Sırrı Süreyya Önder susacak mı?
Tarih sayfalarının hiç bir satırında azmış, sapmış hiç bir topluluk, hiç bir kavim için başarıya ulaştığı yazılmamış.. Hepsi eninde sonunda helak olmuş, belasını bulmuş..
Tarih sayfalarının hiç bir satırında azmış, sapmış hiç bir
topluluk, hiç bir kavim için başarıya ulaştığı yazılmamış.. Hepsi
eninde sonunda helak olmuş, belasını bulmuş..
***
Hazreti Lut Peygamber, Hazreti İbrahim'e komşu bir kavmin başına
elçi olarak gönderildiğinde o kavmin sapkınlıkta sınır tanımadığını
görmüş ve uyarmıştı.. O güne dek dünya üzerinde görülmemiş bir
sapıklığa imza atan bu kavim Lut Peygamber'i ve ilahi uyarıları
reddetmiş aynı yolda ilerleme kararı almıştı.. Bunun sonucunda da kavim, korkunç bir felaketle helak
edildi.. Bugün İsrail Ürdün sınırına gidenler, bu helakın
kalıntılarına tüm çıplaklığı ile şehadet edebiliyor..
***
Nuh peygamber de kavmini zorbalıklara, cinayetlere, sapıklıklara
karşı uyaranlardan ve sözünü dinletemeyenlerdendi.. Bugün onların
sonu kutsal kitabımızda tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor..
***
Ebrehenin 60 bin kişilik ordusu da Kabe'yi yıkmak amacıyla kutsal
topraklara ayak bastığında inanç adına tüm ümitlerin son bulduğu an
geldi denilmişti.. Tam o esnada gökyüzünde, Yemen taraflarında
kapkara bir karartı, deniz üzerinden giderek yaklaşan bir karartı
farkedildi.. Dehşetle açılan gözler, sapsarı kesilen yüzlerle
izlenen bir karartı..
Kulakları sağır eden bir ses "Dayanabilecekseniz
bakın" diyordu.. Arş-ı Ala'dan Ebabiller yağıyordu o
sırada.. O güne kadar yer yüzünde hiç görülmemiş kuşlar, irili
ufaklı, bölük bölük, fırka fırka geliyordu..
Gagalarında ve ayaklarında taşlar pişirilmiş çamurdan.. ve
alınlarında bir yazı:
EL KAHHAR...
Sadece azap için yaratılmıştı bu kuşlar..
O azap başladığında Ebrehe ve Ordusu başlarına yağan sicim gibi
taşların tepelerinden girip topuklarından çıkmasıyla helak
oldular..
***
Tarih sayfalarında yer alan helak hikayelerinden birinin kalıntısı
da mucizevi bir şekilde günümüze kadar gelmiştir..
Firavundan bahsediyorum..
Allah'a iman etmeyen, ülkesini, insanını seven herkese zulmeden
Firavun, Hazreti Musa'yı ve kavmini yok etmek için peşlerine
düştüğünde bir denizin en dibine uğurlandı ilahi bir kudret
tarafından.. O ilahi kudreti son anında farkedip secdeye gitse ve
iman etse de, helak olmaktan kurtulamadı.. Cesedi bugün ibret
olarak bir müzede sergileniyor..
Dün Diyarbakır'dan gelen 13 şehit haberi ve ardından Aysel
Tuğluk'un elleri titreyerek, kanı çekilmiş bir surat haliyle
okuduğu sözde "Özerklik ilanı bildirisi"ni
dinlerken, günümüzün son azmış, sapmış topluluğunun ülkemde,
yanıbaşımda olduğu hissine vardım..
Dağdakilere bakarsak...
Allah'ın en önemli emirlerinden biri olan Namaz'la alay etmek, onu
bir dalga konusu haline getirmek bir sapkınlık, bir sapıklık değil
de nedir?
Sonrasında "Bizim imamımız da farklı olsun"
diyerek eli kanlı bir başka caniyi imam olarak ön safa sürüp onun
arkasından rükuya ve secdeye kapanmak sapıklık, sapkınlık değil de
nedir?
Bir ülke kurma ve tozpembe hayallerle gencecik kızları da kandırıp
dağlara çıkarmak, ırzına geçip hamile bıraktıktan sonra
"Gerilla yasasında hamile kalmak yasaktır" diyerek
katletmek bir bir sapkınlık değil de nedir?
Allah'ın en büyük emirlerinden biri olan, "Öldürme,
katletme" emrini hiçe sayarak masum çocukları katletmek
daha sonra da kalkıp alçakça, "Biz de çok üzüldük. Bu kan
dursun ama dilimizi konuşturmuyorsunuz ki kardeşim"
demek bir sapıklık değil de nedir?
Şehirdekilere bakarsak..
"Biraz daha kan lazım, elimizi güçlendirmemiz ve
dediklerimizi kabul ettirmemiz için bize biraz daha kan ve ceset
lazım" diyenlerin hali sapıklık, alçaklık değil de
nedir?
Sırf İmralı'da yatan "Modern çağın Ebrehe'si veya
Firavun'u" bulunduğu kodesten çıksın diye mücadele veren,
bu konuda Kürtleri bile kurban edenlerin hali ahvali namussuzluk
değil de nedir?
Eğer birileri çıkıp da "Lut kavmiyle, Firavunla Ebrehe'yle
bizi nasıl bir tutarsın" diyecekse bu örnekleri ve
benzeşmeleri iyi okusun derim..
Sözlerim elbette meclisten dışarı..
Bu ülkede "Ben Kürdüm" diyen ancak ay yıldızlı
bayrağın altında huzur bulan, işini ekmeğini bu ülkenin
topraklarından kazanıp ihanet etmeyi aklından geçirmeyen şeref ve
haysiyet sahibi Kürt kardeşlerimizi her zaman olduğu gibi yine o
temiz ve pak yere koyalım..
Sözüm sözde Kürt hakları savunucularına.. Sözüm bırakın Kürt
olmayı, insan olmayı haketmeyen yaratıklara..
***
Gazeteci Salih Tuna "Öğretmenim sıkıştım, çişim
geldi" diyemediği için altına kaçıran Kürt kızının
dramını, "Ben de artık Kürdüm" başlıklı yazısında
dile getirdiğinde hepimizin içi yanmış ve onun bu isyanına sahip
çıkmıştık..
Ülkenin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan Kürt
kardeşlerimizin uğradığı zulm karşısında hepimiz topyekün isyan
etmiş ve bunları elimiz vardığında gücümüz yettiğince başında
bulunduğumuz gazetelerde veya köşe yazılarında lanetleyerek dile
getirmiştik..
Bu ülkede hala bir etnik savaş yoksa bu bizim bizi birbirimizden
farklı görmediğimizden kaynaklanıyordu.. Her şehit haberi
geldiğinde bir Kürt arkadaşımızı da yanımıza katarak acıyı ortak
etmiştik yüreklerimizde.. Beraber yanmıştık..
BDP'yi, PKK'yı rahatsız eden de buydu ve dünkü açıklamaları, bu
birliği bu beraberliği dinamitlemek için atılmış bir adımdı..
Bir hafta önce sokak ortasında iki askeri enselerinden vurup
öldürdüler.. Gazete sayfalarında boy boy çıktı bu resimler.. Kimse
sokaklara çıkmadı, kan ve gözyaşı ile beslenen alçakların ekmeğine
bu yağ sürülmeyince sinirlendiler..
Bu kez iki asker kaçırdılar..
Yine kimse yüz vermeyince, "Türkiye nasıl bir ülke.. İki
asker kaçırdık kimseden tepki yok. Bu askerleri kimse kurtarmak
için girişimde bulunmayacak mı, bizimle pazarlık yapmayacak
mı?" diyecek kadar çıldırdılar..
Demokratik Toplum
Kongresi Diyarbakır'da toplandığında ülkenin en büyük televizyon
kanallarının muhabir ve kameralarını yanında istedi.. Yerel
gazeteleri ve televizyonları adam yerine koymadılar.. Günlerce,
saatlerce haber kanallarında gazetelerde gündemde olmayı
istediler.. Dünyada ses getirmeyi istediler.. Sadece onların arzu
ve talepleri konuşulsun istediler..
O sesi duyurabilmek için alçakça, namussuzca 13 askerin
şehit haberinin gelmesini beklediler.. Askerlerin şehit
haberi geldikten tam 5 dakika sonra da ekrana çıkıp
'özerklik' ilan ettiler.. Emellerine ulaşmak için
önlerindeki kanlı çanağın içindeki yalın üstüne, 13 masumun kanını
sos yaparak afiyetle yediler..
Dedim ya bugüne dek sap ile samanı birbirinden ayırmaya çalıştık..
DTP'yi, KCK'yı ve BDP'yi bir siyasi oluşum olarak gördük ve bu
kurumların barışa, kardeşliğe katkı yapacağımıza inançla hep art
niyetsizce yaklaştık..
Dünkü bu alçakça tavırdan sonra bilinsin ki, benim gözümde
artık DTK da, KCK da, BDP ve BDP'liler de kan dökmüş birer cani ve
PKK'lıdır..
Beni bu düşüncemden artık kimse döndüremez..
***
Bir sözüm de benim düne kadar hayranlıkla izlediğim, Sırrı Süreyya
Önder'e.. Çıktığı her ekranda kendi şivesiyle "Daş atan çocuklar"
meselesini gözümüze sokan Sırrı Süreyya Önder niye sus pus.. 13
canın yitmesi taş atan çocuklar kadar umurunda olmadı mı? Yoksa bu
barbarlığı normal mi karşılıyor?
Bilmeli ki İstanbul'dan aldığı oylar sadece PKK destekçilerinin oyu
değil.. Ona gönül vermiş, barışa dostluğa ve kardeşliğe gidecek
adımda kendisini elçi olarak görmüş onbinlerin oyu da var onun
heybesinde..
Biraz yüreği biraz haysiyeti varsa çıkıp bu konuyla ilgili
üç beş kelime etmeli ve edebilmeli.. Bilmeli ki bu ülkenin her
hanesinden şu ara "Allah'ım sen kahret" diye bir ses
yükseliyor.. Bilmeli ki bu ahlar, bu feryatlar ve bu
lanetler özerkliği ilan edilen bir dandirik bölgeye huzur getirmez,
mutluluk getirmez..
Eğer o pamuk gibi olduğuna inandığımız merhametli kalbi, BDP
saflarına katıldıktan üç beş gün sonra taşlaşmadıysa, ellerine
bakmalı ve "Bu kan nereden geldi avuçlarıma" diye
kendisine sormalı...
İntikam alanların en hayırlısı Allah'tır.. O 13 masumun
kanının üzerine tepinecekse ve özerk ilan edilen o bölgede mutlu
mesut bir hayat sürmeyi hayal ediyorsa, yukarıdaki örneklerde de
belirttiğim gibi bilmelidir ki eli kanlı ve lanetlenmiş bir azgın
topluluğun helaktan başka bir şansı yoktur..