İngiltere'de uygulanan "Her gün 5 porsiyon", "Her gün 10 bin adım" sağlık politikası işe yaramadı.
Abone olİngiltere'de "Her gün 5 porsiyon", "Her gün 10 bin adım", "Yaşam için Değişim" gibi sağlıklı beslenme ve yaşama programları yürütülüyor.
Ancak son raporlara bakılırsa, amaç gayet anlamlı olsa da, bu uygulamalar ülkedeki obezite düzeyini azaltma veya egzersiz alışkanlığını artırma yönünde hiçbir yararlı sonuç vermiyor.
Genellikle ortaya atılan savunmalar arasında, hepimizin "aşırı düzeyde" reklama maruz kalmamız, şekerli ve yağlı besinlerin "kolayca erişilebilir" olması ve/veya bilgisayar oyunlarına, televizyona ve Facebook'a bağımlı hale gelmemiz sayılıyor.
Geçmişte bizlerin, bugünün çocuklarına kıyasla daha hareketli bir çocukluk dönemi geçirdiğimiz doğru. Ama o zamanlar da şekerli ve yağlı besinlerin reklamları "aşırı düzeyde" idi ve bu ürünler kolaylıkla elde edilebiliyordu.
Benim gayet sıradan okulumda bir pastane vardı ve yöremizde de tepeleme yağlı ve şekerli yiyeceklerle dolu sayısız dükkân bulunuyordu.
'Şeker hormonu'
Belki de "daha az yeyin, daha çok hareket edin" tavsiyelerinin işe yaramamasının başka bir nedeni vardır.
Ya kendimizi alamıyorsak? Ya psikolojik bakımdan zararlı ve şişmanlatıcı besinler olmadan yapamıyorsak? Ya egzersiz yapmak istemiyorsak?
Bu durumda sorunun yanıtı ne olabilir?
Çeşitli araştırmalar, gerek çocuklarda gerekse yetişkinlerde, kısa süreli uykuyla aşırı şişmanlık arasında önemli bir ilişki olduğunu gösteriyor.
Ben de, son 40 yıldır uyku sürelerimizdeki azalmanın ve aşırı kilolu veya obez insanların sayıca artmasının bir tesadüf olmadığı inancındayım.
Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (fMRI) ile yapılan araştırmalar, kötü uyumanın, beyinde karmaşık kararlar alan bölgeleri etkilediğini ve bizi, sağlıksız besinlere yönelmemize yol açan ödüllendirmelere sevk ettiğini gösteriyor.
Kötü uyku ayrıca, açlık hormonu düzeylerimizde de değişimlere neden oluyor.
Besin alımını düzenleyen ve "artık doydun" sinyalini veren leptin düzeyinde azalma gözleniyor; iştahı, yağ üretimini ve bedensel büyümeyi tetikleyen ghrelin düzeyi ise yükseliyor.
Elma mı pasta mı?
Araştırmalara göre, bu durum açlık hissinde yüzde 24'lük, genel iştah düzeyinde yüzde 23'lük artışa yol açarken, yağ ve karbonhidrat oranı yüksek besinlere yönelim yüzde 33 yükseliyor ve "yeterince doymadığımız, dolayısıyla daha fazla yememiz gerektiği" mesajı veriliyor.
Yeterince uyumamak, öğünler arasında öte beri atıştırma eğilimini de artırıyor ve ayrıca yiyeceklere aşırı derecede tuz ve baharat eklenmesine, daha az sebze yenmesine, daha fazla zararlı besinler tüketilmesine ve genel olarak, satın alınan gıda miktarının artırılmasına yol açıyor.
Zararlı besinlerin kolayca erişilebilir olması ve reklamlarla sık sık karşımıza çıkması bir sorun.
Ancak az uyuduğumuz için, çok uluslu zararlı besinleri pazarlayan şirketlerin fazla bir çaba göstermesine gerek kalmaksızın, psikolojik olarak zaten bu tür besinlere yöneliyoruz. Tabii bununla, söz konusu şirketlerin sorumluluklarını azımsama niyeti taşımıyorum.
Ama dürüst olalım:
Uykusuz olunca, elma mı ister canınız, pasta mı?
Nasıl sunulursa sunulsun, tanıtım kampanyalarına ne kadar kaynak ayrılırsa ayrılsın, "daha az yeyin, daha fazla hareket edin" mesajı sonuç vermiyor, bu açık. Bence tek başına sonuç vermesi de beklenmemeli...
Şimdiye kadar hükümet ya da Ulusal Sağlık Hizmetleri, uykunun önemi konusunda hiçbir tavsiye ya da rehber yayımlamadı, kampanyalara milyonlarca dolar ayrılmadı, hatta uyku konusunda uzman bir bilim insanı bile çıkmadı ortaya.
Halkın kilosunu azaltma ve egzersiz düzeyini artırma konusunda ciddiysek, kötü uyuma sorununa eğilinmesi gerektiği görüşündeyim ben.
Artık "daha az yeyin, daha çok hareket edin, iyi uyuyun!" mesajının duyurulması zamanı gelmedi mi?
Dr. Neil Stanley /BBC