BIST 9.673
DOLAR 35,22
EURO 36,68
ALTIN 2.962,99
HABER /  GÜNCEL

Sezer 'veto'ya doymuyor!

Çankaya Köşkü, AK Parti iktidarını 'veto' kararlarıyla bunaltıyor. Sezer için, bugün yine 'veto' günüydü. İşte Sezer'den geri dönen son yasa tasarısı...

Abone ol

Sezer, 5229 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un partilerin yurt içinden ve dışından yardım almasını düzenleyen 10. ve 21. maddesini TBMM’ye iade etti. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Dernekler Kanunu’nu kısmen iade gerekçesinde, derneklerin siyasi partilere yardım yapabilecekleri ve partilerden yardım alabileceklerine ilişkin 10. maddesinin 1. fıkrası ile yurtdışından maddi yardım alabileceklerine ilişkin 21. maddesinin, Anayasa’daki siyasi partilerin uyacakları esaslarla bağdaşmadığına işaret etti. Sezer, Dernekler Kanunu’nun iade gerekçesinde, kanunun 10. maddesinin 1. fıkrasında, derneklerin maddi yardım alabilecekleri ve yardımda bulunabilecekleri tüzel kişilikler arasında siyasi partilerin de gösterildiğini kaydetti. Cumhurbaşkanı Sezer, kanunun 21. maddesinde ise derneklerin mülki idare amirliğine önceden bildirimde bulunmak kaydıyla yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi yardım alabileceklerinin öngörüldüğünü belirtti. Bu düzenlemelere göre, derneklerin yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alabileceğine, siyasal partilere yardım yapabileceklerine değinen Sezer, Anayasa’nın, siyasal partilerin uyacakları esasları düzenleyen 69. maddesinin 10. fıkrasında yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddi yardım alan siyasi partilerin temelli kapatılacaklarının hüküm altına alındığını kaydetti. Sezer, Dernekler Kanunu’nun 10. ve 21. maddelerindeki düzenlemelere göre, bir derneğin yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alıp, bu yardımı siyasal partilere “yardım” adı altında aktarmalarının olanaklı olduğuna dikkati çekti. Sezer, gerekçesinde, “Böylece, anayasal kurala uygunluğu sağlayacak bir önlem bulunmadığı için yasa ile anayasal yasak dolaylı yoldan aşılmış olmaktadır. Bu nedenle yasanın 10. maddesinin 1. fıkrası ile 21. maddesi, Anayasa’nın 69. maddesinin 10. fıkrasındaki kuralla bağdaşmamaktadır” dedi. TBMM tarafından 17 Temmuz’da kabul edilen Dernekler Kanunu’nun 10. maddesinin 1. fıkrası şöyle: “Dernekler, tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere, benzer amaçlı derneklerden, siyasi partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve mesleki kuruluşlardan maddi yardım alabilir ve adı geçen kurumlara maddi yardımda bulunabilirler.” Kanunun 21. maddesi ise şöyle: “Dernekler mülki idare amirliğine önceden bildirimde bulunmak şartıyla yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi yardım alabilirler. Bildirimin şekli ve içeriği yönetmelikte düzenlenir. Nakdi yardımların bankalar aracılığıyla alınması zorunludur.” Sezer, 5229 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”u, 2. maddesini de bir kez daha görüşülmek üzere TBMM Başkanlığı’na geri gönderdi. Sezer, iade gerekçesinde, “Bakanlar kurulu ve yasama organı üyeliği gibi siyasal içerikli etkinliklerin bilimsel çalışmayla eşdeğer ve eşdüzeyde tutularak profesörlük akademik unvanının kazanılmasında gerekli süreden sayılmasının, kamu yararına ve hukuk devleti ilkesine uygun düşmediğini” kaydetti. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre, Sezer, iade gerekçesinde, söz konusu yasanın 2. maddesinin (e) bendiyle 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nın 60. maddesinin (a) fıkrasına eklenen son bentte, “Bakanlar Kurulu veya Yasama Organı üyeliğinde geçen süreler akademik unvanların kazanılması için gerekli sürelerinde değerlendirilir” düzenlemesine yer verildiğine işaret etti. Gerekçede, 2547 sayılı Yasa’nın 60. maddesinin (a) fıkrasının birinci bendinde bir süre öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra bakanlar kuruluna ve yasama organı üyeliğine seçilenlerin, bu görevlerde geçirdikleri süreler hesaba katılmak ve buna göre aylık dereceleri yükseltilmek, meslek unvan ve sıfatlarını kazanma ile ilgili kurallar saklı kalmak koşuluyla başvurmaları durumunda ayrıldıkları yükseköğretim kurumuna kadro koşulu aranmaksızın döneceklerini belirten Sezer, söz konusu yasayla getirilen düzenlemede ise bakanlar kurulu ya da yasama organı üyeliğinde geçen sürelerin akademik unvanların kazanılması için gerekli süreler yönünden de değerlendirilmesine olanak sağlandığına işaret etti. Anayasa’nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “hukuk devleti” olduğunu ve hukuk devleti ilkesinin, yasaların kamu yararı amacıyla çıkarılmasını gerektirdiğini vurgulayan Sezer, şu görüşlere yer verdi: “2547 sayılı Yasa’nın 3. maddesinde profesör, en yüksek düzeydeki akademik unvana sahip kişi olarak tanımlanmış, 26. maddesinde de profesörlüğe yükseltilmede, doçentlik unvanını aldıktan sonra açık bulunan profesörlük kadrosu ile ilgili bilim alanında en az beş yıl çalışmış olmak koşulu getirilmiştir. İncelenen yasa ile yapılan düzenleme, doçent akademik unvanını taşıyanların profesör olabilmeleri için gerekli beş yıllık yasal sürenin hesabında bakanlar kurulu ve yasama organı üyeliğinde geçen sürelerin değerlendirilmesini sağlamaktadır. 2547 sayılı Yasa’da, profesörlüğe yükseltilmek için öngörülen süre, doçentlerin bilimsel yeterliliklerini artırmaları ve profesörlüğün gerektirdiği bilimsel düzeye erişmeleri amacıyla, ilgili bilim alanında bilimsel çalışmalar yaparak geçirilmesi gereken süredir. Başka görevlerde geçen sürelerin profesörlüğe yükseltilmek için gerekli süreden sayılması, bu süreden beklenen yarar ve amaçla bağdaşmamaktadır. Bakanlar kurulu ve yasama organı üyeliği gibi siyasal içerikli etkinliklerin bilimsel çalışmayla eşdeğer ve eşdüzeyde tutularak profesörlük akademik unvanının kazanılmasında gerekli süreden sayılması, kamu yararına ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine uygun düşmemektedir.” Anayasa’nın 10. maddesinde de herkesin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa ayrıcalık tanınmayacağını belirtildiğini kaydeden Sezer, bu düzenleme ile yasa kapsamına girenlere diğer profesör adaylarının hiçbirinde olmayan bir ayrıcalık tanındığını belirterek, bu ayrıcalığın haklı bir nedeninin de bulunmadığını vurguladı. Sezer, bu nedenle yasanın ilgili kuralının eşitlik ilkesiyle de bağdaşmadığını ifade ederek bir kez daha görüşülmesi