Simurg Olmak Zamanı raflarda kanserle yüzleşme!
Hemşire Olcay Kasımoğlu, farkındalık yaratmak, algıda seçicilik ve bakış açısında yenilikler oluşturmak adına yaşadıklarını Simurg Olmak Zamanı adıyla kitaplaştırdı.
Abone olHemşire Olcay Kasımoğlu, “Simurg Olmak Zamanı” adıyla raflarda yerini alan kitapla, meme kanseriyle yüzleşen kadınların yaşadığı sorunlara ve zorluklara dikkat çekmek istediğini söylüyor.
Kasımoğlu kitabı hakkında sorulara şöyle yanıt verdi:
1. Kitabının adı neden ‘Simurg Olmak Zamanı? Nereden esinlendin, hikayenle bu isim arasında nasıl bir bağlantı var?
Simurg, inananların ve inanmaktan, ümit etmekten vazgeçmeyenlerin hikayesiydi. Bu rivayetdeki bilinç, yaşadıklarıma çok yakındı.
Hayatımı sınava tabi tutan bu hastalıktan sonra, hayata bakış açımda yenilikler olmuştu. Simurglar gibi; kendi küllerinden, yeniden doğmak, kulağa çok hoş geliyordu. Sanki bir ışık, kabuk bağlamış yüreğimden içeri sızmıştı.
Gerçekten inanlar, mücadele ruhunu ve umudunu besleyenler, yoluna devam eder. Kendi küllerimiz üzerinden, yeniden doğabilmek için, kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça; bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Hayatı belli kalıplar içerisinde tanımlayanlar, yaşamın biricik anlamını ıskalayıp, bir sürü neden ve bahane arasında yaşam serüvenlerini bitirecekler. Oysa yaşam bir kirpik arası, yada kısacık bir rüya. Her ne olursa olsun, heba edilmeyecek kadar da güzel.. Makamlarla, etiketlerle avunulmayacak kadar da sade ve hoş aslında.
2. Özellikle kıtabınızın arka kapağında ki yazı hayatınızda nasıl bir farkındalık oluşturdu ?
Peruk olayından sonra yeniden kendimi sorguladım. Hayatın olağanüstü güzelliklerle, içinde cıvıl cıvıl yaşam sevinci taşıyan melodileriyle birlikte; sertliklerle dolu, acımasız bir alan olduğunu bilsemde, peruk olayı, beni kendi gerçeğimle yüzleştiren en önemli olaydı. Benim yaşadıklarım ne fantastik bir kurgu ne de bir hayalin mahsulleriydi. Bu, kaybedenlerin hikayesi de değildi. Nerede başlayıp nerede biteceğini bilemediğimiz, okudukça binlercesini eklediğimiz, ilintiler bağlantılar kurduğumuz, dinleyip çoğalttığımız, seyredip zenginleştiğimiz, yaşayıp elediğimiz yaşamlara; yeniden, yeni yollar açan, yaşama ince, derin izler bırakan bir insanın, yaşamı anlamlı ve yaşanılır kılma mücadelesiydi. Kaldı ki, herkesin hastalık ve iyileşme süreci kendine özeldir. Her birey aynı süreçlerden geçse de bu süreçlerde farklı duygular yaşar ve farklı fiziksel sıkıntılar çeker.
3. Kitap yazma düşüncesi nasıl oluştu ?
Yaşadıklarımın insanlara emsal teşkil etmesi için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Bunun en iyi yolu da yazmaktı. Hastalıktan, zorluklardan bahsederken, tüm bunların ölüme, bunalıma, yok olmaya değil de tam tersine; iyileşmeye yönelik bir yaşam mücadelesi olduğunu görünce, insanların umutları tazelensin istiyordum.
4. Mecazi anlamda; “Simurg” olabildiğini düşünüyor musun, bundan sonraki hedeflerin nelerdir ve bu konuda kadınlara vermek istediğin bir mesaj var mı?
Kesinlikle Simurg olduğumu düşünüyorum. Demlenmiş hüzünlerin tatlı telaşıyla, içimdeki çocuk kanat vuruyor; tutuştur yanan düşleri, Simurg olmak zamanı derken; karanlıkta ışığı beklemek gibi, herkes kendi umudunu yüreğinde taşır. Bu zorlu süreçte, mücadele ruhumu besleyen umudu çok sevdim.
5. Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir ?
Bu karşıtlıkta, yaşadıklarımı öne çıkaran her türlü düşünce, eylem, yaşama ve dünyaya tutunma mücadelesindeki insanlara farkındalık katarak; pencerelerini kapatanlara, kapılarına kilit vuranlara, kendi kanatlarını kanatanlara, yorgun ruhlara cesaret vermesini, inanmaktan ve umut etmekten asla vazgeçmemelerini anlatmaktır bütün dileğim. Empati yapmayı elden bırakmadan, henüz yaşıyorken her şey yenik düşerken zamana, küçük bir dokunuşla yeniden yeşertmeli umutları ve büyük resmin ışıldamasını sağlamalı.
6. Özellikle kadınlara vermek istediğiniz mesaj nedir ?
''Hayat alınganlık yapacak kadar uzun değil. Ne olursa olsun, seçimin riski de, zaferi de insanındır. Zenginlik, güç, talihin verdiği hediye olabilir ama mutluluğu, sevgiyi sanata dönüştürmek tamamen kişinin kendi erdemlerinin sonucudur. Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek de değil. Bu sebeple, ne yapalım, kaderimiz böyleymiş deyip; öğretilmiş, öğrenilmiş çaresizliği kabul etmek cehalettir. Bütün bunlar; kader diye yutturulan, yutturulmaya çalışılan kölelik sisteminin yazılı olmayan kanunlarıdır.
Yaşam; seçtiklerimizdir ve seçtiğimiz yolun yolcusu biziz. Bütün sapaklar, dönemeçler yolcuya aittir. Diğer insanların, bizim hakkımızda ne düşündüğü, aslında o kadar da önemli değildir. Diğer insanlar için, bu dünyaya gelmedik. Herkes kendi yaşamını yaşamak ve yaşama olumlu katkılar sağlamak için burada.
Her insan eşsizdir ve ona ait olan bir şeyleri yapmak için dünyaya gelmiştir. Bende bu konuda; ne yapamam gerekiyorsa, sosyal kimliklerim ve insanı vicdanımla, elimden geleni yapacak, farkındalık oluşturacak, algıda seçicilik yaratacaktım.''
7.Bir sağlık çalışanı olarak, sağlık problemi yaşadığınız bu dönemde neler yaşadınız ve mesleğinize bakış açınızda nasıl değişiklikler oldu ?
Çalıştığım dönemlerde, her zaman olmasada, bazı meslek taşlarımızın empati yapmadıklarına şahit oldum, bu beni her zaman üzerdi. İnsanların birbirlerini olumlamaları, birazda karşılıklı anlayış ve iyi niyetli olmaya bağlıdır.
Tabi ki, hiç kimse hasta olup da, buralarda zaman geçirmek istemezdi. Sinema izler gibi izliyordum. . Bunun yanında, doğuştan temel hak ve özgürlüklerin içinde yer alan ücretsiz sağlık alma hakkını, vatandaşın bilmediğini, bu işi çoğunlukla parayla, araya dayı koymakla, yada bağırıp çağırıp etrafı velveleye vererek çözeceğini sanan ve bunu kanıksayan insanların, hal ve hareketlerine tanıklık ederek geçiriyordum. Bakış açıma yeni pencereler açılmıştı.
Sağlıklı bir yaşam için, beden sağlığı kadar, sağlıklı düşünen insanlara da ihtiyacımız var. Özellikle, sağlık gibi önemli bir sektörün, ülke ekonomisine olsun, insan yaşantısına olsun, nasıl etkileri olduğunu görüyordum.
8. Tam olarak yaşadıklarını nasıl tanımlayabilirsin ?
Bilincinde olduğum acılardan çok, acının bilincimdeki yansıması canımı yakmıştı. Bazı acıların, öyle incelikleri vardır ki ruhtan mı yoksa bedenden mi kaynaklanırlar, hayatın boşluğu karşısında ki rahatsızlığımı yansıtırlar anlamayız. Kim bilir, kaç kez, kaygılı bir umutsuzluğun karmaşık çökeltilerine karışarak, ruhumun karardığını hissetmiştim. Kaç kez, var olmak canımı yakmıştı. Varlığım çoğu zaman, günün duru aydınlığından etkilenmiyordu. Karamsar değil, hüzünlüydüm ama belirli, hatta belirsiz bir hüzün bile değildi bu. Bu ifadeler ne hissettiklerimi tam olarak anlatmaya yetmiyordu. Zaten hissettiklerimizi tam olarak hiçbir şey ifade edemez. Ama öyle ya da böyle hissettiklerimin etkisini, başkalarına iletmeye , kendimle, yaşadıklarımın farklı şekilde nasıl karıştığını ve benim nasıl bir parçam olduğunu anlatmaya kararlıydım.''
9. Son olarak ne söylemek isterdiniz ?
Nefes aldıkça umut vardır. ‘’Ve tüm dünya ‘’Vazgeç’’ dediğinde umut fısıldar; bir kez daha dene.''
Bu zorlu süreçte, mücadele ruhumu besleyen umudu çok sevdim.