür de diledikten sonra), artık herkes topyekün bu çığ gibi büyüyen ayrımcılığı protesto etmeye,kardeşlikten,birlik/ beraberlikten daha fazla söz etmeye başladı. Belki de birinin bunu televizyonda yapması gerekiyordu, o da Müge oldu.

Gördüğümüz gibi negatif eylemler pozitif eylemlere gebe kalıyor.

İddialarımız, söylemlerimizin etkisi, kim olduğumuzla doğru orantılıdır. Elbette çok göz önünde olan birinin söyledikleri , dünyayı yerinden oynatabiliyor. İşte, tam da bu noktada, toplum, soruna/çözüme odaklanıyor. Ayrımcılığı biraz olsun içinde yaşatanlar dahi,kendini sorgulamaya başlıyor.

Türklük ve kürtlük hiç bu kadar ayyuka çıkmamıştı, hiç bu kadar aleni konuşulmamıştı. Kapalı kapılar ardında konuşulan bir konuydu, iki tarafında farklı çekinceleri vardı.

Yıllardır içerde biriktirilen zehir dışarı akıyor gibi. Artık konuşuluyor, tartışılıyor, ve ırkçılık lanetleniyor.Toplum tarafından öne çıkmış kişilerde, buna ön/ayak oluyor/olmalı…

Diğer taraftan; Türk medyasında bunu bir yara olarak görüyorum; gazetecilerde, herhangi bir meslektaşının negatif sivrildiği anda, dayanışmanın yerini karalama alıyor, bu da diğer ilginç bir nokta.

Birçok gazeteci, eğer o kişiye karşı bir öfkesi/kızgınlığı/çekememezliği, her neyse adını siz koyun.Varsa, hemen bir “vurun kahpeye“ operasyonu düzenleniyor.

Yine bir gazetecinin deprem vergilerini sorması ile ilgili videosunu izledim, davasında haklıdır ama daha önceki çizgisiyle bağdaşmayan bir durum ortaya çıkmıştır. İşte bunlar hep kafa karıştırıyor.

Ben, kimin ne için savaştığını, hangi düşünceyi dikte ettiğini göremiyorum. Her gün değişen fikirler ve düşünceler, bilgi ve anlam kirliliği yapıyor ve o kişiyi güvensiz kılıyor, hepimizin de kafası karışıyor…

Hayatta fikirler elbette değişebilir ama savaşlar değişmez. Ne için savaştığın bellidir.

Ülkemizin din adamları Kur‘an-ı Kerim‘i farklı yorumlar. Hangisine inanacağımız konusunda tereddüt ederiz. Yine aynı ülkenin gazetecileri, her kafadan bir ses çıkarır , kim doğru/kim yanlış muhakeme zorluğu çekeriz. Yine aynı ülkenin, vatandaşları, bir kimlik altında olsa da, doğusu , batısı , güneyi farklı yaşar hayatı, ayrı ülkeler gibi. Hayata bakış açısı, fikir ve özgürlükler farklı, dinler farklı. Nerde buluşuruz?… Kardeşlikte…(!)

Yine yazarlar, bir gün öncesinde yerden yere vurdukları kişileri veya olayları, ertesi gün,“yok yanlış anlamışım“ diye düzeltmeler yapar, özür dilerler. Kafalar daha bir karışır.

Sanırım özellikle basındaki kişilerin, bir süre kafalarını dinleyip, sakinleşip, olayları daha iyi araştırıp, öyle yazmaları çizmeleri gerekiyor.

********

Irkçılık dünyanın sorunudur, insanlık yaşadığı süreçte hep var olacaktır, bunu sadece biz içimizde yaşamıyoruz, panik olmayalım…

İsviçre‘de, Almanya‘da ,Fransa‘da, Avusturya‘da ırkçılık ileri safhadadır .

İsviçre‘de bir belediye başkanı ‘‘göçmenler ülkemize, olağanüstü zenginlik kazandırdı“ dediği için ırkçı çevrelerin hedef tahtası olmuş, ailesinin de tehdit edilmeye başlamasından sonra ,belediye başkanlığı görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır.

Bakınız; bir belediye başkanı, ülkesindeki göçmenleri övdüğü için istifa etmek zorunda kalıyor, ve bu olay dünya basınında yer almıyor. Ama ülkemizde, bir bayan sunucu, şehitlerimizin ardından, herkes gibi derin bir üzüntü yaşarken, Van/Erciş depremi üzerine, o sinirle, o kadınsı duyarlılıkla, bir şeyler saçmalıyor, ve bu dünya basınında yer alıyor.

Devlet büyükleri kınıyor. Ülkenin yazarları da kendisine bol bol ayar veriyor. Müge Anlı‘yı sevdiğimden falan yazmıyorum bunları, çok iyi de tanımıyorum, sadece, olayı eleştiriyorum.

Avrupa‘da, Türkler sürekli din/dil ve kültüründen dolayı , farklı algılanır.Göçmenler, özellikle Müslüman göçmenler, bir ayrımcılık mutlaka yaşar. Yabancı olmanın dezavantajları hissedilir, ama bunlar hiç bir yerde haber olmaz.

İnsana verilen değer ülkemizde ne yazık ki çok zayıf. Avrupa‘da ki Türk’lerin de devletimiz tarafından sahip çıkılmasıyla ilgili kafamda binbir türlü düşünce varken, şu an sadece düşüncem; devletimiz ülkedeki vatandaşları korusun, değer versin, sahip çıksın, yeterli…

********

Ne yazık ki hangi acıyı nasıl yaşayacağımıza karar veremedik, ne de kutlamayı nasıl yapacağımıza…Evet canımız acıyor, yastayız ama, bu ‘‘Cumhuriyet‘imizin 88. yıldönümü 29 ekim kutlamaları‘‘na engel olmamalıydı…Artık karar verilsin. Deprem v.b. felaketler yaşandığında, televizyonlarda hangi programlar iptal edilecek, günün anlam ve önemine dair ne gibi programlar yapılacak, konserler iptal edilsin mi? Vesaire vesaire… Hem böylece program yapımcıları da, sanatçılarda zan altında kalmaz.