Yeni çekilen Türk filmlerindeki uyuşturucu sahneleri sinema camiasını isyan ettirdi. Batı uyuşturucudan inim inim inlerker Yeşilçam uyuşturucusuz film yapamıyor.
Abone olSon dönemde çekilen Türk filmlerinde kahramanların uyuşturucu kullanıyor olması sanat çevrelerinden tepki çekti. İlk tepki yıllardır sinema camiasında bulunan Ulvi Alacakaptan'dan geldi. "Artık esrar dumanından perdeyi göremez olduk' diyen Alacakaptan "Nedir bu yahu? Eurimages desteği yetmedi de madde tüccarları mı sponsor olmaya başladı filmlere?" şeklinde konuştu. Senarist Ayşe Şasa ise son dönem Türk filmlerinde alkol ve uyuşturucu kullanımının bir 'seçkinlik' özelliği olarak sunulduğu görüşünde.
Esrar dumanından perdeyi göremiyoruz
"Rastlantı denemeyecek ölçüde bir uyuşturucu muhabbeti var filmlerimizde. Ancak esrar dumanından perdeyi görmek ne mümkün. Filler ve Çimen, Gemide, Ağır Roman, Duvara Karşı, Kısa ve Acısız, Temmuzda, Şans Kapıyı Kırınca, Kebab Connection, O Şimdi Mahkum... Perdede görünüp de 'dumanı' çekmeyen toza bulanmayan yok gibi. Nedir bu Yahu? Eurimages desteği yetmedi de madde tüccarları mı sponsor olmaya başladı filmlere? Korkuyorum, kendim için olmasa da çocuklarım için, bu ülke için. Caddede kirli sarı yüzlere giderek daha çok rastlıyorum. Tamam bu ülkede Akdeniz Anemisi çok yaygın ama hepsi de o çeşit hasta değil ya!" Bu sözler tiyatro ve sinema sanatçısı Ulvi Alacakaptan'a ait. Sanatçı kendisinin de içinde olduğu bir camiayı eleştirirken sinemada son dönemde ortaya çıkan bu yeni durumun gelecek nesilleri tehdit ettiğini söylüyor. Eski Türk filmlerinin senaristi Ayşe Şasa da aynı sorundan şikayetçi olanlardan. Şasa "İçki ve uyuşturucu kullanımından Batı dünyası inim inim inlerken bizim televizyon ve sinema dünyamız Türk toplumuna bunları entelektüel, seçkin, görmüş geçirmişlik ifadesi olarak sunuyor" diyor.
Bir içki furyasıdır gidiyor
Şasa, televizyon ve sinema dünyasındaki uyuşturucu ve içki kullanımına dair şunları söyledi: "Bütün dizilerde ve bütün filmlerde bir içki furyasıdır gidiyor. Hem de ballandıra ballandıra... Türkiye'de entelektüel görünmek için elinde içki bardağı olacak. Uyuşturucu da o anlayışın paraleli. Sinemada şeytani unsurlar akıllı olmanın ve entellektüel olmanın ölçütleri gibi gösteriliyor. Bu çok zavallıca. Batı dünyası uyuşturucudan inim inim inliyor. Biz bunlarla caka satmaya çalışıyoruz. Eski Türk filmlerinde uyuşturucu eleştirisi kaba bir şekilde karikatürize ediliyordu. Ama bence bu tarz bir kötüleyiş bugünkü özentiden çok çok daha iyiydi. Eski filmlerde içki bardağı bir dekadansı bir düşkünlüğü, yozlaşmayı temsil ediyordu. Şimdi ise seçkin ve entelektüel olmanın bir inceliği olarak sunuluyor."
Sanata müdahale değil!
Sinema Eleştirmeni İhsan Kabil ise sanatçının seçim hürriyeti olduğunu söyleyerek bu konudaki görüşlerini şu şekilde açıkladı: "Elbette sanatçının seçim hürriyeti var. Önemli olan bu hürriyetin hangi yönde kullanıldığı. Senaristler, yapımcılar ve yönetmenler o sorunu birebir vermek yerine özendirici algılamaları izale etmek bakımından daha eleştirel bir bakış sergileyebilirler. İnsanlar hayatı nasıl görmek istiyorlarsa perdeye de o şekilde aktarıyorlar. Bu sanatçının kendi duruşu. Ancak daha özlenen bir toplum tasvir edilebilir. Daha yapıcı bir sinema ortaya konabilir. Sinema endüstrisi kimin ellerinde yoğunlaşmış buna bakmak lazım. Hayata karşı inşaa edici bir bakış lazım. Çünkü sanatın imkanları çok geniş. Özellikle uyuşturucu konusu sorunun direkt olarak anlatılmasından ziyade çağrışımlarla ve dolaylı anlatımlarla ifade edilebilir. Bunu yaparken yine eleştirmek istediğinizi eleştirebilirsiniz. Zaten sanat dolaylı ve kurmaca bir dildir. Hayattakinin birebir verilmesi gerekmiyor. Bunları düşünmek ve söylemek sanata müdahale olmaz. Sanatçıların da toplumsal yaşayışa müdahale etmemesi gerekiyor. Genel ilkelere saygılı davranmaları lazım."
Haber: Fatma Durmuş
Kaynak: