BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Sinan Aygün neyin peşinde?

Nazlı Ilıcak, iktidarı yıpratmaya yönelik adımların odak noktası olan Aygün'e göndermelerde bulundu.

Abone ol

Aygün, siyasete meraklı ama, 10. Yıl Marşı eşliğinde gerçekleştirilen eylemlerin, demokrasilerde garipsendiğini hatırlatmalıyız. Ankara Ticaret Odası`nın, Hilâfet`in kaldırılmasıyla veyahut Kıbrıs`la doğrudan ne ilgisi var? İktidarı yıpratmaya yönelik adımların odak noktası bir oda başkanı. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, belli ki, siyasetin boşluğunu doldurmaya çalışıyor. Önce ATO`nun salonlarını Atatürkçü Düşünce Derneği`ne açtı; hilâfetin kaldırılmasının yıldönümünde askerlerin de katıldığı bir toplantının yapılmasını sağladı. Ardından Denktaş, gene aynı salonda ağırlandı; bu defa ev sahibi Atatürkçü Düşünce Derneği değil, Sinan Aygün`dü. Toplantıya, hayatiyetini kaybetmiş marjinal partilerin katılması, çok hazin bir manzarayı ortaya koyuyordu. Keşke Denktaş bu tezahürata kanmasaydı. Kanıp da ``Çekilirim`` gibi tehditler savurmasaydı. Keşke Annan Planı`nı ``Türkler`i imha planı`` gibi takdim eden, ABD`deki uzlaşmacı tavrının baskıdan kaynaklandığını ele vermeseydi. Cumhuriyet tehlikede! Denktaş`ı bağırlarına basan o partiler son seçimlerde yüzde kaç oy aldı? İşçi Partisi, ANAP, Saadet Partisi, DSP vs... Sinan Aygün`ün siyasete merakı öteden beri biliniyor. Mahalli seçimlerde, aday olmak istediği duyumlarını da almıştık. Herhalde aradığı desteği bulamadı. Sempatik bir insan Sinan Aygün. Ama, demek zaman zaman ``beşer, şaşar`` düşüncesi galip geliyor, hırs aklın önünde gidiyor. Hem Atatürkçü Düşünce Derneği`nin panelinde, hem de Denktaş`ın katıldığı toplantıda, 28 Şubat`ın sembolü haline gelen 10`uncu Yıl Marşı`nın çalınması bir tesadüf değil. Belli ki, kitlelere mesaj veriliyor ``Kanla, irfanla kurduğumuz cumhuriyet tehlikede.`` Yadırgatıcı Beyler, acele edin... 28 Mart`a kadar zamanınız var. Laik, antilaik kutuplaşması yaratın... Vatanın satıldığı havasını basın... Bakalım kaç oy toplayabileceksiniz veyahut ne ölçüde AK Parti`nin önünü kesebileceksiniz? Denktaş``ın ``Kan istedik, kan verdiniz, can istedik can verdiniz, şimdi de ses istemeye geldik`` cümlesi medyada pek destek bulmadı. Newyork müzakerelerinde, Kofi Annan`a boşlukları doldurma yetkisi tanındığına göre, Denktaş`ın neyin peşinde olduğunu da anlamakta zorluk çekiyoruz. Netice itibariyle, kendisi sorumluluk almadığı takdirde, Yunanistan ve Türkiye başbakanları büyük ihtimalle bir uzlaşma zemini bulacaklardır. Uzlaşma, her iki tarafın da tam olarak memnun olmaması demek; çünkü hiçbir tarafın istediği tam manâsıyla gerçekleşmeyecektir. Ama, bence Denktaş`ın tavrı, Kıbrıs meselesini aşan bir mahiyet arz ediyor. Açıkça, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti`ne cephe alıyor; muhalefet merkezli bir hareketi, üstelik bazı güç odaklarına dayanarak ateşliyor. 28 Mart öncesi iktidarı yıpratmaya yönelik adımların atılması normal karşılanmalı. Ama bu arayışın orta yerinde bir oda başkanını ve KKTC`nin Cumhurbaşkanı`nı görmek yadırgatıcı. Hassasiyetler kaşınıyor Sosyal demokrat eğilimli Türkiye Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı (TÜSES)`in son yaptığı kamuoyu araştırması, 28 Mart`ta AK Parti`nin oylarının % 56`ya ulaşacağını, CHP`nin ise % 12`de kalacağını ortaya koydu. Denktaş`ı karşılayan partiler ise % 3`ün altında seyrediyor. AK Parti mahalli seçimlerden güçlenerek çıkacağı için, zaman daraldı. Bence Ankara`da meydana gelen bazı acayip gelişmelerde bu telâşın izlerini görmek mümkün. Ufak tefek gazete haberleri de, hassasiyetleri kaşıyacak mahiyette. Meselâ, Milliyet gazetesinde yayınlanan bir resim. Başlık ``yeni protokol düzeni.`` Litvanya Meclis Başkanı Paulauskas`ın onuruna verilen yemekte, Bülent Arınç ve Abdullah Gül eşleriyle yer almış. Her ikisi de eşlerini yanına oturtmuş. (Süleyman Demirel de Nazmiye Hanım`ı pek yanından ayırmazdı). Bir başka eleştiri konusu da yabancı misafirlerin, bizimkilerle kadeh tokuştururken su içmeyi tercih etmeleri. Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, kadehine doldurulan şarabı, garsona iade etti ve su bardağını ``şerefe`` diyerek kaldırdı. Tıpkı bunun gibi, Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz da su bardağını tercih edenlerdendi. Bunun kusuru da Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç`a yükleniyor. Garip yorumlar 3.3.2004 tarihli yazısında Güngör Mengi (Vatan) bu konuda şunları yazdı: ``AKP iktidarı devletin protokol kurallarını değiştiriyor. İktidar Türkiye`de, rejimin niteliğine yönelik bir değişimin yaşanmaya başladığı izlenimini uyandırıyor. AB Komisyon Başkanı Prodi ve Almanya Başbakanı Schröder, peşpeşe Ankara`ya geldiklerinde resmî yemeklerde su içtiler. Dün Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox`un şerefe kaldırdığı kadehte de su vardı. Çünkü Ankara`daki temsilcileri onları ``Böyle davranırsanız, ev sahiplerinin hoşuna gider`` diye uyarıyor... Oysa bu tutum, iktidara iltifat değil, Türk milletine ve devletine saygısızlıktır. Zira, seçimle elde edilen iktidar, bir partiye, rejimi öyle veya böyle değiştirme hakkı vermez.`` Gene Milliyet`te, Tayyip Erdoğan`ın Pakistan Devlet Başkanı`nın eşi Sehba Müşerref`le su kadehi tokuşturması resimli bir haber şeklinde, eleştiriden nasibini alıyor. Burada sadece bir iki örnek vermekle yetindik. Gün geçmiyor, şu veya bu şekilde, ``tehlikeye düşen laiklik`` gündeme getirilmesin. Ne yapsın Tayyip Erdoğan veyahut Bülent Arınç, yabancı konuğun elinden su bardağını kapıp, ağzına zorla alkol mü akıtsın? 28 Mart sonrası Mahalli seçimler sonrasında, AK Parti daha hızlı yol alacağa benziyor. Kıbrıs konusu halledilecek; 2B yasası olarak bilinen ve 1980 öncesi orman vasfını kaybetmiş araziler ile buralara inşa edilen binalar tapuya kavuşacak; Meslek liselilerle, genel liseliler arasındaki katsayı ayırımı son bulacak; başörtüsü sorunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nden gelecek kararlar doğrultusunda çözülecek. Yukarıda sıraladığımız bazı adımlar atılırken, gene kamuoyu telâşa verilecek irtica, vurgun veyahut ihanet gündemin ilk sıralarına oturtulacak. 28 Mart`ta % 50 civarında oy alırsa, hükûmet elini daha serbest hissedecektir. AK Parti nasıl olsa 28 Mart seçimlerinin galibi. Bunun herkes farkında. Ama, onlar açısından asıl önemli olan husus, galiba ``% 35 ile % 65 oranında temsil ediliyorlar`` iddiasını sona erdirmek, oy oranını sandalye oranına yaklaştırmak. 28 Mart sonrası, bir yandan CHP dalgalanacak, bir yandan da kamuoyu.