BIST 9.725
DOLAR 35,19
EURO 36,69
ALTIN 2.970,15
HABER /  DÜNYA

Şimdiye kadar 5 bin 800’ün üzerinde başvuru yapıldı

Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörü Ali Rıza Çoban, “Terör suçları açısından mahkeme 10 yıla kadar tutmayı meşru gördü gibi bir yaklaşım...

Abone ol

Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörü Ali Rıza Çoban, “Terör suçları açısından mahkeme 10 yıla kadar tutmayı meşru gördü gibi bir yaklaşım var. 2 Temmuz tarihli kararlardan böyle bir sonuç çıkarmak olası değil. Çünkü orada mahkemenin verdiği karar tutukluluğun hukukiliğini ilişkilendiren bir karar. Sürenin makul olup olmadığına ilişkin değil” dedi.
Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörü Ali Rıza Çoban ve Komisyonlar Başraportörü Hüseyin Ekinci bireysel başvurularla ilgili Anayasa Mahkemesi’nde basın toplantısı düzenledi. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru yoluyla yeni bir yapılanmaya gittiğini belirten Çoban, Anayasa Mahkemesi’nde bireysel başvuruları incelemek üzere iki bölüm oluşturulduğunu söyledi. Her bölümlere bağlı toplam 6 komisyonun bulunduğunu ifade eden Çoban, bu komisyonların iki bölüm halinde çalıştığını kaydetti.
Komisyonların görevinin bireysel başvuruların kabul edilebilirliğini taşıyıp taşımadığını incelemek olduğunu vurgulayan Çoban, “Eğer bir başvuru bireysel başvuru koşullarını taşıyorsa onu hakkında kabul edilebilirlik kararı verilerek bölümler önüne göndermekte. Kabul edilemez başvuruları ise kabul edilemez kararıyla sonuçlandırmaktadır. Bu bağlamda bölümlerin işi bireysel başvuruların esası hakkında karar vermek. Yani hak ihlali iddiasının esası hakkında karar vermek. Bugüne kadar bölümlerde 25 Aralık’tan itibaren yaklaşık 80 civarında karar verildi. Bunların son toplantıya kadar olanları kabul edilemezlik kararıydı. Bölümlerin bizim kanunda ve iç tüzükte yer alan kabul edilebilirlik kriterlerin yorumladığı kararlardı” diye konuştu.

“ANAYASA MAHKEMESİ İLK KARARLARI 2 TEMMUZ’DA VERDİ”
Esas hakkındaki kararlar için uzun bir süreç olduğunu vurgulayan Çoban, bir başvurunun esasının incelenmesine karar verildiğinde öncelikle bu başvurunun Adalet Bakanlığı’na tebliğ edildiğini belirtti.
Çoban, “Adalet Bakanlığı’ndan görüş isteniyor. Adalet Bakanlığı’nın bir aylık cevap verme süreci var. Bu süre iki aya kadar uzatıla biliyor. Adalet Bakanlığı’nın görüşü geldiğinden itibaren bu görüş başvurucuya iletiliyor. Bu görüş başvurucunun görüşe ilişkin diyecekleri soruluyor. Başvurucunun diyecekleri mahkeme sunduktan sonra kural olarak dosya tekamül ediyor ve Anayasa Mahkemesi’nin esas halinde karar vermesi hazır hale geliyor. Bu süreçler nedeniyle esas hakkındaki kararların verilmesi bu güne kadar uzamış oldu ve ilk kararları da mahkeme 2 Temmuz 2013 tarihli toplantısında verdi. İlkesel kararların oluşturulması açısından bölümler bu güne kadar birlikte toplantı yaptı. Ayrı ayrı toplanarak karar vermedi. İlkesel kararların oluşması açısından birlikte toplantı yaptı. Esasla ilgili kararları vermeden önce 27 Haziran tarihinde mahkeme uzun yargılama şikayetleri ve uzun tutuklulukla şikayetler açısından hangi ilkelere göre kararlarını oluşturacağını belirleme açısından Sayın Başkanın Başkanlığında bir toplantı yaptı. Bir gün boyunca hangi ilkelere karar vereceğini belirledi ve 2 Temmuz tarihli toplantıda somut başvurular o toplantıda alınan ilke kararları çerçevesinde sonuçlandırıldı” dedi.

“BİREYSEY BAŞVURUNUN YAPILABİLMESİ İÇİN DAVANIN SONUCUNUN BEKLENMESİNE GEREK YOK”
Uzun tutukluluk ve uzun yargılama ile ilgili alınan temel kararları açıklayan Çoban, bireysel başvuruda buluna bilmek için diğer başvuru yollarının tüketilmesi gerektiğini belirterek, “Fakat uzun yargılama şikayetlerinde davanın sonucunun beklenmesi halinde hak ihlali devam ediyor. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de uygun olarak uzun yargılama şikayetleri açısından davanın sonuçlanması zorunluluğunun olmadığını, dava sonuçlanmadan da artık derece mahkemeleri önündeki yargılanın makul sürede yargılanma hakkını ihlal eden derecede uzun olduğu kanaatine varırsa bireyler Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda buluna bilecekler. İlk önemli sonucu toplantının bu oldu” şeklinde konuştu.

“EĞER BAŞVURUCU BİR ZARARA UĞRADIĞINI DÜŞÜNMÜŞSE TAZMİNAT ALABİLECEK”
Uzun yargılama şikayetleriyle ilgili ikinci olarak hukukta başvurulabilecek tüketilmesi gereken ve başvurucuya bir çare sunan bir yolun olup olmadığına bakıldığını dile getiren Çoban konuşmasına şöyle devam etti:
“Doğrudan doğruya herhangi bir başvuru yoluna gitmeksizin Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda buluna bileceği kararı alındı. Yargıla süresinin makul olup olmadığına ilişkin olarak hangi kriterlere bakacak mahkeme, bir yargılama süresinin makul olup olmadığını incelerken hangi esasları göz önünde bulunduracak, öncelikle kaç dereceli yargılama olduğuna bakacak. Bunun dışında davanın karmaşıklığı, davanın uzamasında başvurucunun tutumunun etkisinin olup olmadığı, yargılama makamlarının ve diğer kamu otoriterlerinin tutumunun davanın uzamasındaki rolünü göz önüne alacak. Davanın kişi bakımından önemini dikkate alacak. Buna benzer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gelişmiş olduğu kriterler çerçevesinde bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını değerlendirecek. Peki yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna ulaşırsa ne yapacak; sonuç olarak Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkının bir unsuru olarak makul sürece yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verecek. Mahkeme sadece ihlal tespiti yapmakla kalmayacak. Yerel mahkemelerin davayı hızlandırması da gerekiyor böyle bir yolun etkili olabilmesi için. Bu nedenle kararının bir nüshasını ilgili mahkemeye tebliğine de karar verecek. Eğer başvurucu bir zarara uğradığını düşünmüş ve buna bağlı olarak tazminat talebi etmişse mahkeme kural olarak koşulları oluşmuşsa başvurucu lehine tazminatta hükmedeceğine karar verdi.”

“KİŞİ ANAYASA MAHKEMESİ ÖNÜNE ŞİKAYETİNİ GETİRE BİLECEK”
2 Temmuz 2013 tarihinde alınan kararlardan bir tanesinin uzun yargılama şikayeti olduğunu ifade eden Çoban, Anayasa Mahkemesi’nin ilk derece mahkemesi önünde 11 yılı aşan bir sürede hukuk davasında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdiğini söyledi. Anayasa Mahkemesine bu konuda birden fazla başvurucu olduğunu ve başvuruculara belli bir miktar manevi tazminata hükmettiğini sözlerine ekleyen Çoban, “Tutuklulukla ilgili şikayetler bakımından ortaya çıkan ilkelere göre de, tutukluluk açısından da tutukluluk tedbiri özgürlük ve güvenlik hakkına ciddi bir sınırlama getirmesi nedeniyle esas davanın sonuçlanmasını beklemeden kişilerin tutuklulukla ilgili şikayetlerini Anayasa Mahkemesi önüne getirebileceğine karar verildi” dedi.

“TAHLİYE TALEBİNİN RET EDİLMESİ HALİNDE BUNA KARŞI İTİRAZ YOLU VAR”
Tutuklamalarla ilgili hukukta bir takım mekanizmaların olduğuna dikkati çeken Çoban, bireylerin yargılandıkları mahkemelerden tahliyelerini talep edebileceğini ifade etti. Anayasa Mahkemesi’nin ilk olarak bu yolun tüketilmesi gerektiğine karar verdiğini dile getiren Çoban, “Tahliye talebinin ret edilmesi halinde buna karşı itiraz yolu var. Bu yolunda işletilmesi gerektiğine karar verdi mahkeme. Kural olarak bir başvurucu tutuklukla ilgili şikayetini Anayasa Mahkemesi’ne getirmeden önce kendi mahkemesinde tahliye talebinde bulunacak, bu talebin ret edilmesi halinde kural olarak itiraz yoluna da başvurması gerekiyor. Ancak buradan da sonuç alamazsa da şikayetini Anayasa Mahkemesi önüne getirebilecek” diye konuştu.

“TAZMİNAT YOLU ETKİLİ BİR YOL OLARAK KABUL EDİLE BİLİR”
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. ve devamlı maddelerinde koruma tedbirleriyle ilgili bir tazminat yolunun ön götürüldüğünü ifade eden Çoban, konuşmasına şöyle devam etti:
“Tutuklulukla ilgili şikayetler bakımından eğer başvurucunun aynı zamanda tutukluluğunun sona erdirilmesi yani tahliye talebi varsa bu yol başvurucuya tahliye olanağı tanımadığı için bu tür başvurular açısından tüketilmesi gereken yol değil. Fakat ilk derece mahkemesi kişi hakkında karar vermişse yani artık hükümlü hale gelmişse kişi bu durumda zaten kural tahliyesi isteyemeceğinden bu tür başvurular açısından tazminat yolu etkili bir yol olarak kabul edile bilir. Burada çeşitli istisnalar var. Dava sonuçlanmış ve Yargıtay onama kararıyla hükümlülük kesin hale gelmişse CMK 141 ve devamındaki tazminat yolu artık ulaşılabilir bir yoldur. Çünkü bu aşamada başvurucunun tutuklukla ilgili şikayetleri açısından tek talebi hakkının ihlal edilmesi nedeniyle tazminata hükmedilmesidir. Bu yol başvurucular açısından tazminat alma imkanı sağladığı açısından etkili bir yoldur ve tüketilmesi gerekir.”

“İLK DERECE MAHKEME ÖNÜNDE GEÇEN SÜRE DİKKATE ALINACAK”
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan birçok başvuruda kanuni tutukluluk sürelerinin aşıldığı ile ilgili olduğunun altını çizen Çoban, CMK’nin 102. Maddesinde çeşitli dava konuları açısından azami tutukluluk sürelerinin öngörüldüğünü dile getirdi. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine girmeyen suçlar bakımından bir yıl, Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine giren suçlar bakımından iki yıllık bir tutukluluk süresinin öngörüldüğünü kaydeden Çoban, “Fakat uzatma süreleri de var. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine girmeyen suçlar bakımından altı alık bir uzatma süresi öngörülüyor, Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine giren suçlar bakımından da üç yıllık bir uzatma süresi ön görülüyor. Dolayısıyla Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine giren suçlar bakımından azami 5 yıllık bir tutukluluk süresi öngörülüyor. Mahkeme kural olarak ilk derece mahkemesi önünden geçen sürenin esas alınacağına, temyiz mahkemesi önünde geçen sürenin dikkate alınmayacağına karar verdi. Bu karar hem Yargıtayın daha önceki kararlarıyla uyumlu hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarıyla uyumlu” şeklinde konuştu.

“AYNI DOSYADAN 10 SUÇTA YARGILANAN KİŞİ BİR TUTUKLULUK SÜRESİ DİKKATE ALINACAK”
Aynı dosyada birçok suçtan yargılanan kişi için azami tutukluluk süre için bir dosya bakımından bir kez kullanıla bileceğine karar verdiğini söyleyen Çoban, bir kişi bir dosyadan 10 suçtan da yargılanıyor olsa bile azami tutukluluk süresinin kanunda gösterilen bir süre için dikkate alınmasına karar verildiğini belirtti. Anayasa Mahkemesi’nin 2 Temmuz 2013’te verdiği kararlarda üç dosyada bunu uyguladığını kaydeden Çoban, Anayasa Mahkemesi’nin bu konuyla ilgili ihlal kararı verdiğini söyledi.

“BİR BAŞVURUCU KANUNİ TUTUKLULUK SÜRESİNİN SONUNA KADAR TUTULMAMIŞ OLABİLİR”
Kanunu tutukluluk süresiyle tutuklamanın makul olup olmadığıyla ilişkin şikayetlerin iki ayrı hukuki sorun olduğuna göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade eden Çoban, kanuni tutukluluk süresini aşanların hukuki dayanağının olmadığına karar verildiğini belirtti. Bunun kişilerin bu süreler boyunca tutuklu kalmasında herhangi bir sorun yoktur anlamına gelmediğini ifade eden Çoban, “Tutuk süresinin makul olup olmadığı ayrı bir hukuki sorun. Her dosya açısından tutukluk süresinin ayrı değerlendirilmesi, makul olup olmadığının ayrıca incelenmesi gerekiyor. Bir başvurucu kanuni tutukluluk süresinin sonuna kadar tutulmamış olabilir dolayısıyla tutuklamanın hukukiliği açısından bir sorun teşkil etmeye bilir bu durum. Fakat o dosya açısından o yargılama açısından kişinin tutma süresinin makul olmadığına karar verebilir mahkeme ve hak ihlali olduğu sonucuna ulaşabilir. Bu nedenle kamuoyunda terör suçları açısından mahkeme 10 yıla kadar tutmayı meşru gördü gibi bir yaklaşım var. Böyle bir sonuç çıkarmak olası değil 2 Temmuz tarihli kararlardan. Çünkü orada mahkemenin verdiği karar tutukluluğun hukukiliğini ilişkilendiren bir karar. Sürenin makul olup olmadığına ilişkin değil. Elbette başvurulardan iki tanesinde ayrıca süre şikayeti vardı ve o başvurularda ayrıca süre şikayetini de haklı buldu, ihlal karar verdi” dedi.

“2 BİN DOSYAYA İLİŞKİN KABUL EDİLEMEZLİK VERİLDİ”
Anayasa Mahkemesi Komisyonlar Başraportörü Hüseyin Ekinci ise yaptığı konuşmada, Bireysel Başvuru yolunun açıldığı tarihten itibaren bugüne kadar yaklaşık 5 bin 800’ünün üzerinde başvuru yapıldığını söyledi. Ekinci, yapılan başvurulardan 2 bin dosyaya ilişkin kabul edilemezlik verildiğini belirterek, 3 bin 500’ünün üzerinde dosyayla ilgili incelemelerin devam ettiğini söyledi.
Ekinci, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuruların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuru yollarını kapattığı iddialarını asılsız olduğunu belirtti.

“30 GÜNLÜK BAŞVURU SÜRESİ İÇERİSİNDE GELMİŞ OLMASI LAZIM”
Yapılan açıklamaların ardından Çoban ve Ekinci gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Gazetecilerin uzun tutululuk süreleriyle ilgili sorusu üzerin Çoban, “Bize başvurmadan önce hangi nihai karar dayandığı çok önemli. Bize başvurduğu tarihin kesinleşme tarihinin 23 Eylül 2012’den sonraysa zaman bakımından kural olarak yetkisi içerisine giriyor. Ama tabii ki birde 30 günlük başvuru süresi içerisinde gelmiş olması lazım” dedi.
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 5 bin 800 başvurunun yüzde 85’inin adil yargılamayla ilgili olduğunu kaydeden Çoban, bunların içerisinde önemli bir kısmının uzun yargılamalarla ilgili olduğunun altını çizdi.
Bireysel başvuru yapan kişilerin ilk tutukluluk anını alınmadığını, Anayasa Mahkemesi’ne getirdiği anı esas aldıklarını belirten Çoban, başvurucuların ikinci kez Anayasa Mahkemesi’ne başvurulacağını söyledi.