BIST 8.611
DOLAR 34,35
EURO 37,47
ALTIN 3.022,96
HABER /  GÜNCEL

Sezer Vatan'dan atılan yazarı neden aradı?

Ulusalcı kanadın simgelerinden Mine Kırıkkanat; eski Cumhurbaşkanı Sezer'den bir telefon aldı. İşte o telefon ve Kırıkkanat'ın Vatan'dan kovulma hikayesi...

Abone ol

25 yıllık gazeteci yazar Mine Kırıkkanat; 5 yıldır yazdığı Vatan’dan aldığı bir maille kovulduğunu öğrendi . Anlattıklarına göre bu onun sansürlenen ilk yazısı değildi. Daha önceden sansürlenen 9 yazısında neden sesini çıkarmadığını sorduğumuzda ise ‘’İşimi kaybetmemek için yasaklara uymaya çalıştım’’ dedi. İşten atılmasının Vatan’ın sinsi bir planıyla haftasonuna denk getirildiğini iddia etti. Sadece Ruhat Mengi’den geçmiş olsun telefonu aldığını söyledi. Bir de ‘’Son Cumhurbaşkanım Sezer aradı’’ dedi.

Mine Kırıkkanat’la yüzyüze yapmadık bu röportajı. Bu yüzden başka sorulara yanıt alamadım; önceliği bu konuya verdik. Onlar da bir başka söyleşiye kaldı. İşte Kırıkkanat’ın mail ortamında sorduğum sorulara yanıtları:

Vatan’da ne sıklıkta yazıyordunuz?

Haftada üç gün yazıyordum. Salı, Çarşamba ve Cuma günleri.

Yazılarınızı hep facebook’a da koyar mısınız?

Politikacılar, savuşturmak istedikleri soruya “çok güzel bir soru sordunuz...” diye girişirler. Oysa siz bana hakikaten güzel bir soru sordunuz, çünkü cevabı, Vatan yönetiminin ne kadar ya herşeyden habersiz, ya da kötü niyetli olduğunu gösterecek: Ben yaklaşık iki yıldan beri bütün yazılarımı Vatan’ın internet sitesinden facebook’a ve twitter’a aktarıyorum! Gazetede çıktığı gün hem de... Sansürlenen 9. yazıma kadar sansürlediklerini koymamak nezaketini göstermiştim, 9.’da göstermedim, kendi yazdığım şekliyle koydum.

İŞTE SİZE BAŞBAKAN’IN DEYİMİYLE ‘MEZARA GİDECEK BİR SIR’ DAHA…

Biz sizin 'Dur bakalım' başlıklı yazınızın sansüre uğradığını sanırken aslında ''Papatyalıktan Kasımpatılığa'' başlıklı yazınızın da yönetime takıldığını öğrendik. ''Papatyalıktan Kasımpatılığa'' başlıklı yazınızın hangi tarihte çıkması gerekiyordu? Yazınızı gazeteye gönderdiğinizde neler oldu anlatır mısınız?

Tam tersi. Önce “Papatyalıktan Kasımpatılığa” sansüre takıldı, zaten atılmama neden olarak da yazıda Pakistan hakkında verdiğim bilgiler, kafası biraz çalışan okura kahkaha attıracak “bu yazı Pakistan’a yardım yapılmasın anlaşılır” gerekçesiyle gösterildi. Kovulma kararım kuşkusuz çoktan verilmişti de, anonsunu bu yazı mı tetikledi, yoksa kovdukları gün basılması gerekirken basılmayan “Dur Bakalım” başlıklı yazım mı... Bunu asla bilemeyeceğiz. İşte size Başbakanın deyimiyle “mezara gidecek bir sır” daha... Hangi yazın sence daha vurucuydu derseniz, bence ikincisi. Ama “Papatyalıktan Kasımpatılığa” çok ürktükleri hanımefendiye dokundurduğu için onların kafalarında daha korkunç yankılanmış olabilir...

Vatan yönetiminin sizle yolları ayırma kararının kasıtlı olarak birkaç gün sonra size iletildiğini; hatta bu arada bir başka yazınızın yayınlandığını da iddia ettiniz. Neden böyle düşündünüz? Gerçekten böyle düşünüyorsanız İsmail Yuvacan'a cevaben yazdığınız mail'de (medya sitelerinde yayınlanan mail’e dayanarak soruyorum) neden bu konuya değinmediniz peki?

İsmail Yuvacan’a yazdığım cevapta, salt onun ne zarif, zaten ne de inandırıcı suçlamalarıyla sığındığı zavallı gerekçelere yanıt verdim. İki mektubu yanyana koyanlar, kimin daha güvenilir, kimin daha inanılır olduğunu anladılar. Herşey sırayla yapılmalıdır. Onlar benim kovulmamın yankılarını haftasonuna denk getirip azaltma taktiği uyguladılar. Ben de bu taktiğe karşı tersini geliştirdim ve asıl önemli olanı, yani atılmama gerekçe gösterdikleri yazıdan bir gün sonra bastıkları yazımı ve sonrasında zaten kovacakları için yazı işlerini bile kandırarak yayınlamadıkları “Dur Bakalım”a varan süreci anlatarak tepkilerin Pazartesi de sürmesini sağladım. Kararı artık okur verecek. 

 

TÜRK MEDYASININ GENELİNDE İŞTEN ATMA ÜSLUBU ÇOK DÜZEYSİZ

O mail'i aldığınızda ilk ne hissettiniz? Bekliyor muydunuz? Son zamanlarda işten atılma üslupları da çok tartışılıyor medyada. Sizce mail'le işten atıldığınızı öğrenmek nasıl bir şey?

O mail’i alınca, inanın ne acı hissettim, ne üzüntü. Hazırlıklıydım. Radikal’den atıldığımda, İsmet Berkan bana “atıldın” demeye bile cesaret edememiş, aynı mektubun benzerini “Mine Kırıkkanat’ın yazılarını niçin yayınlamıyoruz” başlığıyla kendi köşesinde yayınlamıştı. Yani atıldığımı, mektup yazmaya bile cesaret edemeyen daha korkak birinden öğrenmiştim, Radikal’de. Dolayısıyla benzeri irtifalardan “yükseklik” zaten beklemiyordum. Sadece “yine mi bunca yalan, bunca kepazelik,” diye düşündüm. O kadar kolay alt edebileceğim gerekçeler, o kadar klişeleşmiş bir mantığın ürünüydü ki, yazan zekanın çapsızlığına şaşırdım. Türk medyasının genelinde işten atma üslubu çok düzeysiz. Neden biliyor musunuz? Çünkü Türk medyasının geniş bir bölümü, cesur ve inançlı insanlar tarafından yönetilmiyor. Yaptıkları işin idealini ve ahlakını taşımayan, basını herhangi bir “ticaret metaı” haline getirenler de korkak oluyor, çıkarları için tehdit gördükleri gazetecilerin işine de korkaklara yakışır üslupta son veriyorlar. 

RİSK ALDIĞIMI BİLE BİLE YAZDIM

Yine cevaben yazdığınız mail'e dayanarak soruyorum o yazıyı yazdığınız anda başınıza bunların geleceğini biliyor muydunuz? Aslında siz de kafanızda Vatan sayfasını kapatmışsınız.

O yazıyı yazarak da aldığım riski biliyordum, öteki yazıyı da. Ama tadı tuzu kalmayan bir gazetede, “ya herru ya merru” deyip asıl görevimi, yazmak gerekeni yazarak yerine getirdim.  Vatan, benim hevesle girdiğim Vatan olmaktan çoktan çıkmıştı. Nasıl geçineceğim gailesi herzamanki gibi var tabii, ama ben 25 yıllık meslek hayatımda hiç paraya teslim olmadım ki? Para sıkıntısı bana istemediğim hiç bir iş yaptıramadı, bundan sonra değişmem için de çok geç, eğilmem için de..

GAZETELERİ TEK TEK İNTİHAR ETTİRİP KURTULMAYI PLANLIYORLAR

Sizi bu hisse götüren neydi? Vatan'ın son dönemdeki yayın çizgisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Vatan son olarak da 4 sayfalık referandum gazetesi vererek okuyucuların tepkisini çekti. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Vatan’ın korkup sinmesi iki, çizgi değiştirmesi bir yıl önce başladı. Magazin yazılarına ayırdıkları köşelerle, en çok okunan ilk beş yazar arasında yer alan bana yaptıkları “üvey” muamelesi ve yazılarıma gösterilen özensizlik ötesi nobranlık, zaten başıma hangi haraşonun örüldüğünü gösteriyordu. Belki kendi kafalarında bile oluşmadan, gidici olduğumu anlamıştım ben. Bütün gücümle yazıları oya gibi işlemeye, zekamla fark yaratmaya çalıştım. Başka bir deyişle, gazetenin değil, okurun vazgeçmeyeceği yazar olmayı hak etmeye verdim kendimi. Başardığımı sanıyorum... İnanılmaz bir okur kitlem var benim, hem çok geniş bir kitle, hem de genç, yaşlı, hepsi bilginin değerini bilen, veren, yazının ruhunu seven çok değerli okurlarım var. At binicisine göre kişner derler ya, ben okurumun zeka hızında koşan bir yazarım. Çok şanslıyım. Ama bu şansı da kendim yarattım, o inanılmaz değerde ve geniş kitleyi toplamayı başardım yanıma.

Vatan’ın verdiği 4 sayfalık referandum eki, iki yıldır uğradığı doğasına aykırı mütasyonun sonucudur. Yanıtını da okurdan almıştır. Radikal’i de böyle batırdılar, Vatan’ı da böyle batırıyorlar. Sahipleri bir gazetenin nasıl batıp çıktığını anlamadılarsa, ben ne diyeyim? Belki de gazetelerinin sayısını azaltmak istiyorlardır, tek tek intihar ettirip kurtulmayı planlıyorlardır! Olabilir. Niçin olmasın? Medyaya dair artık hiç bir gelişme beni şaşırtamaz. 

ÖNCE YASAKLARA UYMAYA ÇALIŞTIM AMA SONRA SIKIŞTIM

Bu daha önceden planlanan bir tasfiye kararı mıydı size göre? Vatan yönetimi neden hakkınızda böyle bir tasarrufta bulunmuş olsun?  Bugünlerde tartışılan her konuda zamanlamanın altı çiziliyor bakılırsa. Siz zamanlamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence daha önceden planlanan bir tasfiyeydi. Pek çok konuyu başka yazarların ele almasına ses çıkarmıyor, benim işlememi engelliyorlardı. Kesin emirler vardı, “ona dokunma, bunun adını anma” diye... Ben bu yasaklara önce uymaya çalıştım, ama gündem hızlandıkça, tehlike arttıkça yazarlık dürüstlüğümle onların korkusu arasında sıkıştım. Sonunda yazarlığıma sadakati tercih ettim. İşten atılma zamanlamasına gelince, benden birkaç gün önce beş yıldır yozlaşan Radikal’de has kalan iki üç yazarı, Haluk Şahin, Türker Alkan ve Mehmet Ali Kışlalı’yı da çıkardıklarına bakılırsa, bu operasyonun bir kişiye yönelik değil, referandum öncesi “hayır”cı kalemleri tasfiye olduğu anlaşılıyor. Ama Vatan’da tasfiye etmedikleri de var diyeceksiniz, doğrudur var. Sonradan gelen beni tasfiye etmek, gazetenin kurucuları arasında yer alan onları tasfiyeden daha kolay, derim.

TAHAMMÜL ETMEYE, İŞİMİ KAYBETMEMEYE ÇALIŞTIM

Daha önce yazdığınız halde yayınlanmayan 9 yazınız daha olduğunu belirttiniz. O yazılarda herhangi bir sansür gerekçesi bildirilmiş miydi size? 'Özgürlükleri bağımsızlıkları savunan bir yazar olarak' daha önceki  sansürlerde neden sesinizi çıkartmadınız peki? Vatan'ı 'sansürcü' olarak göstermekle suçlandınız. 5 yıl boyunca yazdığınız ve 'bağımsız gazete' sloganıyla yola çıkmış bir gazeteyi sansürcü olarak göstermek vicdanınızı rahatsız etmedi mi?

Medya vergi cezalarından beri sansürlü. Şu anda pek çok gazetede sansür var ve Vatan’da da var. Dürüstlük abidesi ve çok önemli bir yazar olan Necati Doğru, Vatan’dan sansürlenen yazıları yüzünden ayrılmadı mı? Ben önce tahammül etmeye, işimi kaybetmemeye çalıştım. Gazete zor günlerden geçiyordu, internet sayfası sorumlusu tutukluydu, uygulanan sansürü sineye çektim. Ama herşeyin bir sınırı var: Eğer gazete editoryal çizgisini değiştirmeyip sorun yaratacak yazıları sansürlemekle yetinseydi, uymaya devam edebilirdim. Ama son bir yıldır, editoryal çizgi değişti, inanılmaz bir iktidar pohpohlaması başladı... O andan itibaren sansür, bir önlem, bir temkin değil, iktidara yamanmanın bedeli oldu! İşte ben de manen, o zaman koptum ve yasaklara uymamaya başladım.

SON İKİ YILDIR GAZETENİN KAPISINDAN GİRMEDİM, HEVESİMİ KIRDILAR, SOĞUTTULAR BENİ

Vatan'la hiç mi manevi bir bağ kurmadınız peki? İsmail Yuvacan'a cevabınızda yolları ayırma kararını sevinçle karşıladığınızı belirtmişsiniz. Okur kitlesiyle; yazarı ile çizeri ile; yazıişleri kadrosuyla olsun... Sizin için ayrılmak bu kadar kolay mı oldu gerçekten?

Kurmaz olur muyum, elbette kurdum, çok sahiplendim Vatan’ı. Ama yavaş yavaş kırdılar hevesimi, soğuttular... Son iki yıldır, gazetenin kapısından girmedim, öylesine soyutlamıştım kendimi. O yüzden atılma kararını bir anlamda sevinçle karşıladım sayılır, çünkü zaten diken üstündeydim, bir çıbanın patlaması nasıl rahatlatırsa, öyle rahatladım. Ama okurlarımdan hiç kopmadım, daha önce açıkladığım gibi son iki yıldır onlar için, salt onlardan “aferin” almak için yazıyordum.

Vatan bağımsız gazetecilik ilkesiyle çıkmıştı. Siz de bu bağlamda kendi duruşunuzla okurun gazeteye yakıştırdığı yazarlardan, ‘ulusalcı cephenin alkışladığı ‘,karşı tarafın ise kızgın oklarıyla hedef aldığı yazarlardan biriydiniz. Peki şimdi Mine Kırıkkanat'ın yazılarını yayınlayabileceği bir gazete var mı sizce? Ya da şöyle sorayım ulusalcı, 'hayırcı' kanatta adı öne çıkmış bir yazar olarak iş bulma şansınız nedir?

Vatan’ın ne olacağı, artık benim sorunum değil. Bana yazdıracak bir gazete çıkar mı, onu da bilmiyorum. Dürüstlerin gidebileceği pek yer kalmadı Türk basınında. Ama yok olmam, merak etmeyin. Gazetede yazmazsam, kitapta yazarım... Üstelik dışarda da gazetecilik yapıyorum ben, yabancı diyarlarda etkinliğimi artırım.

 

NEDENSE İKİ İŞTEN ATILMAM DA AKP İKTİDARINA DENK GELDİ

Radikal gazetesinde de yazılarınıza son verilmişti. İki işten çıkarma arasındane gibi fark veya benzerlikler görüyorsunuz? Neden hep siz? Neden yazılarınıza son veriliyor? Mine Kırıkkanat aykırı, sivri dilinin kurbanı mı?

Türk basınında en çok kovulan gazeteci sayılmam. Benden çok daha fazla işine son verilen meslektaşım var. 25 yıllık gazeteciyim demiştim. Dikkat ederseniz, bu 25 yılda sadece iki kez kovuldum, o da son beş yıla ve AKP iktidarına denk geldi. Ne tesadüf değil mi? Eğer sorun benim dilimde olsaydı, ilk 20 yılda da birilerinin bu sivri dilden şikayetçi olması gerekirdi. Sivri dilim nedense son 5 yılda iki kez sorun oldu ve size “neden hep siz, neden hep sizin yazılarınıza son veriliyor” dedirtiyorsa, bunun tek bir cevabı vardır: Her insan cürmü kadar yer yakar, derler. Demek ki ben cürmümden daha büyük yer yakıyorum...  

SADECE RUHAT MENGİ ARADI. ARKADAŞIM DEDİKLERİM BİLE KORKTU. BASIN TARİHİNİ YAZACAĞIM, ŞİMDİDEN LİSTEMİ TUTUYORUM  

Ayrılığınızın ardından gazete yazarlarından herhangi bir tepki, destek aldınız mı? Okurdan büyük destek aldığınızı söylediniz; aynı duyarlılığı medya çalışanlarından da gördünüz mü?

Vatan gazetesinden sadece Ruhat Mengi telefon etti, dertleştik. Aynı dizapazondayız zaten. Gazetede önceden tanıdıklarım, arkadaşım dediğim ender kişiler bile bir telefon etmeye korktular. Türkiye'de höt deyince susturulabilen basının kalitesi, zaten bu korkaklıktan belli. Şimdi ben yeniden ortaya çıkınca, yeniden temas kurarlar. Ama ben listemi tutuyorum, yazacağım basın tarihi kesitinde hepsi hak ettikleri yeri alacaklar...

SON CUMHURBAŞKANIM SEZER DE ARADI

Telefonum susmuyor zaten. Başka gazetelerden, televizyonlardan tüm dostlarım telefonla destek mesajlarını ettiler. Sonuncu Cumhurbaşkanım Ahmet Necdet Sezer de aradı. Fransa ve Avrupa'daki gazeteci arkadaşlarım çok sahip çıktılar ve ettikleri telefonlarda gözlerimi yaşartan mesajlar verdiler.

ORAY EĞİN ÇOK DOĞRU BİR ANALİZ YAPMIŞ

Oray Eğin size destek yazısında '’Başbakan gazeteci attırıyor, dedirtemezsiniz bana’’ demişti; siz başınıza gelen olayda bu yoruma katılıyor musunuz?

Oray Eğin'in yorumuna tamamen katılıyorum. Çok doğru bir analiz yapmış,  harika bir başlık atmış, yazısı mükemmel.