BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

Şike Yasası'nı yazdığına bin pişman!

Ceza kanunlarının tamamında ve Sporda Şiddet Yasası'nda imzası bulunan Prof. İzzet Özgenç, şike iddianamesinin hukuki temelinin zayıf olduğuna söyledi.

Abone ol

Ceza kanunlarının tamamında ve Sporda Şiddet Yasası'nda imzası bulunan Prof. İzzet Özgenç, şike iddianamesinin hukuki temelinin zayıf olduğuna söyledi.

Türk ceza sisteminde köklü değişiklikler öngören tüm yasalar (TCK, CMK, CİK) ile Sporda Şiddet Yasası'nın hazırlanmasında bilim kurulunda görev yapan Prof. İzzet Özgenç, "ceza yasalarındaki 'örgüt suçlaması'nın istismar aracı olarak kullanıldığını ve kişi hak ve hürriyetleri bakımından 'son derece tehlikeli bir durum' oluşturduğunu ifade etti.

Prof. Özgenç, "Sorun örgütlü suçta. Her şeyi örgütle irtibatlandırmak, inandırıcılığı zedeliyor.Örgüt suçlamasını Türkiye kadar hoyratça kullanan başka bir ülke yok" sözleriyle hukuki yanlışın önemine dikkat çekti.

Şike İddianamesini ve ceza yasalarının uygulanma şeklini Prof. Dr. İzzet Özgenç, Radikal gazetesine değerlendirdi:

YASADAKİ ŞİKE NEDİR?

Şike, bir müsabakanın sonucunu etkilemeye yönelik anlaşmadır. Bu anlaşma, soyut bir şekilde olacağı gibi bir menfaat teminine yönelik de olabilir. Şu andaki 6222 Sayılı Kanun'daki (Sporda Şiddet) düzenleme, bu anlaşmanın bir menfaat teminine yönelik olmasını kapsıyor. Yani, salt anlaşmayı ceza sorumluluğunu gerektiren bir fiil değil, bu durumda ilgili federasyonların disiplin yaptırımı uygulamasını gerektiren fiil olarak değerlendiriyor.

6 AYLA CEZA VEREN YOK

Bazı ülkelerdeki ceza miktarlarının düşük olmasının sebebi, bizim ceza yaptırımı uygulamadığımız şike olaylarını da cezalandıran düzenlemelerden kaynaklanıyor. Yani bizim bu kanuni düzenlemede disiplin yaptırımı uygulamasını uygun gördüğümüz şike halleri, mesela Bulgaristan, Yunanistan ve İtalyan hukuklarında hafif cezaları gerektirse bile ceza hukuku anlamında sorumluluğu gerektiren suçlar olarak tanımlanıyor. Ama menfaat karşılığında bir müsabakanın sonucunu etkilemeye yönelik anlaşma halinde 6 ayla cezalandıran hiçbir ülke kanunu yok. Böyle bir durum söz konusuyla ülkeler duruma göre ya rüşvet suçundan ya da dolandırıcılık suçundan dolayı ceza verilmesi yoluna gidiyorlar. Aslında, diğer Avrupa ülkelerinin ceza kanunları ile bizim ceza kanunu mukayese edildiğinde rüşvet suçunun cezası da çok fazladır. Aslında sadece 6222 Sayılı Kanun'daki cezalar değil, ceza kanundaki bütün suçlar bakımından kabul edilen cezalar Avrupa'daki diğer ceza kanunlarından daha fazla.

PROF. İZZET ÖZGENÇ KİMDİR?
İÜ Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'in asistanlığını yaptı. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Yrd. Doç. ve Doçent unvanlarını elde etti. 2001 yılında göreve başladığı Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde 2006 yılında profesör unvanını aldı. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Ceza Hukuku derslerini vermekte. Mart 2007'de YÖK'e bakanlar kurulu kontenjanından seçildi.
Yusuf Ziya Özcan'ın YÖK Başkanı olmasının ardından 2008 yılında genel kurulun seçimiyle YÖK Başkanvekilliğine getirildi. Ocak 2010'da YÖK Başkanvekilliğinden istifa etti ve YÖK Yürütme Kurulu üyeliğine seçildi. 2010 yılında Türk- Alman Üniversitesi'ne rektör adayı olduğu için YÖK Yürütme Kurulu'ndan ardından da YÖK üyeliğinden istifa etti.
2005 yılında yürürlüğe giren ve Türk ceza sisteminde köklü değişiklikler öngören, TCK, CMK, CİK gibi yasaların hazırlanması için oluşturulan 'bilim kurulu'nda görev yaptı.

BİRÇOK YASANIN HAZIRLANIŞINA KATKI SUNDU

Hem yasaların hazırlanmasında hem de Meclis'teki komisyonlarda bilim kurulu üyesi olarak bizzat yer aldı. Daha sonra hükümet tarafından ceza yasalarıyla ilgili hazırlanan her türlü yasal çalışmada da görüşü alınan akademisyen grubun içinde yer aldı. 14 Nisan'da yürürlüğe giren Sporda Şiddet Yasası'nın hazırlığında da bu çerçevede görev yaptı. Ancak, bilim kurulu üyeleri 'siyasi iradenin takdiridir' diyerek yasalardaki ceza miktarlarına ilişkin görüş belirtmemeyi tercih etti.

CEZA GEREKTİRMEYEN FİİL İDDİANAMEDE

Şike davasında 6222 Sayılı Kanun hükümlerine göre ceza sorumluluğunu gerektirmeyen şike fiilleri dolayısıyla da açılmış davalar, sorumlu tutulan kişiler var. Yani şike var ama bir menfaat teminine matuf değil. Örneğin, ben X, siz de Y kulübünün temsilcisisiniz. Ben size 'sıkıntı halindeyiz, bu sıkıntıdan kurtulmak için sizin bu maçı almanız lazım, ne yapın yapın bu maçı alın' diyorum. Sizi bir şekilde müsabaka yapacağınız takım kulübü ile anlaşmaya teşvik ediyorum. 'Anlaşın halledin' diyorum, 'bu işi almanız lazım gelir' diyorum. Belki küme düşeceğim. Bu nedir, şikeye teşviktir aslında. Ama bir menfaat teminine matuf olmadığı için, bunu dahi ceza sorumluluğu gerektiren bir fiil olarak iddianamede değerlendirmişler ve şike suçuna teşebbüsten dolayı sorumluluk talep etmişler. Aslında burada bir sorun var. Bu ayrımlar göz ardı edilerek düzenlenmiş bir iddianame olduğunu düşünüyorum.

MADEM DOLANDIRICILIK...

Görebildiğimiz kadarıyla 6222 Sayılı Kanun daha yürürlüğe girmeden önce şike iddiasıyla bu insanların telefonları dinlenmiş. İddia edilen şike olaylarından büyük bir kısmı 14 Nisan'dan  önceki tarihe ilişkin. Dolayısıyla dinlemelerde 14 Nisan'dan önceki tarihlere ilişkin. Türk hukuk sisteminde şike fiili suç olarak tanımlanmadan önce, şike yaptıklarından bahisle bu insanların telefonları dinlenmiş. Bunu hukuki göstermek için örgütle ilişkilendirmişler. Öyle bir örgütün varlığı iddia ediliyor ki, bu örgütün bünyesinde şikeden başka bir suçtan da bahsedilmiyor. Şu anda bunların hepsini bir menfaat teminine matuf olsun olmasın 14 Nisan'dan önce işlenmiş bütün şike fiillerini dolandırıcılık olarak değerlendirdiler. Aslında bütün o fiillerin dolandırıcılık olarak değerlendirilmesi yönündeki tercih doğru değil. Dolandırıcılık oluşturacaksa, bugünkü durum itibariyle aynı fiiller 6222 Sayılı Kanun yürürlüğe girince de dolandırıcılık suçunu oluşturması lazım.

HUKUKİ TEMELE DAYANMIYOR

Bu niye dolandırıcılık diye değerlendirildi; 14 Nisan 2011 tarihinden önce yapılmış olan telefon dinlemelerini hukuka uygun göstermek amacıyla bu yapılmış. Yani bir yanlışı bir başka yanlışla giderme yöntemi olarak bunu kullanmışlar. Ama hukukta iki yanlış bir doğru etmiyor. Dolandırıcılık suçlaması da çok sağlam bir hukuk temeline dayanmış olarak yapılmış bir suçlama değil. Bu suçlamanın bu şekilde yapılmasının amacı 14 Nisan 2011'den önce yapılmış dinlemeleri hukuka uygun gösterebilmek için böyle bir nitelendirme yapılmıştır. Yargılama yapıyorsak, hakikatin ortaya çıkması için ve hukuk kurallarına riayet etmek suretiyle yapmamız gerekir. Yargılama suç ihdas etmek için değil, işlenmiş suçu ortaya çıkarmak için yapılır.

ÇOK TARTIŞILAN O MADDE

TCK 220. Madde: Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ekran-resmi-2011-12-14,-9.35.30-am.pngÖrgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar arttırılır. Suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında arttırılır.

HER ŞEYDE ÖRGÜT ARAMAK İNANDIRICILIĞI ZEDELER!

Suç işlemek üzere örgüt kullanmayı Türkiye kadar hoyratça kullanan başka bir ülke yok. Bochum olayı var Almanya'da, mahkûmiyet verdiler, sadece şikeden. Almanya'da bir örgütten dolayı mahkûmiyet hükmü kurmadılar. Ama biz şike amacıyla, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgütlerden dolayı soruşturma yapıyoruz.

ÖRGÜT EN SON DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN ŞEY!

Aslında Türkiye'deki olay Almanya'daki olayın bir uzantısı. Bu olaylarda örgüt, en son düşünülmesi gereken bir husustur. Yani burada örgütü bir ölçüde istismar aracı olarak kullanıyoruz. Her soruşturmanın içine örgütü bir şekilde dahil ederek, normal yolla elde etmemize izin verilmeyen bazı bilgileri elde etme yöntemi olarak bunu kullanıyoruz. Bu, kişi hak ve hürriyetleri bakımından son derece tehlikeli bir durum olarak değerlendirilmelidir. Mesela bir şirketin bünyesinde bir suç işleniyor, elbette şirketin bünyesinde suç işlendiğinde bu kişilerin ceza hukuku bakımından sorumlu tutulması lazım. Ama o şirketi kalkıp da aynı zamanda bir suç örgütü olarak kabul ettiğimizde işin içinden çıkamıyoruz. O şirket işleyişinin dışında bir yapılanma varsa, bir örgütten söz edebiliriz. Ama kalkıp da bir belediyenin bünyesinde icra edilen birtakım faaliyetlerden hareketlerle burada bir suç örgütü vardır diye bir soruşturma başlatırsanız bu, işin içinden çıkılmaz duruma bizi götürür. Burada da bunu görüyoruz.

Bu işte de aslında sorun buradadır. Her şeyi bir örgütle irtibatlandırmak, her yerde bir örgüt arayışı içine girmek, bu işlerde aslında bir yerde kamu nezdindeki inandırıcılığı da ortadan kaldırıyor.

YENİ DÜZENLEME ÇOK FAZLA ETKİLEMEZ

Savcının iddiasına mahkeme itibar etmişse -ki etmiş şu anda- çünkü iddianameyi kabul etmiş, sanıkların önemli bir kısmı, sadece şikeden değil dolandırıcılık suçundan da sorumlu tutuluyor. Yeni düzenlemenin yargılanan kişiler bakımından bir anlamı yok demeyim; anlamı var ama, şu anda yapılan yargılama bakımından fazla bir değişiklik oluşturacak bir düzenleme olduğunu düşünmüyorum.